Bu yazı Halid Abdurrahman'ın kişisel blogundan alınmıştır.
Suriye’nin en etkin rejim karşıtı muhalif oluşumu olarak gösterilen Tahrir el Şam Heyeti (HTŞ) son dönemde bölgedeki gücünü konsolide ederken, diğer yandan da kendisine yeni, ideolojik tabanlı muhalif bir kesim edindi.
Özellikle son süreçte Türkiye’nin İdlib üzerinde artan etkinliği ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yoğun sevkiyatları sonrasında bölgedeki tek otorite olarak kabul edilen HTŞ’nin Türkiye ile daha görünür olan saha ilişkileri, ideolojik yönüyle bazı HTŞ karşıtı muhalif oluşumlar tarafından grubun sert bir şekilde eleştirilmesine neden oluyor.
HTŞ ile Hurras ed Din yapılanması arasında geçtiğimiz yıl yaşanan gerilimli süreç ve HTŞ’nin bölgedeki tüm grupları kendi çatısı altında birleştirme, bununla birlikte rejim ve müttefiklerine karşı merkezi güç olma hamleleri, HTŞ karşısındaki muhalif kesimi daha da görünür bir hale getirdi. Yine geçtiğimiz yılın ortalarında İdlib’in batısındaki Arab Said bölgesinde Hurras ed Din’den bir grupla yaşanan çatışmalar da sürecin daha da parlamasına neden oldu.
İlerleyen dönemde İdlib’de Türk ve Rus ortak kara devriyelerini hedef alan saldırılarla birlikte, ‘Hattab eş-Şişani Ketibeleri‘ ve ‘Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi‘ gruplarının isimleri duyulmaya başlandı. Türk ve Rus askeri unsurlarına yönelik saldırıları üstlenen bu grupların HTŞ karşısında muhalif bir tutum sergilediği oldukça açıktı. Özellikle Hattab eş-Şişani Ketibeleri tarafından 14 Temmuz’da İdlib’deki Türk-Rus ortak devriyesine yönelik gerçekleştirilen bombalı araç saldırısına dair servis edilen videoda, HTŞ karşıtlığı tüm açıklığıyla ilan ediliyordu.
Türk ve Rus askeri unsurlarına yönelik saldırılar bir yandan bölgedeki tek otorite olma çabasındaki HTŞ’yi ve bölgedeki çatışmasızlığı zora sokarken, diğer yandan da Türkiye ile Rusya’nın arasını açmaya başladı. Rusya, bu saldırıları bahane ederek, Türkiye ile M4 karayolunda gerçekleştirilen ortak devriyelerden tek taraflı olarak çekildiğini duyurdu. Bu çekilme aynı zamanda Rusya’nın Türkiye’ye karşı elini de güçlendiriyordu. Çünkü Rusya uzun bir süredir, İdlib’deki ateşkesin garantörlerinden olan Türkiye’yi ılımlı muhalifler ile ‘radikal’ olarak nitelendirdiği diğer grupların arasını ayıramamakla suçluyordu.
Son olarak geçtiğimiz 8 Ocak tarihinde İdlib kent merkezinde HTŞ’ye ait ‘El Mutlak’ isimli bir kontrol noktası, silahlı bir grup tarafından saldırıya uğradı. Saldırının sorumluluğunu üstlenen ‘Abdullah bin Uneys Cemaati‘ isimli grup, bu üstlenmeyle birlikte İdlib sahasındaki varlığını da ilan etti. Bu grubun da diğer iki grupla bağlantılı olduğu ve birlikte HTŞ karşıtı blokta yer aldıkları tahmin ediliyor.
HTŞ’nin sahada Türkiye ile yürüttüğü ilişki tarzını kabul etmeyen ve bunu ideolojik boyutta değerlendiren gruplar, sahada Türkiye, Rusya ve HTŞ’yi doğrudan hedef alırken, sosyal medya platformları üzerinden de HTŞ’ye yönelik paylaşımlar yapmayı sürdürüyor.
Özellikle Telegram kanalları üzerinden Arapça ve Türkçe olarak yapılan paylaşımlarda HTŞ’nin Türkiye ile işbirliği yaptığı ve bu nedenle büyük bir yanlış içerisinde olduğu yönünde açıklamalar yer alıyor. HTŞ aleyhinde paylaşımların yapıldığı, hatta muhalif grubun yolsuzlukla dahi suçlandığı bu kanallarda, HTŞ’ye bağlı emniyet güçlerinin bölgedeki hareketleriyle ilgili de bilgiledirmeler yapılıyor. Nitekim bilindiği üzere HTŞ’ye bağlı ‘Genel Güvenlik Birimi’ son dönemde İdlib merkezi ve çevresinde birçok baskın gerçekleştirmişti.
Yine geçtiğimiz günlerde bu kanallardan birinde servis edilen görüntülerde, TSK’ya ait bir zırhlının HTŞ’ye bağlı güvenlik birimine bağlı bir minibüsün arkasında durduğu görülüyor. Bahsi geçen kanallarda dolaşıma sokulan bu videoda HTŞ’in TSK’ya güvenlik sağladığı iddia ediliyor.
Son dönemde İdlib’deki gücünü pekiştirme ve merkezi otorite olma stratejisinin, HTŞ’ye yeni muhalifler ve düşmanlar kazandıracağı sonucu, hiç şüphesiz kendileri tarafından da tahmin edilebilir bir sonuç olduğundan, muhalif grubun bu konuda risk analizi yaptığı değerlendirilebilir. Ancak sahada kendilerine yönelik saldırıların artması ve tıpkı Türkiye’nin doğrudan desteklediği muhaliflerin kontrolündeki Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı Harekatı bölgelerindeki gibi asayişin kontrol dışına çıkmasının, HTŞ için olayları tahmin edilemez bir boyuta sürükleyebileceğini eklemek gerekli.
Suriye’deki en büyük muhalif oluşum olarak gösterilen HTŞ, İdlib’de sadece kendisini ideolojik boyutlu olarak hedef alan gruplarla değil, Rusya ve Beşar Esed rejiminin desteklediği hücrelere karşı da korumak zorunda. İdlib’de HTŞ’yi hedef alan saldırıların artması, Rusya’ya uzun zamandır uygun anı kolladığı İdlib saldırısı için de bir fırsat verebilir. Ancak bu detaya, Suriye’nin doğusunda artan IŞİD saldırıları nedeniyle rejimin İdlib eksenindeki bazı güçlerini bu bölgeye sevk ettiği ayrıntısını da iliştirmek gerekli.
Sonuç olarak, HTŞ’nin sahada kendisini hedef alan saldırılara karşı ‘Genel Güvenlik Birimi’ni aktif olarak kullandığı, takip soruşturma süreçleriyle birçok adrese baskınlar düzenlediği biliniyor. Gelinen süreçte HTŞ, Beşar Esed rejimi ve müttefiklerinin İdlib’e yönelik olası saldırısı ve sızma girişimlerine yönelik müdahalenin yanında, İdlib içinde kendisine muhalif gruplarla da başa çıkmak zorunda.