Analiz | İdlib'de HTŞ ve Cevlani karşıtı protestolar neyi hedefliyor?

İdlib'in büyük bir kısmını kontrolü altında tutan Tahrir el Şam Heyeti son dönemde mahkumları işkence ile öldürmekle suçlanıyor.

Muhalefet etmenin tehlikelerine rağmen, Suriye'nin kuzeybatısında halk son haftalarda Tahrir el Şam Heyeti’ni (HTŞ) protesto etmek için sokaklara dökülüyor.

İdlib vilayetinin büyük bir bölümünü kontrol eden HTŞ’ye karşı protestolar 25 Şubat'ta Suriye-Türkiye sınırı yakınlarındaki Sarmada'da başladı.

Grubun emniyet birimi Genel Güvenlik Servisi'nin (GSS) mahkumlara yönelik muamelesini protesto eden göstericiler, HTŞ hapishanelerini "mezbaha" olarak nitelendiren pankartlar taşıdı.

İdlib genelinde yüzlerce kişinin katıldığı protestolar düzenlendi.

Binniş'te 29 yaşındaki Muhammed Ali Paşa geçen hafta HTŞ karşıtı bir protestodan önceki geceyi arkadaşlarıyla birlikte bayrak ve pankart hazırlayarak geçirdi.

Muhammed Ali Paşa (Al Jazeera)

Aktivist, Suriye muhalefetinin yeşil, beyaz ve siyah zeminli bayrağının üzerine üç kırmızı yıldız çizdi. Hazırlanan büyük bir pankartta Basha ve diğer protestocuların vermek istediği mesaj yer alıyor: 2011'de başlayan Suriye devriminin sadece Beşar Esed’e karşı değil, tüm "tiranlara" karşı olduğu.

"Hepsi demek, hepsi demektir" bu slogan Suriye muhalefetinin üyeleri tarafından her görüşten otokrata karşı olduklarını belirtmek için uzun süredir kullanılıyor.

Paşa'ya göre buna HTŞ ve lideri Ebu Muhammed El Cevlani de dahil.

Al Jazeera'ye konuşan Paşa, "HTŞ'ye karşı yaptığımız protestolar Beşar Esed ve rejimine karşı yaptığımız ilk gösterilere benziyor çünkü her iki durumda da adaletsizliği kınamak, onurumuzu ve özgürlüğümüzü korumak için sokaklara çıktık” dedi ve ekledi:

"Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, -Esad'ın kontrolünde olmayan- kurtarılmış bölgelerdeki halka karşı uygulanan adaletsizliği ve HTŞ'ye bağlı güvenlik birimlerinin, Esed'ın güvenlik güçleri tarafından işlenen işkence altında öldürme ve keyfi gözaltı gibi aynı suçları işlemeye başladığını fark ettim."

İşkence altında ölüm

Ahmed Elhakim bir HTŞ hapishanesinde neler olabileceğini çok iyi bildiğini söylüyor.

Al Jazeera'ye verdiği demeçte, kardeşi Abdülkadir'in bir hapishanede işkenceyle öldürüldüğünü anlattı.

Üç çocuk babası olan ve Ceyş el Ahrar adlı muhalif grupta savaşan 27 yaşındaki Abdülkadir, geçen yıl "yabancı güçlerle işbirliği yapmak" suçlamasıyla HTŞ tarafından tutuklanmış.

Elhakim, "Kardeşimi 10 ay boyunca nerede olduğunu öğrenemeden, hakkında hiçbir bilgi alamadan, hatta davasını takip etmesi için bir avukat bile tayin edemeden kaçırdılar" dedi.

Şubat ayı ortalarında Elhakim'e serbest bırakılan bir tutuklu tarafından Abdülkadir'in hapishanede işkence gördükten sonra öldüğü söylendi.

Ölümü 22 Şubat'ta HTŞ tarafından Ceyş el Ahrar'a doğrulandı.

"Genel Güvenlik Servisi'nden kardeşimin cesedini teslim etmelerini istedik ama bize onu gömdüklerini söylediler ve gömdükleri yerin adresini verdiler" diyen Elhakim, burayı çok sayıda cesedin gömüldüğü büyük bir çukur, yani bir toplu mezar olarak tanımladı.

"İsimsiz, sadece numaralandırılmış çok sayıda mezar vardı."

Cevlani'yi devirmek için çağrılar

Abdülkadir'in ölümü protesto hareketini ateşledi ve kısa sürede İdlib'in başlıca kasabalarına yayıldı.

Ertesi gün Binniş'te Paşa ve aktivist arkadaşları pankartlarını ve bayraklarını alarak toplanan birkaç düzine insana katılmak üzere şehir merkezine doğru yola çıktılar.

Öfkenin büyük bir kısmı HTŞ lideri El Cevlani'ye yönelikti ve protestocular HTŞ ve ona bağlı Kurtuluş Hükümeti tarafından kontrol edilen bölgelerde onun görevden alınması ve yerine seçilmiş bir organın getirilmesi çağrısında bulundu.

HTŞ lideri Ebu Muhammed Cevlani aleyhinde bir pankart

Paşa, "Kölelik ve zorbalık dönemi 2011'de Suriye devriminin başlamasıyla sona erdi ve özgürlüklerini ve onurlarını kazanmak için büyük bedeller ödeyen Suriye halkı bunun ellerinden alınmasına izin vermeyecektir" dedi.

İdlib vilayeti büyük ölçüde HTŞ'nin diğer muhalif grupları kademeli olarak saf dışı bırakması ve bölgenin yönetimini tekeline almasının ardından bu yapının hakimiyeti altında.

Avrupa Birliği, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından “terör örgütü" olarak tanımlanan HTŞ, 2017 yılında ülkede devam eden savaşta Esed’e karşı olan çeşitli grupların bir ittifakı olarak kuruldu. İttifakın başlıca bileşeni, daha önce El Kaide'ye bağlı olan ve Nusra Cephesi olarak bilinen Şam'ın Fethi Cephesi'ydi.

HTŞ yıllar içinde El Kaide ile bağlarını kopararak ve kendisini yerel hedefleri olan daha ılımlı bir grup olarak göstererek kendini yeniden markalaştırmaya çalıştı, hatta Cevlani ABD medya kuruluşu PBS'e röportaj dahi verdi.

Kuzeybatı Suriye'deki en güçlü muhalif grup haline gelen yapının yönetimine karşı muhalefet giderek artıyor ve aktivistler grubun şiddeti ve güvenlik üzerindeki hakimiyeti konusundaki sessizliği bozmanın hayati önem taşıdığını düşünüyor.

İdlib kentinde düzenlenen bir etkinlikte tam adını vermek istemeyen 30 yaşındaki aktivist Abdurrahman protestocuların taleplerini yineledi.

"Tüm mahkumlarının serbest bırakılmasını, cezaevlerinde kayıp olanların akıbetinin açıklanmasını ve Genel Güvenlik Servisi'nin lağvedilerek yeniden yapılandırılmasını istiyoruz" dedi.

Talepleri karşılama sözü

Protestolara ilk tepki olarak HTŞ, Cevlani başkanlığında Kurtuluş Hükümetindeki bakanlar ile toplumun ileri gelenleri ve köy büyükleri arasında toplantılar düzenleyerek protestocuların taleplerini iletti ve bunların yerine getirileceğine dair sözler aldı.

HTŞ medya ofisi "Sokaklarda Tahrir el Şam Heyeti ve Kurtuluş Hükümetine karşı yapılan protestolar doğaldır ve biz bunları başka bir bağlamda görmüyoruz” dedi ve ekledi: “Çalışanların hata yapabileceğinden eminiz ve tüm protestolar son zamanlarda meydana gelen bu hataları düzeltmeyi amaçlıyor."

HTŞ Al Jazeera'ye protestocuların taleplerinin oldukça karmaşık olduğunu ve bunların çözümünün zaman alacağını söyledi. Örneğin, grubun liderliğindeki Şura Konseyi'ne daha geniş katılımın sağlanması için farklı bölgelerden topluluk temsilcilerinin seçilmesinin zaman alacağını söyledi.

Bu güvence verme girişimlerine rağmen İdlib'de HTŞ karşıtı protestolar devam ediyor.

Ancak henüz protestocuların HTŞ tarafından gözaltına alındığına dair teyit edilmiş bir haber yok.

İç bölünmeler

Geçen yıl 16 Temmuz'da HTŞ’ye bağlı güvenlik güçleri, Rusya, Esed rejimi ve ABD için çalışan bir casus hücresini çökerttiğini duyurmuş ve bu gelişme başta Cevlani’ye en yakın isim olarak kabul edilen Şura Konseyi üyesi Ebu Mariya el Kahtani olmak üzere çok sayıda güvenlik personeli ve yöneticinin tutuklanmasına yol açmıştı.

El Kahtani bu ayın başlarında diğer güvenlik personeliyle birlikte aklanarak serbest bırakıldı, ancak liderlik rolünü sürdürüp sürdürmediği belli değil.

Jusoor Center for Studies'te Suriye meseleleri uzmanı olan Vail Alvan, "Bugün İdlib'deki halk hareketi kısmen Tahrir el Şam içindeki anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor, yani grup içindeki çatışan taraflar destekçilerini bu protestolara katılmaya teşvik ediyor." diyor.

Alvan'a göre protestocuların diğer kısmı, örgütün hedef aldığı önceki grupların sosyal uzantıları ya da Genel Güvenlik Servisi ve grubun emniyet baskısından büyük ölçüde etkilenmiş olan ve bu fırsattan yararlanan kişilerden oluşuyor.

Al Jazeera'ye konuşan Alvan, "HTŞ'nin halk hareketinin taleplerini karşılayarak ve vaatlerde bulunup uygulayarak onları yatıştırması gerektiğini, zira protestoları güç kullanarak bastırmanın bir seçenek olmadığını, bunun protestoları ve muhalefeti tırmandırmaktan başka bir işe yaramayacağını" söyledi.

Alvan'a göre belki de HTŞ kendini yeniden konsolide ederek merkeziyetini ve iç sorunlarını çözme kabiliyetini yeniden kazanmayı hedefliyordur ve o zaman ... sert yöntemlere geri dönmeyi düşünebilir.

Muhammed Ali Paşa ve diğer muhalifler (Al Jazeera)

Ama nihayetinde HTŞ'ye karşı örgütlenen aktivistler için protesto gösterileri bir risk. Grup muhalefete karşı hoşgörüsüyle tanınmıyor ve pek çok kişi eninde sonunda gösterilerin bastırılacağından endişe ediyor.

Paşa'ya göre bu durum onu yıldırmaya yetmemiş.

"HTŞ'ye karşı ilk protestoya katıldığımdan beri tutuklanabileceğimi hatta öldürülebileceğimi biliyordum ama protestocuların sayısının her geçen gün arttığını görünce artık hiçbir şey beni korkutmuyordu” dedi ve ekledi:

"Ailem beni her zaman gerçeği savunmam ve ne pahasına olursa olsun herhangi bir tarafın yaptığı adaletsizliğe karşı sessiz kalmamam konusunda cesaretlendiriyor."

Kaynak: Mepa News

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Analiz Haberleri