Arap dünyasında Hizbullah'ın ne düşündüğünü bilen var mı? Ve ne istediğini? Veya Arap hükümetleriyle ve diğerleriyle olan ilişkilerinin boyutunu? Hizbullah'ın ne düşündüğünü, takındığı tutumları ve gittiği yolu Lübnanlılardan daha iyi bilen birilerinin olacağını sanmıyorum. Her Lübnanlı'da Hizbullah'a ve onun planlarına dair geniş hikâyeler olduğuna eminim. Dinlemek ve doğruluğuna inanmak isteyen herkes bu hikâyelere kulak verebilir. Çünkü birçok Lübnanlıya göre aslında Hizbullah'ın silahlarına, egemenliğine, güç ve imkânlarına dair anlatılan bu hikâyeler efsane niteliğinde. Öyle ki bu konular artık evlerde, yatak odalarında, arkadaşlarla kahvelerde yapılan dedikodular şeklinde yayılmaya başladı.
Hizbullah'ın, İsrail'i Güney Lübnan'dan kovmasından sonra edindiği karizmanın son yıllarda pek işlev görmediğine ve Arap halkları arasında cazibesini yitirdiğine dair söylentiler var. Tabii bunun arkasında pek çok sebep yatıyor. Bunların arasında partinin Arap baharındaki mezhepçi tavrı, konumu ve bu noktada ürettiği politika ile Şam'daki kanlı yönetime açıktan destek vermesi ön sırayı alıyor. Hizbullah'ı tanıyanlara göre partinin mevcut durumu karışık ve endişe verici... Bu nedenle hareket, halkın içinde ve hatta Şii toplumunda bile bir aşınma yaşıyor. Dolayısıyla Hizbullah, ileriki günlerde Arap intifadasıyla karşı karşıya kalan zorba hükümetler gibi bir sona uğrayabilir. Bunun yanında gerek mali fonunun giderek azalması gerekse en yakın dostu Esad'ın düşüşüyle gücünü yavaş yavaş yitirebilir. İran'daki molla rejimine karşı ayaklanmanın arkasında da ekonomik sendelemeler, riyalin çöküşü ve buna bağlı olarak artan işsizlik ve göç vardı. Yani Hizbullah için de aynı sona yaklaşmak kaçınılmaz olabilir.
Fakat partiyi tanıdıklarını söyleyenlerin bilmediği bir şey var. O da Hizbullah'ın bazı hükümetlerle olan gizli ilişkisi ve körfez ülkelerinin iletişim kaynakları başta olmak üzere birçok başarılı kurumdaki nüfuzları... Bu şekilde Hizbullah körfez ve diğer ülkelerdeki destekçileri arasında azımsanmayacak derecede olan kredisini rahatça kullanıyor. Bunun yanı sıra partinin Azerbaycan, Latin Amerika ve Afrika'da da tüccarlar ve ticaret yoluyla önemli ağları bulunuyor. İran'da ise devrim muhafızlarının yürüttüğü istihbarat şebekesine sahip... Hizbullah sadece Arap olmasıyla değil, İran'daki ayrıcalığı sayesinde de özel bir konuma sahip. Hareketin lideri Seyyid Hasan Nasrallah, İran'ın çizdiği çizgilerle hareket ediyor. Tahran'a göre ise o "kutsal" bir parti... Çünkü İslam hukuku hükümlerine göre siyaset yapıyor. Buna rağmen partinin siyasi konumunda tökezlemeler olduğuna, devrinin sona erdiğine ve yapraklarını dökmeye başladığına dair ifadeler var. Çünkü hareket, Arap baharı sayesinde uyanmaya başlayan halk arasında itibarını ve güvenini kaybetmeye başladı. Bunun en büyük nedeni Hizbullah'ın Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Bahreyn'de büyük propagandalar yaparak halkı diktatör hükümetlere karşı devrime çağırırken, mezhepçi yaklaşımı nedeniyle Suriye'deki rejime destek vererek çelişkili bir politika ortaya koyması olmuştur.
Hizbullah, siyasi yolunu fıkıh âlimlerinin çizdiği inkar etmiyor. Tahran'ın Beşşar Esad'a mali ve askeri destek gönderdiğine dair hiçbir tereddüt de yok. Çünkü İran, Esad'ın kurtulmasının ancak kendi yardımlarıyla gerçekleşeceğini biliyor. "Kutsallık" burada gevşiyor... Net olan, Esad'ı kurtarmak için kurulan "Devrim Muhafızları" için kutsallığın öncelikle Hizbullah ve İran'ın çıkarları olduğu... Suriye devrimi, üyelerinin Suriyelilerle savaşması sebebiyle Hizbullah'ın günahını ortaya çıkardı. Diğer bir günahı da partinin askeri kanadının liderlerinden Hüseyin Nasif'in (Ebu Abbas) Esad güçleriyle beraber devrimcilere karşı savaşırken öldürülmesi oldu. Bununla ilgili olarak ise parti dikkat çekici kısa bir beyanda bulundu: "Hizbullah ve belde halkı, Cihad vazifesini yerine getirirken şehid olan komutan Hüseyin Nasif'in cenazesini kaldırmıştır." Nasif'in ölümüyle ilgili hiçbir detay yayınlanmadı. Suriyeli ve Lübnanlı kaynaklar Nasif'in Suriye'de savaştığını vurgulamasına rağmen partiden bununla ilgili hiçbir detay gelmedi. Bunun dışında, Nabi Sac kentinde partiye ait silah deposunda ortaya çıkan ve dokuz kişinin ölümüyle onlarcasının yaralanmasına neden olan patlamayla ilgili de kimse bir şey demedi.
Hizbullah, parti olarak Suriye halkının karşısında zalimce yerini aldı. Askeri olarak ise, kuvvetlerini Lübnan- Suriye sınırına göndermeyi reddetti. Çünkü bu kuvvetler Siyonistlere karşı kurulmuştu! Hizbullah, Lübnan hükümetine " aramızda mesafe var" imajını sürekli dikte etmeye çalışıyor. Hareketin liderleri Esad'ın halkına karşı tutumunu desteklerken, askerleri de Suriye'de kadın ve çocukları öldürmekten çekinmiyor. Partinin, Suriye devrimine karşı ifrat durumunda olduğu ortada. Bu nedenle, Arap halkı bu çelişkili ve kanlı siyaseti affetmeyecektir... Çünkü parti, Suriye'deki Baas rejimiyle mezhebi anlayış çerçevesinde uyumlu bir politika sürmek istiyor. Bu nedenle iç savaş ateşini yakmaktan çekinmiyor. Esad rejiminin bekası için İran'ın çizdiği geri dönülmez yolda kanının son damlasına kadar mücadele edecek. Yalnız burada hizbullahın fark etmediği bir durum var; o da partinin sonun başlangıcına geldiği ve bunu kendi elleriyle yazdığı gerçeği!
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.