İdlib, Suriye’nin kuzeybatısında Akdeniz yakınlarında Türkiye ile sınır olan bölgenin adıdır. Normal şartlar altında burayı kimin kontrol ettiğinin dünyanın umrunda olmaması lazım. Ancak söz konusu jeopolitik olunca, bazen gözden en uzak bölgeler dahi büyük güçler arasında çekişme alanına dönüşebiliyor ki İdlib de tam olarak bunu yapmaktadır. Bölgenin geleceği küresel bir sorun olmayabilir ancak, burası artık Rusya, Türkiye, İran, ABD ve Suriye devletleri arasındaki güç gösterilerinin merkezi durumuna geldi. Kürtler dahi bu ortamda dostlarının ve düşmanlarının kimler olduğunu bir kez daha gözden geçirmek durumda kaldı. Yaşanalar bir büyük güçler politikası ve küresel güç dengesi hikayesidir. İdlib sadece bir sahneden ibaret.
Şu anda İdlib, Suriye rejimine düşman kuvvetler tarafından kontrol ediliyor. Arap Baharı'ndan bu yana devam iç savaşı kazanan tarafın rejim olduğunu artık herkes kabul ediyor. İlk başlarda Beşar Esed’in kısa süre içinde yıkılacağı düşünülüyordu ancak bu olmadı. Suriye başkanının hayatta olmasının en büyük sebeplerinden birisi de muhaliflerin ortak bir çatı altında birleşememesi oldu. Esed’i ne seven ne de ona güvenen vardı ancak muhalifler aynı şekilde birbirinden de nefret ediyor ve güvensizlik duyuyordu. 50 yıldır ülkeyi kontrol eden rejimin sırtını yasladığı temel aslında tam olarak buydu. İdlib, Esed’in zafere giden yolda önünde duran ufak bir toprak parçasından ibaret son muhalif kalesi ve orada sıkışan güçleri yıkımdan başka birşey beklemiyor.
Bu, Suriye içindeki muhaliflerden bazılarına açık destek veren Türkiye için bir sorun teşkil ediyor. Bu bölgenin kaybedilmesi rejim güçlerinin yararlanabileceği bir rotaya sahip olması anlamına gelir. Daha açık olarak ifade etmek gerekirse, Esed’in İdlib'i alması Türkiye için bir beka sorunu değildir ancak Türkler genel olarak Suriye rejimine karşı düşman bir tavra sahip, Esed’in tekrar mutlak güce sahip olması durumunda belki buna katlanabilirler. ama İdlib'i teslim ederek Esed’in hayatını kolaylaştırmak için bir nedenleri yok.
Tabi, her zaman başka bir açıklama daha vardır. Türk ordusu neredeyse 1 milyon askere sahip ancak bunlardan sadece çok az bir kısım iyi eğitimli ve iyi teçhizata sahip. Bu askerler eğer İdlib’e gönderilseydi durum daha farklı olabilirdi ama gönderilmediler. 2016 yılında ordu, görevde olduğu süre boyunca asker üzerindeki kontrolünü artırmanın yollarını arayan hükümete karşı başarısız bir darbe girişiminde bulundu. Bu yüzden ana kuvvetlerin yurtdışında meşgul olması mantıklı olmazdı. Ankara için bir yandan ordunun kontrolünü ele geçirirken bir yandan da Suriye’ye ufak bir kuvvetle girilmesi ve bu esnada da dış politikada nasıl bir yol izleneceğinin belirlenmesi daha idealdi. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin neden Suriyelilere yardım ettiği, bazı Kürt gruplarla savaşmasına rağmen tümden bir çatışmadan kaçınması daha iyi anlaşılır.
Safi Jeopolitik Terimler
Rusya, Ukrayna’daki meselenin ardından Suriye’ye de müdahale etti. Rusya’nın Suriye’de açık bir stratejik çıkarı yoktu, bu konuya dair yapılan tahmin ve yorumlar da en iyi ihtimalle spekülatifti. Müdahale ile şaşkına dönenler arasında Rusya’nın petrol hatlarını kontrol etmek ve ülkeye büyük bir deniz üssü kurmak istediğini söylediler. Ancak Rusya ihtiyacından çok fazla petrole zaten sahip ve ihtiyacı olan şey daha fazla petrol değil, petrol fiyatlarının artması. Rusya Akdeniz’de bir deniz gücüne sahip olmayı uzun süredir istiyor ancak bu rüya kısa süre içinde bir kabusa dönüşebilir zira burada sürekli bulunacak bir deniz gücünü ikmal etmek için tek yol İstanbul Boğazı ve Türkler istediği anda bu geçişi Ruslara kapatabilir.
Rusya’nın Suriye’ye müdahale etmesinin ardındaki gerçek sebep devletin kendi halkına gerektiğinde bir süper güç gibi davranabileceğini ispatlama isteğiydi. Sadık bir müttefik olan Esed’i kurtarmak ikinci planda olsa da yine de önemliydi. Bu yüzden de Rusya Esed’in İdlib’e saldrıma isteğine ister istemez destek veriyor. Buradaki tek problem ise bu hamlenin Rusya’nın bazen işbirliğine gittiği Türkiye ile karşı karşıya kalmak zorunda olacağıdır.
Sadece jeopolitik açıdan bakıldığından Rusların Türkiye ile bir müttefiklik içerisine girmesi Rusya’nın çok işine yarar. Bu sayede Akdeniz'e bir filo yerleştirebilir, Kafkaslar'ı daha stabil hale getirebilir ve ABD’yi şu anda olduğunda çok daha kötü bir pozisyona sokabilir. Böyle düşünüldüğünde Rusların İdlib’e yapılacak saldırıyı desteklemesi çok da mantıklı görünmüyor. Türkler son dönemlerde Amerika’ya karşı gittikçe daha fazla düşmanca davranmaya başladı. Amerikalı bir papazın Türkiye tarafından tutuklanması, S-400 hava savunma sistemi alımı için yapılan girişimler ve Amerika’nın artık sabrının kalmadığını göstermek istemesi nedeniyle Türkiye’ye bir takım yaptırımlar uygulandı. Tam bu noktada Rusya, Suriye rejimini durdurup Türkler’den büyük kazançlar elde edebilirdi.
"Şii milisler Esed askerlerini motive etti"
Sorunun bir parçası da İran'dı. İran’ın gücü Yemen, Lübnan ve Suriye’yi içine alacak şekilde genişledi. Suriye’de Şii milisler ve Hizbullah, Esed askerlerine hem yardım etti hem de bizzat çatışmalara iştirak etti. Suriye rejiminin askerleri daha iyi performans göstermeye başladı ve tecrübeli Şii milislerin yanında kendine olan güvenleri arttı. Bu durum ise zaten en başından beri az sayıda olan Rus birliklerinin varlığının gerekliliğini şüphe altına soktu. Rusların hava gücü Esed için her zaman etkili bir silah oldu ancak İdlib saldırısına Rusların karadan dahil olmasına gerek yok. Ruslardan daha iyi bir müttefik olduğunu göstermekten haliyle memnun olacak İran bu konuda her türlü yardımı vermeye hazır bekliyor. Eğer bu senarya gerçekleşirse Ruslar kendilerini hiç düşmek istemedikleri bir durumun içinde bulabilir yani İsrail ve İran arasında. İsrail son dönemlerde İran’ın yayılmasına karşı daha da agresifleşti ve Suriye’de Şii milisleri hedef aldı.
Cuma günü İdlib’i tartışmak için buluşan İran, Rusya ve Türkiye’nin liderlerinin aklının bir köşesinde bütün bunlar vardı. İran ve Rusya saldırının gerçekleşmesini desteklerken Türkiye buna karşı çıktı. Bu durum derhal Rus-Türk ilişkilerinin sınırlarını imtihan etti. Rusya, Türkiye sınırına, Türkiye için sadece bir tehdit değil ayno zamanda küçük düşürücü bir tehdit olan rejim askerlerinin konuşlandırılmasını önerdi. Bu hamle ile birlike Rusya, Türkiye ile uzun soluklu bir müttefiklik umutlarını söndürmüş oldu.
"Rejim İdlib'i istiyor"
Rusya büyük ihtimalle Türkiye ile müttefik olunmasının içi boş bir hayal olduğuna karar verdi. Ne de olsa Türkler istedikleri anda bu birlikteliği bitirebilirdi. Suriye’deki savaşta ironik bir şekilde en zayıf halka olan Suriye rejimi ise İdlib'i çok istiyor. İran hükümeti ise Esed’in en sıkı dostu ve müttefiği olmayı istiyor. Saldırıya karşı çıkmak Rusya’yı tek başına bırakmak manasına gelse de nihai emele büyük darbe vuracağından rejimi destekleme kararı alındı.
"ABD Kürtlere destek dışında Suriye'de sessiz kaldı"
Tabi bir de ABD var ki şu ana kadar Kürtlere ve bazı muhaliflere destek verme dışında gayet sessiz kaldılar. Az sayıda da olsa bölgeye gönderilen ABD askerlerinin varlığı Rusya için büyük bir sorun. Amerikalılara bir zarar gelmesi halinde, ABD’nin karşılık vermesi kaçınılmaz olur ve Amerika’nın hava üstünlüğü göz önüne alındığında bu cevap büyük ihtimalle havadan verilir. Rusya BaşkanI Vladimir Putin hala kendi halkının tribünlerine oynuyor ve Suriye’de yaşanacak bir mağlubiyet kendisi için felaket olur. İran bölgedeki Amerikan hava gücüne karşı kılını bile kıpırdatamaz, zaten ABD’den önce İran’ın düşünmesi gereken bir İsrail var. Dolaylı olarak hava saldırıları ile direkt olarak da kimyasal saldırılara verilen cevaplar olarak kendisini denkleme dahil eden ABD’nin varlığı bütün durumu değiştiriyor.
"İran ve Rusya, ABD konusunda iyi düşünmeli"
Eğer Rusya’nın Suriye meselesinde kontrolü yavaş yavaş kaybettiği varsayım doğru ise, İdlib konusunda ABD ile herhangi bir seviyede mücadeleye girişmek Ruslar için mantıklı bir hareket olmaz. Bunu İran da istemez. Esed belki bunu isteyebilir, hatta yapmaya dahi kalkabilir ama biliyor ki ABD karada iyi savaşamasa da önüne geleni patlatmayı iyi becerir. İranlılar ve Ruslar bu konuda oturup iyice düşünmeliler.
Bu esnada, nasıl Rusya bir müttefik olmaktan çıkıp Türkiye için bir tehdit olarak algılanmaya başladıysa Amerika’da tarihi olarak üstlendiği Türkiye’nin ulusal güvenliğinin garantörü rolüne yavaş yavaş geri dönüyor.
Türkiye, İdlib’e bir saldırı durumunda kendi kuvvetlerini bölgede kullanmak istemiyor. ABD’nin ise hava kuvveti oldukça fazla olduğundan az sayıda kara unsuru ile duruma müdahale etme imkanı var. Bu durum bir anda Türkiye ile aynı çizgide tekrar buluşulmasının önünü açıyor. Rusya önceden İdlib’e saldırmak istemiyordu ama bir şekilde bu pozisyona sürüklendi şimdi ise hiç saldırmak istemiyor ama saldırmazsa Esed’e karşı olan güvenirliliği zarar görecek. İran da Suriye’de kontrol ettiği militanlarına gaz verip hadi aslanlar atlayın bakalım kazana deyip dememekte tereddüt ediyor.
Bütün bu kargaşa, daha önce insanların umrunda olmayı bırak ismini bile duymadıkları ufak bir bölge için yaşanıyor. Neler olacağı henüz belli değil. Ben şahsen Rusların bölgedeki nüfuzunun bir kısmını feda ederek saldırıyı erteleteceğini veya tamamen iptal ettireceğini düşünüyorum. Türkiye bütün süreçte olduğu gibi iyi bir pazarlıkçı olmaya devam ederek ABD ile herhangi bir ihtilaftan kaçınmaya devam edecektir.
İranlılar bu fırsatı Suriye rejimini Ruslardan uzaklaştırmak için kullanmak isteyecektir ancak Esed kimseyle mutlak bir şekilde müttefiklik yapmayacak kadar açıkgöz birisi. Tabi ki, Rusların İdlib saldırısına bizzat iştirak ederek en ön safta saldırmaları gibi bir ihitmal de var. Ancak stratejik çizgilere bakıldığında ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. İdlib daha bir mesele değilkenki durum ile şimdiki durum hemen hemen aynı.
Geopolitical Futures için kaleme alınan makale Mepa News okuları için tercüme edilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve kurumumuzun editöryel politikasını yansıtmayabilir.