İngiliz liderler Gazze'de etnik temizliğin önünü açıyor

Peter Oborne

Devlet adamlarının kriz anlarındaki görevi sorunları harlamak değil onları çözmektir. Bilgelik göstermek, popüler yaygaraların ötesine bakabilmek, tüm taraflara uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarını hatırlatmak, günün sonunda hepimizin insan olduğunu vurgulamak ve geçmiş dehşetlerin tekrar yaşanmasını engelleyecek uzun vadeli çözümler üretmek devlet adamlarının işidir.

Hamas'ın Gazze çevresini vurduğu andan itibaren başlayan süreçte İngiltere'de doğru düzgün devlet adamlığı yapan birilerini göremiyoruz.

Mesela, İşçi Partisi lideri Keir Starner'ın çarşamba günü LBC radyosuna çıkıp söylediklerine bir bakalım. Starner, İsrail'in Hamas saldırısına karşı "kendini koruma hakkı" olduğunu ifade etti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın son derece gaddar bir açıklama ile Gazze'nin "topyekûn muhasaraya" alınacağını ilan ederken sarf ettiği "elektrik olmayacak, yiyecek olmayacak, yakıt olmayacak, her şey kapalı. Hayvan insanlarla savaşıyoruz" ifadesi ile alakalı ne düşündüğünün sorulması üzerine Starmer sözlerinin dozunu artırdı.

Elektrik ve suyun kesilmesinin Hamas saldırıları ile orantılı bir tepki olup olmadığı ile alakalı soruya Stermer şu cevabı verdi: "Bence İsrail'in böyle bir hakkı var. Durum hala devam ediyor tabi ama her şey uluslararası hukuk çerçevesinde yapılmalı."

Kendisi hukuk alanında çok başarılı bir kariyere sahip bir isim olan Starmer, herkesten daha iyi bilir ki bir kitlenin yiyecek, yakıt ve elektriğe olan erişimini kesmenin hukuktaki adı toplu cezalandırma olup uluslararası hukuka aykırı bir uygulamadır.

İngiltere'nin bir sonraki başbakanı olması beklenen bir adamın ağzından çıkan bu tür ifadelerle resmen gelecekteki savaş suçlarına yeşil ışık yakılması çok büyük bir risktir.

Şartsız destek

Starmer'a çok da yüklenmemek gerek zira hâlihazırdaki İngiltere Başbakanı da pek farklı şeyler söylemedi. Filistinli savaşçıların düzenlediği saldırının ardından televizyona çıkan Rishi Sunak, İsrail'i desteklediklerini açıkladı ve bu desteğin "şartsız ve tam" olduğunun altını çizdi. Bu esasen İngiliz devletinin İsrail'e, korkunç geçecek önümüzdeki haftalarda ne arzu ederse yapabileceğini ve hiçbir şekilde hesap vermeyeceğine dair garanti verdiği anlamına gelmektedir.

Uluslararası kuruluşların liderleri ise konuya insanca ve sorumlu bir üslup ile yaklaştı. BM İnsani Yardım İşleri Koordinasyon Ofisi'nin başındaki isim olan BM Genel Sekreteri Yardımcısı Martin Griffiths, salı günü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Tüm taraflara mesajım açıktır: Savaş hukukuna riayet edilmelidir. Esirlere insan onuruna yakışır şekilde muamele edilmelidir. Rehineler gecikme yaşanmaksızın serbest bırakılmalıdır."

"Çatışmaların yaşandığı tüm bölgelerdeki siviller ve sivil altyapı korunmalıdır. Sivillerin daha güvenli bölgelere geçişine izin verilmelidir. Buna ilaveten, Gazze'ye sağlanacak insani yardımlar ve hayati hizmetler engellenmemelidir. Tüm bölge uçurumun kenarındadır. Şiddet derhal son bulmalıdır."

Bu ifadelerin aksine Sunak'tan ne insan haklarına ne de İrlandalı lider Leo Varadkar'ın zikrettiği 'orantılı cevap' verilmesi gerektiğine dair tek kelime duymadık. Varadkar'a göre İsrail'in "Gazze'deki faaliyetleri hususunda fazla ileri gitmesi halinde" İsrail ile birlik havasının "dağılma" ihtimali bulunmaktadır.

Tüm bunlar yaşanırken İngiltere İç Güvenlik Bakanı Suealla Braverman hanımefendi de Filistin bayrağı sallamanın yasal bir düzenleme ile suç sayılması gerektiğini ima ederek içerideki gergin atmosferi körüklemektedir.

Kıyameti çağırmak

Üst düzey İsrailli yetkililer tarafından kullanılmakta olan korkunç dil; Starmer, Sunak, Braverman ve diğerlerinin söylediklerinin pervasızlığını bir kat daha artırıyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu'nun televizyon karşısına geçip İsrail'in vereceği cevap "Orta Doğu'yu değiştirecek" dediği bir vakitte Gallant da çıkıp "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" dedi. İsrailli emekli bir general ise "İsrail Gazze'de daha önce şahit olunmamış bir insani felaket yaratmalı" deyip bu amaç doğrultusunda kullanılacak "en etkin silahın" su sistemine zarar vermek olduğunu ekledi.

Bu kıyameti çağırmaktan başka bir şey değildir. İsrail'in kendisini savunma hakkı bu devlete, koskoca mahalleleri tuz buz etme, Orta Çağ muhasaralarında olduğu gibi insanları ablukaya alma, rastgele çocukları katletme veya su altyapısına zarar verme özgürlüğünü vermez ancak Batılı liderler bunları bildiği halde İsrail'i destek vermeye devam ediyor.

Bazı yorumcular Hamas saldırısını 11 Eylül olaylarına benzetti. Bu açıkçası bana pek de mantıklı gelmiyor. Fakat şunu belirtmeliyim ki İkiz Kulelerin yıkılmasının ardından ekrana çıkan İngiltere Başbakanı Tony Blair'in ABD Başkanı George W. Bush'a "her ne olursa olsun sizinleyiz" diye söz verdiği günün anıları beni bugün tekrar rahatsız etti. Bu sadakat sözü, günün sonunda kanlı Irak Savaşı ve sonrasında yaşanan dehşetlerin başlangıcı olmuştu.

Gazze'ye yönelik bombardıman hız kesmeden hala devam etmektedir. Daha şimdiden evleri yıkılan 300 bin insan sokakta kaldı ki bunlar henüz İsrail ordusunun ısınma hareketleri, kim bilir kaç kişinin canına mal olacak kara harekâtı da her an başlayabilir.

Bazıları, 1948'den çok daha kötü, milyonlarca Filistinlinin evlerini terk etmek zorunda kalacağı ikinci bir 'Nekbe' faciasından bahsetmeye başladı.

Filistinli oyun yazarı Samah Sabawi çarşamba günü paylaştığı bir sosyal medya mesajında insanın adeta kalbini delen şu ifadeleri kullandı: "Gazze'deki sivillerin Mısır'a geçmesi için güvenli bir koridor açılması amacıyla ABD'nin bir plan üzerinde çalıştığına dair haberleri duyar duymaz Gazze'deki aileme hemen oradan çıkmalarını söyledim. Teyzem bana dedi ki: 'Geri dönmemize müsaade edeceklerinin garantisini verebilir misin?' Tabi ki veremezdim. Etnik temizlik nedir iyi bilirim. Teyzem evini bırakıp gitmeyi reddediyor. Ölüm mü ebedi mültecilik mi? Siz olsanız hangisini seçerdiniz?"

Haksız çıkayım diye dua ediyorum ama korkum o ki Batılı liderler el birliğiyle bizleri katliamlar, hedef ayırt etmeksizin gerçekleştirilen bombardımanlar ve etnik temizliğe suç ortağı yapacak türden bir ortamın siyasi temellerini atarken meselenin üzerine körükle giden pervasız medya kurumları da bu ortamın duygusal temellerini atıyor. Şu günkü kadar daha önce hiç gerçek devlet adamlarına ihtiyacımız olmamıştı.


Peter Oborne tarafından kaleme alınan ve Middle East Eye'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.