"Kuzey Irak" da olarak isimlendirilen Irak Kürt Özerk Bölgesi’nde "Irak Kürdistanı" 1994-1997 döneminde Barzani’nin KDP’si (Kürdistan Demokratik Partisi) ve Talabani’nin KYB’si (Kürdistan Yurtseverler Birliği) arasında gerçekleşen kanlı iç savaş, bugünlerde büyük ölçüde unutulmuş olsa da Türkiye’nin de dahil olduğu pek çok gücün karmaşık bir şekilde taraf olması, bölgede bir süre İran-Talabani-PKK ittifakı’na karşı Türkiye-Saddam-Barzani İttifakı’na geçerlilik kazandırması, başta Irak olmak üzere bölgeye etkileri ile yakın dönem Ortadoğu tarihinin önemli savaşları arasında yer alıyor.
Arka Plan
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yıkılan Osmanlı Devleti’nin Kürt tebaasının bulunduğu topraklardan bir kısmı, yeni kurulan Irak Devleti’ne bırakılmıştı. Modern zamanlarda ‘Kuzey Irak’ ve ‘Irak Kürdistanı’ olarak isimlendirilen, Kürtlerin Türkmen, Arap ve Asurilerle birlikte yaşadığı bu coğrafya tarihi anlamda Irak’a dahil değildi.
1946’da KDP'yi kuran, Erbil’e bağlı Barzan kasabasından Barzani Aşireti’nin önde gelen isimlerinden Mustafa Barzani (1903-1979) 1961’de Irak’ta bağımsız bir Kürdistan kurmak amacıyla isyan etti. 1961-1970 döneminde ‘Irak Kürdistanı’ olarak da isimlendirilen Irak’ın kuzeydoğusundaki dağlık bölgelerde on binlerce kişinin hayatını kaybettiği oldukça kanlı bir savaş yaşandı. Savaş esnasında peşmergelerinin sayısı (fedai) 20 bini bulan Mustafa Barzani, bu savaşta İran ve İran üzerinden ABD ve İsrail’den destek alarak Irak’ın saldırılarını püskürtmeyi başardı.
Mustafa Barzani
Fakat 1968’de Irak’ta iktidara gelen Baas Partisi rejiminin başlattığı yoğun saldırılar 1969’da sonuç vermeye başlayarak 1970’te Mustafa Barzani’nin yenilmesine yol açtı.
Baas rejimiyle iyi ilişkilere sahip Sovyetler Birliği’ne sığınan Mustafa Barzani, Sovyetler Birliği’ni Irak’a Kürtlere özerklik vermesi için baskı yapmaya ikna etti. Baas rejimi de savaştan yıpranması nedeniyle, savaşın sürmesinden ise kendi istediği şartlarla bir özerklik anlaşmasına sıcak baktı.
Mart 1970’de Baas rejimi ile Mustafa Barzani arasında imzalanan anlaşmaya göre Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin çoğunlukta olduğu alanlarda ‘Kürdistan’ ismiyle bir özerk bölge kurulacak, bu bölgede Kürtçe de Arapça ile beraber resmi dil olacaktı. Özerkliğin teknik ayrıntıları ve bölgenin sınırları 4 senelik bir geçiş süreciyle belirlenecekti.
Baas rejimi özerk bölgeyi Erbil, Süleymaniye ve Dohuk (Dehuk/Dihok) illeriyle sınırlı tutmak isterken Barzani bu illere ek olarak petrol zengini Kerkük ilini ve yine petrol zengini, 1909’da Irak’ta petrolün ilk bulunduğu yer olan Diyala iline bağlı Hanekin ilçesini de istiyordu. Geçiş sürecinde Irak, iki bölgeye Arapları yerleştirerek nüfus dengesiyle oynamaya çalıştı. 1972’de Sovyetler Birliği ve Irak arasında yapılan anlaşma ile Sovyetler Birliği ve Mustafa Barzani’nin ilişkilerinin soğuması sağlandı.
1974’te Irak özerklik şartlarını geniş kılmakla beraber özerk bölgeyi üç ille sınırlı tuttu, Erbil başkenti olacak şekilde ‘Kürdistan Özerk Bölgesi’ni kurdu. (Irak Kürt Bölgesel Yönetimi) Özerk bölgenin üç ille sınırlı kalmasına itiraz eden Mustafa Barzani, yine İran ve İran üzerinden ABD ve İsrail’in yoğun maddi desteğiyle isyan etti.
Yine çok kanlı ilerleyen isyanın başarılı bir seyir izlemesi üzerine 1975’te Irak rejimi adına Saddam Hüseyin, İran Şahı ile isyana desteği kesmesi karşılığında iki ülke arasında ihtilafa neden olan Şattularap Nehri üzerinde imtiyaz verdi.
İran’ın desteğini kesmesi üzerine Mustafa Barzani ve KDP, Irak rejimi karşısında mutlak bir yenilgiye uğrayarak İran’a çekildi.
Bu yenilgi üzerine KDP içerisinde ayrı bir klikleşmeye giden iki Süleymaniyeli isim olan İbrahim Ahmed (1914-2000) ve damadı Celal Talabani (1933-2017) 1975’te KDP’den ayrılarak ‘Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) kurdular. Bu ayrım sadece siyasi görüş farklılıklarına değil Süleymaniye ve Erbil arasındaki sosyo-kültürel farklılıklara da dayanıyordu. Bu tarihten itibaren KDP daha çok Erbil ve Dohuk’ta, KYB ise Süleymaniye’de taban bulacaktı.
Celal Talabani
Zaferinin ardından Kuzey Irak’ın Türkiye sınırındaki dağlık bölge dışında tamamına hakim olan Baas rejimi, 3 ilden oluşan özerk bölgenin ismini ‘Kürdistan’ olarak tutmaya, bölgedeki devlet memurlarını Kürtlerden seçmeye ve Kürtçeyi resmi dil olarak korumaya devam etti.
Saddam’ın idamının ardından 1980’li yıllarda Saddam’ın Kürtçe çalıştığı görüntülere yorum yapan kızı Rağad Hüseyin, 1980’li yıllarda Saddam’ın emriyle Irak genelinde Kürtçenin okullarda zorunlu ders yapıldığını ama öğrencilerin bu dili öğrenmede zorluk çektikleri şikayetinden ötürü bu zorunluluğun kaldırıldığını belirtiyor.
1978’de KDP ve KYB arasında Türkiye sınırında ve Türkiye’nin Hakkari iline taşar şekilde bir savaş yaşandı. Bu savaş iki tarafın arasındaki farklılıklara ve 1975 yenilgisindeki karşılıklı suçlamalara dayanıyordu.
Hürriyet Gazetesi, 18 Haziran 1978
Mustafa Barzani'nin ölümü ve yeni isyan
1979’da Mustafa Barzani ABD’de öldü, KDP liderliğinde yerine oğlu Mesud Barzani (1946-) geçti. 1980’de başlayan Irak-İran Savaşı’ndan faydalanan Barzani ve Talabani 1983’te İran’ın desteğiyle Irak’a karşı yeniden isyan etti.
1986 isyanı, Kürt nüfusuna karşı geniş kapsamlı, kimyasal silah ve köy yakmaların bolca kullanıldığı bir ‘etnik temizlik’ harekatıyla bastırmaya girişen Saddam rejimi, 1988’de İran’ın ateşkesi kabulü üzerine 1989’da KDP ve KYB’yi tamamen yenerek bölgeye kesin şekilde yeniden hakim oldu.
1974-1975 isyanı üzerine alınan yenilgide olduğu gibi 1989 yenilgisi de KDP ve KYB’nin arasını karşılıklı suçlamalarla açtı.
1990’da başlayan Körfez Krizi’nin ardından Ocak ve Şubat 1991’de gerçekleşen Körfez Savaşı’nın Irak’ın ağır bir yenilgisiyle sonuçlanması üzerine ABD başkanı Bush’un destek vaadinin de etkisiyle Mart 1991’de Güney Irak’ta Şiiler, Kuzey Irak’ta ise Kürtler Bağdat yönetimine isyan etti.
"Raperin" ismini verdikleri isyanda Kürtler Mart ayında Erbil, Dohuk ve Süleymaniye’nin yanı sıra Kerkük şehrini de ele geçirmeyi başardılar.
İsyan boyunca bu bölgelerde KDP ve KYB peşmergelerince intikam dinamiğine dayalı olarak, memurlara ve ailelerine yönelik büyük bir katliama girişildi. Bu eylemler KYB’nin kontrolüne giren Süleymaniye’de daha çok yaşandı. Kerkük ve Diyala’da peşmergelerce Arap nüfusa yönelik katliamlar yapıldı. Bazı köyler içindeki tüm sakinleriyle birlikte imha edildi.
Güneydeki Şii isyanını hızla bastıran Saddam Hüseyin, ordularını kuzeye yönelterek bu şehirleri Mart sonu ve Nisan başında geri aldı. KYB ve KDP peşmergeleri liderleriyle beraber dağlık alanlara çekildiler. Irak Ordusu’nun intikam saldırılarından korkan 1,5 milyon Kürdün Türkiye ve İran sınırına doğru hareketlenmesi dünya çapında medyada sıkça işlendi.
ABD bu aşamada müdahil olarak Irak’a özerk bölgeyi terk etmesi yolunda baskıya başladı. ABD ile yeniden savaşı göze alamayan, oldukça zayıflamış olan Saddam rejimi Kuzey Irak’ta süren savaşta verdiği zayiatlara son vermeyi de hedefleyerek Barzani ve Talabani ile anlaşarak Irak Kürdistanı Özerk Bölgesi’ni boşaltmaya karar verdi.
1991 yazında Barzani ve Talabani ayrı ayrı Bağdat’ı ziyaret ederek Saddam Hüseyin ile görüştüler. Saddam ile sıcak pozlar vermeleri partileri içinde tepkiye neden oldu. Nihayet Ekim 1991’de Irak merkezi yönetimi Dohuk, Erbil ve Süleymaniye’yi boşalttı. Fakat bu bölge ile ulaşımı kesti ve bölgeye ambargo uygulamaya başladı.
Saddam rejimine bağlı Irak TV’nin Kürtçe yayını, Haziran 1991’de Talabani’nin, Temmuz 1991’de Barzani’nin Saddam’ı ziyaretini Kürt Özerk Bölgesi’nde halen çatışmaların sürdüğü Temmuz 1991’de Kürtçe ‘Serok Saddam’ (Başkan Saddam) marşıyla vererek savaşı bitirmeden yana oldukları mesajını veriyor.
Üç ile ek olarak Kürtlerin çoğunlukta olduğu Irak’ın Ninova ilinin Akra İlçesi ve Diyala ilinin Derbendihan ilçesi de Barzani ve Talabani’ye bırakılmıştı.
1991’de Irak Ordusu’nıun boşaltıp Barzani ve Talabani’ye bıraktığı alan (koyu renk), Bağdat’ın kontrolünde olup Kürt Özerk Bölgesi’nin hak iddia ettiği alan (açık renk)
KDP Duhok ve Erbil’i, KYB Süleymaniye’yi elinde tutarak özerk bölgenin başkenti Erbil’de ortak bir yönetim kurmayı kararlaştırdı. 19 Mayıs 1992 seçimlerinde KDP özerk bölge genelinde %45,3 oy alırken KYB %43,8 oy aldı. KDP’nin oy oranı beklenenden az, KYB’nin ise beklenenin üzerindeydi. Seçimlerin ardından ortak hükümet kuruldu.
"Irak Kürdistanı Özerk Bölgesi" bu yeni döneminde, Saddam rejimine karşı olan "El-Muaradatu-l İrakiyye’nin (Irak Muhalefeti) özellikle Şii örgütlenmeleri başta olmak üzere çeşitli unsurlarının ve ABD merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA’in önemli bir üssü oldu.
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Körfez Krizi’nde Irak merkezi yönetiminin gayet aleyhinde bir tutum benimseyerek KDP ve KYB ile yakınlaşma başlattı.
Körfez Savaşı’nın ardından Özal’ın çizdiği planla Talabani ve Barzani ile Türkiye’nin ilişkileri daha da sıkılaştı. İki isim Ankara’da ağırlandı ve kendilerine Türkiye pasaportu verildi. Barzani ve Talabani ABD’yi bir müddet Türk pasaportu ile ziyaret etti. Turgut Özal’ın 1993’te hayatını kaybetmesi ve iki ismin kendilerini daha güçlü hissetmeleriyle bu ilişkiler soğurken özellikle Talabani ile Türkiye’nin arası açıldı.
1993’te şaibeli bir kazada hayatını kaybeden Orgeneral ve Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, 1992’de Barzani ve Talabani ile birlikte
Cumhuriyet Gazetesi, 27 Temmuz 1992
KDP / Barzani-KYB / Talabani Savaşı’na Doğru (1992-1994)
Seçimlerde birbirlerine yakın oy almalarına rağmen Irak Kürdistanı Özerk Bölgesi’nde tesis edilen sistemi Talabani, Barzani lehine bulmaktaydı. Bölgenin merkezi Erbil Barzani’nin kontrolünde olduğu gibi bölgenin dışa açılan kapısı olan Türkiye sınırı, sınır ticareti de Barzani’nin elindeydi.
Bunların yanı sıra 1991 öncesine dayanan iki parti ve lider arasındaki ideolojik farklılıklar, tabanlarının bölgesel ve sosyo-kültürel farklılıkları, 1970’li ve 1980’li yıllarda Irak’a karşı verdikleri savaşta birbirlerine yönelttikleri suçlamalar iki tarafın ilişkileri üzerinde olumsuz etkide bulunuyordu.
KYB’nin seçimlerde Erbil’de beklenilenin üzerinde oy alması da Talabani’yi Erbil’i ele geçirme konusunda cesaretlendirmişti.
Barzani ve Talabani'nin PKK konusundaki fikir ayrılığı
1991’de Saddam rejiminin Kuzey Irak’tan çekilmesiyle PKK, Türkiye sınırındaki dağlık araziyi aktif biçimde Türkiye topraklarına yönelik saldırılar için kullanmaya başlayarak Türkiye’deki saldırılarını artırmıştı.
Mart 1991’de Irak’a karşı isyana aktif biçimde, daha çok KYB/Talabani ile koordineli şekilde katılan PKK, bölgenin Barzani ve Talabani kontrolüne girmesiyle Barzani kontrolündeki Türkiye sınırındaki dağlık ve seyrek nüfuslu araziye yerleşmişti.
PKK’nın henüz Irak Ordusu’na karşı isyanın sürdüğü dönemde Kuzey Irak dağlarına yerleşmesine dair bir yayın (Temmuz 1991)
Bu yerleşme üzerine o tarihlerde Suriye’nin başkenti Şam’da Hafız Esed’in korumasında olan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Mesud Barzani ile gizli bir anlaşmaya gittiği de, ortada bir anlaşma olmayıp Barzani’nin sadece bu yerleşmeye göz yumduğu da iddia edilmektedir.
Fakat 1992’de Türkiye’nin Barzani’ye PKK ile savaşta iş birliği baskısı yapması, bölgenin o tarihte dünyaya açılan tek çıkış noktası olan Türkiye ile olan Habur Sınır Kapısı’nı koz olarak kullanması, PKK’nın da KDP’nin aleyhine olacak şekilde Türkiye ile ticareti sağlayan araçlara saldırılar yapmasının üzerine KDP, Türkiye sınırında PKK’ya karşı savaşmaya başladı.
KDP’nin PKK ile çatışmalarına dair bir yayın (Kasım 1992)
Türkiye, Saddam rejimiyle karşılıklı “gerektiğinde komşunun sınırları içerisinde teröristleri takip” maddesi içeren anlaşmasını Barzani ile de uygulamak istediğinde Barzani bu teklifi kabul etti ve sınır hattında Türkiye’nin PKK’ya karşı yürüttüğü operasyonlarda Türkiye ile iş birliğine gitti.
Barzani’nin bu tutumu PKK ile ideolojik bağları daha kuvvetli olan Talabani’nin tepkisini çekti. PKK da Avrupa’daki örgütlenmesiyle Barzani aleyhine, Talabani lehine propagandaya başladı.
Irak Kürdistanı İç Savaşı Başlıyor (Mayıs 1994)
Irak Kürdistanı İç Savaşı Mayıs 1994’te KDP ve KYB arasında Şeklava ve Çemçemal kasabalarında başladı. 300 kişinin öldüğü çatışmalarda bu iki kasaba KYB tarafından KDP’den alındı.
Çatışmalar zaman zaman artıp azalırken 27 Şubat 1995’te Barzani’nin kontrolünde ve Türkiye sınırında olan Zaho şehrinde 54 kişinin öldüğü bombalı saldırı iki taraf arasındaki ateşkes imkanını tüketti. Barzani sert bir biçimde bu saldırıdan Talabani’yi sorumlu tutarken Talabani bu suçlamayı reddetti.
Talabani-İran-PKK İttifakı
İç savaşın kızışması üzerine Erbil’i ele geçirme hedefini gerçekleştirmek için Talabani İran ile anlaştı. İran Devrim Muhafızları ve İran’da üslenmiş, İran’ın kontrolünde olan Iraklı Şii ‘Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’ örgütüne bağlı bağlı Bedir Tugayları İran sınırından Talabani bölgesine girerek Barzani’ye karşı savaşmaya başladı. Bu gelişme savaşın seyrini Talabani lehine değiştirdi.
PKK da bu dönemde “Türkiye ile iş birliği” yapmakla suçladığı Barzani’ye karşı saldırı başlattı. PKK Türkiye sınırındaki dağlarda Barzani güçleriyle çatıştığı gibi İran’ın yol açmasıyla özerk bölgenin güneyine geçerek KYB peşmergelerinin safında KDP peşmergelerine karşı da savaştı.
Bu dönemde Barzani ve Talabani’nin çatıştığı alanlardan oldukça uzakta Türkiye, 21 Mart 1995 özerk bölgenin en kuzeyindeki dağlık arazide PKK’ya karşı Barzani ile birlikte Mayıs 1995’e kadar sürecek ‘Çelik Harekatı’nı gerçekleştirdi.
1974’teki Kıbrıs çıkarmasından beri Türkiye’nin kapsamlı ilk sınır dışı harekatı olan ‘Çelik Harekatı’na 35 bin asker katıldı.
Saddam, Barzani-Talabani Savaşı’nı Körüklüyor ve Barzani’yi Destekliyor (Mayıs 1996)
1996 yılı başında KDP ve KYB kırılgan bir ateşkes yapmış, Mayıs 1996’da Erbil’de meclisin yeniden toplanması konusunda anlaşılmıştı.
Mayıs 1996’da Saddam Hüseyin BM’nin Irak’a uyguladığı ambargoyu hafifletme teklifi anlaşmasını kabul ederek ‘Petrol Karşılığı Gıda’ programını kabul etti. Böylece kotalı da olsa Irak yeniden petrol ihracına başlayabildi.
Bu anlaşma Irak merkezi yönetiminin Kürdistan Özerk Bölgesi’ne uyguladığı ambargoyu kaldırmasını ve petrol gelirinin %13’ünün özerk bölge yönetimiyle paylaşılmasını da şart koşuyordu. Anlaşmaya göre petrol gelirinin %30’u Kuveyt’e savaş tazminatı olarak ödenecek, %3’ü BM’nin kasasına kalacak, kalan %54’ü ise Irak merkezi yönetimine nakit olarak değil gıda, ilaç vb. ürünler yardımı olarak ödenecekti
Bu program kapsamında Irak Aralık 1996’dan işgal edileceği Mart 2003’e kadar 65 milyar dolar değerinde petrol ihraç etti. Önceleri kotalı olarak ihraç edilen Irak petrolü, Aralık 1999’dan itibaren kotasız olarak ihraç edildi. Program esnasında ve sonrasında Saddam Hüseyin’in bazı ABD’li yetkililere rüşvet vererek petrol gelirlerini Irak’a nakit olarak aldırdığı gibi pek çok yolsuzluk skandalı patlak verdi.
Uzun yıllar sonra Irak’ı, Bağdat’taki akrabalarını ziyaret etmek üzere Mayıs 1996’da Kanada’dan Irak’a dönen Iraklı Emire Elias, Saddam’ın ‘Petrol Karşılığı Gıda Programı’nı kabulü günlerine denk geliyor. Ziyaretini belgeselleştiren Elias, akrabalarının bu anlaşmanın kabulüne olan sevinçlerini ve anlaşmadan hayal kırıklığına uğramalarını, akrabalarının ve diğer Iraklıların savaştan, savaşta ABD’nin kullandığı uranyum ve kimyasal silahlardan ve ambargodan nasıl derinden etkilendiğini yansıtıyor.
1995’te reddettiği bu programı 1996’da kabul etmek zorunda kalan Saddam Hüseyin, durumu lehine çevirebilmek için bu anlaşmadaki Kürt Özerk Bölgesi ile ilgili maddeleri Barzani ve Talabani savaşını yeniden kızıştırmak ve kötünün iyisi olarak gördüğü Barzani’nin daha tehlikeli olarak gördüğü Talabani’ye üstün gelmesini sağlamak için kullanmaya karar verdi.
2003’te Irak’ın işgalinin ardından kaydı ortaya çıkan Saddam Hüseyin ve bakanlarının 1988 yazında “Kürt Sorunu” başlığındaki gizli toplantısında Saddam Hüseyin, Mesud Barzani “birlikte çalışılabilir bir aşiret reisi, Irak’tan ayrılmak istemiyor” derken, Celal Talabani için “tehlikeli bir ayrılıkçı” demekteydi.
24 Mart 1996’da Irak’ta gerçekleştirilen çok partili meclis seçimlerinde öncesinde Saddam, KDP ve KYB’ye de seçimlere katılma çağrısında bulunmuş, KYB bu çağrıyı reddederken KDP kabul edip seçimlere girmiş, Irak’ın merkezi hükümetinin kontrolündeki 15 ilde yapılan seçimlerde KDP Bağdat’a 3 milletvekili yollamıştı.
Saddam Hüseyin Mayıs 1996’da Ekim 1991’den beri kapalı olan Erbil-Musul yolunu açarak Kürdistan Özerk Bölgesi’nin Irak’a tek çıkışını Barzani bölgesinden yapmış oldu. Ayrıca petrol gelirlerinden özerk bölgenin payını, özerk bölgenin merkezi Erbil Barzani’nin olduğu gerekçesiyle Erbil’deki Barzani yönetimine vermeye başladı.
Bu gelişmeye tepki gösteren Talabani, bu yeni ve sürpriz gelirlerde tekel oluşturup kendileriyle paylaşmadığı gerekçesiyle Barzani’ye yeniden savaş açtı. Böylece Irak Kürdistanı İç Savaşı’nın en hararetli dönemi başlamış oldu.
Talabani’nin İran Desteğiyle Erbil Savaşı (Ağustos 1996)
Talabani İran’dan yardım istedi. Özerk bölgede Saddam-Barzani-Türkiye ittifakının kurulduğu endişesi taşıyan İran, Talabani’nin destek teklifini kabul etti ve 1995’te verdiği desteğin çok üzerinde silah desteğinin yanı sıra Talabani’nin safında Barzani’ye karşı savaşmak üzere binlerce devrim muhafızını ve Bedir Tugayı mensubunu Kuzey Irak’a soktu.
Cephede dengenin bozulmasıyla yoğun ve kanlı çatışmalarla Talabani ve İran birlikleri Erbil’e dayandı. Barzani bu durum karşısında ABD’den müdahil olmasını talep etti ama ABD doğrudan müdahil olmadığı gibi Talabani’nin ilerlemesi aleyhine bir açıklama da yapmadı. Nihayet Ağustos 1996’da 1000’den fazla KDP peşmergesinin hayatını kaybettiği bir savaşın ardından Erbil’e Talabani'nin peşmergeleri girdi. Talabani güçleri Erbil’de Barzani yanlılarına yönelik katliam başlattı. Barzani bu aşamada herkesi şaşırtan bir yardım talebinde bulundu.
Barzani, Saddam’dan Kürdistan Özerk Bölgesi’ni İşgal Etmesini İstiyor (Ağustos 1996)
31 Ağustos 1996’da Saddam rejiminin önemli isimlerinden Tarık Aziz, 22 Ağustos 1996’da Mesud Barzani’nin Irak cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’e mektup yollayarak Talabani’nin ilerlemesi karşısında Irak Ordusu’nun Kürdistan Özerk Bölgesi’ne girmesini istediğini, bu talebin Irak tarafından kabul edildiğini duyurdu.
Irak TV’nin Saddam Hüseyin’in Mesud Barzani’ye destek olacağına dair 31 Ağustos 1996 tarihli yayını
Barzani, Saddam’dan yardım talep etmek yerine doğrudan özerk bölgeyi işgal etmesini talep etmişti. Doğrudan işgal olmaksızın sadece yardım almakla Talabani’yi Erbil’den atıp Talabani’ye karşı ezici bir zafer kazanamayacağını düşünmüştü.
Saddam’ın Harekatı Başlıyor (31 Ağustos 1996)
Irak yönetimi, Barzani’nin mektubu üzerine hazırlığa başladığından aynı gün 30 bin asker ve 150 tankı özerk bölgeye sokarak henüz Talabani’nin tam kontrolü sağlayamadığı Erbil’i yoğun çatışmaların ardından kısa sürede ele geçirdi.
1 Eylül 1996’da Erbil, Irak Ordusu’nun ve eski düşmanları, yeni müttefikleri KDP peşmergelerinin elindeydi.
Erbil’i ele geçiren Irak ordusu ve istihbaratı, KDP’nin göz yummadan öte rehberlik etmesi, isim listelerini ve adreslerini Irak rejimine vermesiyle 5 senedir Erbil’de yoğun şekilde örgütlenmiş olan Irak Muhalefeti mensupları ve CIA ajanları avına çıktı.
Pek çok kişi öldürüldü veya tutuklanarak Bağdat’a götürüldü. Erbil’de bu kez KDP, Talabani yanlılarına katliam yaptı, KDP peşmergeleri Talabani ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle Erbil’de 450 Kürdü tek seferde infaz etti.
Talabani’yi tamamen bölgeden tasfiye etmek isteyen Barzani bu kez Irak ordusuyla beraber Süleymaniye’nin üzerine yürüdü ve bu şehri de ele geçirdi. Talabani, destekçisi İran’a kaçtı.
Türkiye Gazetesi, 11 Eylül 1996
Zaferlerinin ardından aralarındaki anlaşma gereği Saddam Hüseyin, 7 Eylül 1996’dan itibaren Irak Ordusu’nu Kürdistan Özerk Bölgesi’nden çekti.
Bunun üzerine İran’ın desteğiyle bölgeye yeniden giren Talabani güçleri çatışmaların ardından Süleymaniye’yi geri aldı. Süleymaniye’de tabanı zayıf olan Barzani, kenti elinde tutamayacağını düşünerek karşı saldırıda bulunmadı, asıl hedefi olan özerk bölgenin merkezi Erbil’i elinde tutarak başarılı olduğunu düşündü.
Barzani Irak Ordusu’yla beraber Erbil’e girmesinin ardından Batılı gazetecilerin “Saddam dostunuz mu düşmanınız mı” sorusuna “Düşmanımızdı ama artık düşmanımız diyemem” cevabını veriyor.
Celal Talabani Mesud Barzani’nin Saddam rejiminin bir parçası olduğunu, Saddam rejimiyle her şeyde anlaştığını belirterek Saddam rejiminin parçası haline gelen Mesud Barzani ile konuşup anlaşacak bir şeyi olmadığını belirtiyor.
PKK’nın o yıllarda Avrupa’dan yayın yapan televizyon kanalı MED TV, 31 Ağustos 1996’da yaşanan gelişmeleri “KDP’nin İhaneti” başlığıyla veriyor.
31 Ağustos 1996 öncesinde Erbil’de örgütlenen Saddam rejimi muhalifi Türkmenlerin gözünden Erbil Savaşı’nda yaşananlar
ABD’nin Olanlara Tepkisi
Bu iş birliği ve harekat, dünya genelinde şok etkisi yaptı. Hazırlıksız yakalananların başında ABD geliyordu. 1961’den bu yana Irak’a karşı destekledikleri KDP’nin Saddam’ı özerk bölgeye davetinin şokunu yaşayan ABD, bir yandan da bölgedeki CIA görevlilerini kurtarma telaşına düşmüştü.
ABD Barzani’yi kınamakla beraber Barzani aleyhinde bir yaptırım uygulamadı. ABD böyle bir yaptırımın Barzani’yi daha da Saddam’a itebileceğini, ayrıca Barzani ile uzun bir geçmişleri olduğunu, Talabani’nin ise kendilerine daha mesafeli olduğunu düşünüyordu. Bununla beraber ABD Barzani’ye tehdit mesajları gönderdi ve Saddam ile iş birliğine devam ettiği takdirde ABD tarafından vurulacağını iletti.
Barzani’ye bir şey yapmayan ABD hıncını Irak’tan alarak 3 Eylül 1996’da Irak’ın çeşitli şehirlerine füze saldırısında bulundu. ABD’nin bu saldırıları Türkiye ve dünya kamuoyunda tepki çekti.
ABD Başkanı Bill Clinton, 3 Eylül 1996’da gerçekleşen füze saldırılarına dair açıklamada bulunuyor
7 Eylül 1996’da Irak’ın başkenti Bağdat’ta Iraklı kadınların ABD saldırısını protesto toplantısı
Barzani Eylül 1996’da düzenlediği basın toplantısında ABD’nin kınama kararına cevap olarak ABD’nin kendilerini İran ve Talabani karşısında yalnız bıraktığını, Saddam’dan yardım istemelerini eleştiremeyeceğini belirtiyor
Erbil Savaşı’nın dinmesinin ardından Ekim 1996’da olanlara dair Batılı gazetecilerin bir yayını
Erbil Savaşı’na dair Batı’da bir yayın
İran-Talabani-PKK İttifakı’na Karşı Türkiye-Barzani-Saddam İttifakı
Savaşın zirvesine ulaştığı bugünlerde dışarıdan bakıldığında görülen Talabani’nin İran’dan destek aldığı ve PKK ile birlikte olduğu iken Barzani de Türkiye ile iş birliğinde ve Irak merkezi yönetimince desteklenir hale gelmişti.
Talabani de uğradığı yenilgiden sonra yaptığı açıklamada Türkiye, Barzani ve Saddam arasında ittifaka yenildiğini iddia etmişti.
Türkiye-Barzani-Saddam İttifakı için 1996’da en az askeri gelişmeler kadar ekonomik çıkarlar da belirleyiciydi.
Ağustos 1990’da Irak’a uygulanmaya başlanan BM Ambargosu ile Irak ile ticaretini sıfırlama kararı alan Türkiye 6 yılda çok büyük zarar etmiş, ambargo öncesinde ihracatta Almanya’nın ardından en büyük pazarı olan, Kerkük-Yumurtalık boru hattının kaynağı olan Irak’ı kaybetmişti.
Irak ise Türkiye ile ekonomik ilişkilerini yeniden kurma taleplerini sürekli tekrarlarken Türkiye kamuoyunda da ABD’nin çıkarları için uygulanan bir ambargonun Türkiye’yi ağır zarara soktuğu, Saddam’ı değil Irak halkını açlık ve ilaçsızlığa mahkum ettiği tekrarlanıyordu.
Mayıs 1996’da BM ile Irak arasında ambargonun hafifleştirilmesi anlaşması imzalanmasının ve Saddam’ın elindeki bölgelerle Barzani’nin elindeki bölgeler arasında ilişkilerin yeniden başlamasının, ulaşımın açılmasının ardından Türkiye Irak ile ticareti tekrar başlatma kararı aldı.
Türkiye’nin Irak merkezi yönetimine doğrudan açılan kapısı olmayıp Irak ile tek sınır kapısı olan Habur Sınır Kapısı, Kürdistan Özerk Bölgesi’nin Barzani kontrolündeki kesimine açılmaktaydı.
Türkiye’de Temmuz 1996’da iktidara gelen Necmeddin Erbakan başbakanlığındaki Refahyol Hükümeti’nin Irak’a ambargonun kaldırılmasına yönelik açık tavrının etkisiyle Kürdistan Özerk Bölgesi’nde Eylül 1996’da çatışmaların azalmasıyla Türkiye’den Irak’a tırlarla ihracat başladı.
Türk tırları Habur Sınır Kapısı’nı geçerek Kürdistan Özerk Bölgesi’ne mal taşımanın yanı sıra bu bölgeye giriş yaptıktan sonra Zaho’dan geçerek Irak’ın merkezi yönetim kontrolündeki bölgelerine de geçiş yapmaya başladı.
Aralık 1996’da ise Ağustos 1990’dan beri kapalı olan Irak’tan Türkiye’ye petrol taşıyan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı ABD’nin Türkiye’ye baskısına rağmen ‘Petrol Karşılığı Gıda Programı’ kapsamında yeniden açıldı. Fakat ABD baskısıyla tam kapasite çalıştırılmadı. Yine de Irak petrolünün hem Türkiye pazarına, hem de Türkiye üzerinden başka ülkelere ulaştırılmasında önemli bir kanal oldu.
16 Aralık 1996’da dönemin Türkiye başbakanı Necmeddin Erbakan, ‘Petrol Karşılığı Gıda Programı’ kapsamında Adana / Yumurtalık’ta Irak’tan 6 yıl sonra Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattından gerçekleşen ilk petrol sevkiyatının açılışını yapıyor
Bu dönemde Barzani hem Irak ile başlayan ticaretinden, hem de üzerinden gerçekleşmeye başlayan Türkiye-Irak ticaretinin transit gelirlerinden büyük gelir elde etti. Ayrıca Saddam, özerk bölgenin petroldeki payını Barzani’nin özerk bölgenin başkenti olan Erbil’i elinde tuttuğu gerekçesiyle Barzani’ye ödemeye devam etti. Barzani ve ailesi bu işlemlerde büyük çaplı yolsuzluklarla suçlandı.
İç Savaşın Diğer Bir Aktörü: Kürdistan İslami Hareketi
Irak’ın en dindar şehirlerinden, Irak Kürtlerinin ise en dindar şehri olarak bilinen Süleymaniye’ye bağlı Halepçe ilçesinde 1979’da, bölgede saygı gören, İslami eğitim ve davet çalışmalarıyla ilgilenen Şeyh Osman Abdülaziz Halepçevi (1922-1999) tarafından kurulan Kürdistan İslami Hareketi 1988’de binlerce Halepçelinin kimyasal silahlarla katledildiği meşhur Halepçe Katliamı’nın ardından dağlara çıkarak Saddam rejimine karşı silahlı mücadele başlatmış, Mart 1991 isyanına da katılmıştı.
Irak Ordusu’nun özerk bölgeden çekilmesinin ardından Kürdistan İslami Hareketi ile Talabani’nin KYB’si arasında Halepçe üzerinde iktidar rekabeti başlamıştı. Halepçe, Barzani bölgesine komşu olmayıp uzak olduğundan, aralarına Talabani bölgesi girdiğinden Barzani ile bir çatışma ya da doğrudan rekabete girmeyen Kürdistan İslami Hareketi Halepçe’de İslami bir yönetim kurmak, KYB ise Halepçe’de tam hakimiyet sağlamak istiyordu.
Barzani-Talabani Savaşı’nın başlamasından önce 1993’te Halepçe’de Kürdistan İslami Hareketi ile KYB arasında çatışmalar olmuştu. Bu tarihten önce hareketin lideri Osman Halepçevi’nin Talabani’nin taşıdığı laik-sosyalist ideoloji ile Müslüman sayılamayacağı fetvası verdiği bilinmekteydi.
1993’te başlayan Kürdistan İslami Hareketi ile KYB’nin savaşı, KYB’nin KDP ile savaşında da sürdü. KYB’nin KDP ile Erbil Cephesi’nde savaşmasından faydalanan Kürdistan İslami Hareketi, Halepçe’yi tamamen ele geçirdi.
Kürdistan İslami Hareketi Savaşçıları Talabani ve PKK milisleri ile girdiği çatışmaların ardından kazandıkları zaferin ardından Halepçe’ye dönerken, 15 Mayıs 1997
Talabani, Kürdistan İslami Hareketi’ni ve lideri Osman Halepçevi’yi Barzani ve Saddam’dan destek almakla suçladı. Bu suçlama Kürdistan İslami Hareketi tarafından yalanlandı.
Barzani ve Talabani arasında 1998’de anlaşma imzalanmasından sonra elindeki zayıf askeri güçle ikisine birden direnemeyeceğini düşünen Kürdistan İslami Hareketi uyuşma yoluna gitti.
Halepçe üzerindeki tek başına hakimiyetini sonlandırırken Osman Halepçevi Erbil’e yerleşti, ertesi sene hayatını kaybetti.
Osman Halepçevi’nin ölümünün ardından hareketi 2001’de fikri temelli ihtilaflardan üçe bölünürken adından 2001-2003 döneminde Halepçe’nin dağlık kasabalarında devlet kurma girişiminde bulunan ve Talabani güçleriyle savaşan, 2003’te Irak’ın işgalinden sonra Irak’ın merkezi yönetim kontrolündeki kısmına geçip ABD güçlerine karşı savaşacak olan ‘Ensar el-İslam’ bu bölünme ile ortaya çıkan yapılardan biriydi.
Çok sayıda Iraklı Türkmen mensubu da bulunan Kürdistan İslami Hareketi, 1990’lı yıllarda Türkiyeli İslamcılarla da ilişki kurmuştu.
Kürdistan İslami Hareketi’nin önde gelen isimlerinden, 2001’de hareketin üçe bölünmesiyle Ensar el-İslam’ın kurucusu ve 2003’e kadar lideri olan Molla Fatih Krekar (Necmeddin Ferec Ahmed) El-Hivar TV ile yaptığı röportaj serisinde Kürdistan İslami Hareketi ve lideri Molla Osman Abdülaziz Halepçevi’ye, Saddam ve Talabani’ye karşı verdikleri savaşa ve Ensar el-İslam’ın kuruluşuna da değiniyor
1997’de Türkiye’nin KDP ile PKK ve KYB’ye Karşı Savaşı
KDP ve KYB savaşı sürerken KDP ile ittifakı perçinlenen Türkiye, sınırının hemen ötesindeki dağlık bölgelere 1997’de KDP ile birlikte iki büyük askeri harekat düzenledi.
12 Mayıs - 7 Temmuz 1997’de gerçekleştirilen Çekiç Harekatı’na 50 bin Türk askeri ve birkaç bin KDP peşmergesi katıldı. Operasyonda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve KDP, PKK’nın yanı sıra müttefiki KYB ile de savaştı. Türkiye ve Avrupa’da PKK yanlılarının gerçekleştirdiği protesto eylemlerinde Türkiye’den çok Mesud Barzani protesto edildi ve maketleri yakıldı.
Saddam rejimi, kontrolü dışında olsa da hukuken Irak topraklarında gerçekleşen bu harekat aleyhine açıklama yapmazken, bu savaşta Türkiye ile karşı cephede, Talabani ve PKK ile müttefik olan İran bu harekatı şiddetle kınadığını açıkladı, uluslararası kuruluşlara müdahale çağrısı yaptı.
25 Eylül-15 Ekim 1997’de TSK yine KDP güçleri ile birlikte Kuzey Irak dağlarında PKK ve KYB ile savaştığı Şafak Harekatı’nı gerçekleştirdi. Bu harekata 15 bin Türk askeri ve 8 bin KDP peşmergesi katıldı.
ABD’nin Baskısıyla Gerçekleşen KDP-KYB Ateşkesi (Kasım 1997)
KDP ve KYB’nin savaşının Saddam rejimine yaradığı, "Irak Kürdistanı"nı kendileri için elverişli bir üs olmaktan çıkardığını düşünen ABD, Eylül 1996’dan beri artırdığı ateşkes için taraflara yaptığı baskıyı Eylül 1997’den itibaren daha da artırdı.
Saddam rejimi, Körfez Savaşı’nı bitiren 1991’deki ateşkeste Irak’taki kimyasal silahların imhası için BM’nin silah denetçilerinin Irak’a girişini kabul etmiş, Eylül 1997’de Saddam’ın emriyle işlerinden öte ABD için casusluk yaptıkları gerekçesiyle silah denetçilerinin Irak’taki faaliyetlerine son verilmişti.
Bu gelişmeyi Irak’a müdahale için uygun bir gerekçe olarak değerlendiren ABD, Kürt özerk bölgesinde devam eden iç savaşın Saddam rejimine müdahale edilmesinin, en azından köşeye sıkıştırılmasının önündeki en büyük engel olarak gören ABD’nin yoğun baskısı ve vurma tehditleriyle nihayet 24 Kasım 1997’de Barzani ve Talabani kalıcı bir ateşkesi kabul ettiler.
ABD’nin baskılarının yanı sıra iki tarafın da ağır kayıplar vermesi, 3,5 yıl süren savaşta özerk bölgeye tek başlarına hakim olamayacaklarını, Talabani’nin Erbil’i, Barzani’nin Süleymaniye’yi ele geçiremeyeceğini, geçirse bile hem bu şehirlerin halkının muhalefeti hem de komşu güçlerin müdahaleleri sebebiyle elinde tutamayacağını anlamaları iki tarafın da kalıcı ateşkeste mutabık kalmasında etkili olan faktörlerdi.
Nihai KPD-KYB Anlaşması (Eylül 1998)
Ateşkes ve uzunca bir pazarlık sürecinin ardından ABD’nin gözetiminde başkent Washington’da Mesud Barzani ve Celal Talabani Eylül 1998’de el sıkışıp anlaşma imzaladı.
Anlaşmaya göre Duhok ve Erbil Barzani’nin, Süleymaniye Talabani’nin denetiminde kalacak, Saddam rejiminin Irak’ın petrol ihracından özerk bölgeye verdiği %13’lük pay Barzani ve Talabani arasında eşit paylaşılacak, 1994’ten beri kapalı olan özerk bölge meclisi Ekim 1998’de Erbil’de yeniden toplanacak, iki taraf koordineli çalışacaktı.
Anlaşmadaki bazı boşluk ve pürüzler, ABD’nin Irak’a müdahalesinin ufukta göründüğü 2002’de Barzani ve Talabani arasındaki ek anlaşma ile giderildi.
Barzani’nin Türkiye ve Saddam Rejimiyle İlişkilerinin Bozulması (2002-2003)
2002’ye değin Saddam rejimi ile iyi ilişkilerini koruyan Barzani, bu tarihte ABD’nin Irak’ı işgalinin kesinleştiğini hissederek Saddam’a karşı düzenlenen Irak Muhalefeti toplantılarına katılmaya başladı. ABD’nin Irak’ı işgalinde Türkiye’nin de kuzeyden, Kürt Özerk Bölgesi üzerinden bu işgale katılmasına “Türkiye girdiği yerden çıkmaz” teziyle şiddetle karşı çıkan Barzani, ABD’ye Türkiye’yi bu harekata karıştırmadığı takdirde Irak’a karşı birlikte savaşma teklifi götürdü.
Barzani, sınırı geçtiği takdirde Türk Ordusu’na topraklarını mezar edecekleri tehdidinde bulundu. Böylece Irak işgalinin arefesinde Barzani, Irak Kürdistanı İç Savaşı’nda müttefiki olan Türkiye ve Saddam rejimiyle ilişkilerini bozmaktan öte düşman haline geldi.
2003’te gerçekleşen Irak işgalinde ABD’nin safında Irak’a karşı birlikte savaşan Barzani ve Talabani ikilisinden Barzani işgal sonrasında kurulan ‘Kürdistan Bölgesi Başkanlığı’ makamına gelirken Talabani işgalle Irak’ta kurulan yeni sistemde başbakanlığa nispetle oldukça sembolik yetkileri olan cumhurbaşkanlığı makamına getirildi.
2003’te Irak’ın işgal edilmesinden sonra ortaya çıkan, Irak istihbaratının önemli isimlerinden Tahir Celil Habbuş’un evraklarında Muhammed Sadık es-Sadr gibi isimlerin yanı sıra Mesud Barzani ile Celal Talabani hakkında da ilginç bilgiler bulunmaktaydı. Habbuş, baştan beri Barzani’ye Saddam rejiminin Talabani’ye nispetle daha olumlu baktığını ortaya koymakta ve 1996’da girdikleri açık iş birliğine değinmekteydi. Habbuş ayrıca bu gizli istihbari belgelerde, Irak rejiminin baştan beri faili olarak İran’ı suçladığı Halepçe Katliamı’nın İran tarafından işlendiğini iddia etmekteydi.
Irak Kürdistanı İç Savaşı’nın Sonuçları
KDP ve KYB arasındaki güç mücadelesinden doğup Saddam rejiminin, İran ve kontrolündeki Iraklı Şii örgütlerin, Türkiye’nin ve ABD’nin müdahaleleri ile ezber bozan ittifaklara sahne olan Irak Kürdistanı İç Savaş,ı Irak’ta bazı dengeleri yerinden oynattı.
Kürt Özerk Bölgesi’nin 1991 sonrasında ABD ve Irak Muhalefeti için Saddam rejimini devirecek etkin bir üs olarak kullanılması söz konusuyken bu savaş bu projeye büyük zarar verdi. Ağustos 1996’da Barzani’nin davetiyle Irak Ordusu’nun Erbil’i işgali bu projeyi 1996 itibariyle tamamen bitirdi.
1996 yılına girilirken Irak’a yönelik BM Ambargosu’nun oluşturduğu ekonomik çöküntünün yanı sıra Irak rejiminden kaçan bazı subayların Irak dışında örgütlenip Saddam’ı devirecek darbe planları yapması, Irak rejiminin iyice yalnızlaşmış olması, Kürt Özerk Bölgesi’nde örgütlenen her çeşidiyle Irak Muhalefeti’nin Irak’ın Saddam kontrolündeki kısmına ulaştırdığı faaliyet ve propagandaları 1996 yılında Saddam rejiminin devrileceği tahminlerine neden olmaktaydı.
1996’da Irak Ordusu’nun Erbil’e girmesi hem bölgedeki Irak Muhalefeti ve CIA çalışmalarına büyük zarar verdi, hem de Barzani eliyle Saddam’ı meşrulaştırdı. Aynı sene BM Ambargosu’nun hafiflemesi, Irak’ın kotalı ve bol şartlı da olsa petrol ihracına yeniden başlaması, Irak ve Türkiye ticaretinin yeniden başlaması Saddam rejiminin ömrünü uzattı.
1996 yılından 11 Eylül 2001 saldırılarına dek Irak Muhalefeti Saddam rejiminin devrilmesinden ümidini keserek, yayınlarında Saddam rejiminin Irak’ta uzayıp gideceği gerçeğiyle yüzleşilmesi gerektiğini işledi, Saddam’dan sonra yerine hangi oğlunun Irak’ın başına geçeceği tartışmalarına girdi.
Irak’ta 1996’da neler olduğuna dair yayın. Yayında KDP-KYB Savaşı’na, Irak’a ambargonun hafifletilip Irak’ın Türkiye üzerinden yeniden petrol ihracına başlamasına da değiniliyor. El-Cezire, Aralık 1996
Bu savaşla Saddam rejiminin, ABD’nin desteklediği Irak Muhalefeti’nin mevcut çabalarıyla devrilemeyeceğine kanaat getiren ABD, Şubat 1998’de Irak rejimini devirmeyi resmi olarak programına aldı ve Irak’a doğrudan askeri müdahaleye kanaat getirdi.
Bu savaş, Türkiye’ye de PKK’ya karşı sınır ötesi operasyonlar yapmayı ve Irak ile yeniden kurmak istediği ticari ilişkileri başlatmayı kolaylaştırdı.
Kaynak: Mepa News Akademi