İran bundan sonra ne yapabilir?

Orta Doğu daha fazla gerilime hazırlanırken Tahran'ın seçenekleri neler?

Foreign Policy Genel Yayın Yönetmeni Ravi Agrawal'in Orta Doğu uzmanı Trita Parsi ile gerçekleştirdiği bu söyleşi Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir.


Tüm Orta Doğu şu anda bir konuda hemfikir olabilir: Büyük bir şey yaklaşıyor. Havayolu şirketleri İran, İsrail ve Lübnan'daki büyük şehirlere olan uçuşlarını iptal ederken, 10 aydır bölgeyi çalkalayan çatışmada yeni bir tırmanma bekliyorlar.

Bu endişenin en önemli nedeni geçen hafta İsrail'in, İran'ın yeni cumhurbaşkanının yemin töreni için Tahran'da bulunan Hamas'ın siyasi lideri İsmail Heniye'ye suikast düzenlemesinden kaynaklanıyor. Bu suikast Tahran için küçük düşürücü bir istihbarat başarısızlığı anlamına geliyordu. Ve İran'ın vekil ağındaki bir diğer grup olan Hizbullah'ın üst düzey bir komutanının Beyrut'ta bir İsrail saldırısında öldürülmesinden sadece birkaç gün sonra gerçekleşti.

İran ve ona bağlı örgütler karşılık verme sözü verdiler ancak hangi seçenekleri kullanacakları ve bu misillemenin bölgedeki güçleri tehlikeli bir çatışma sarmalına sürükleyip sürüklemeyeceği açık bir soru.

Tahran'ın ne düşünüyor olabileceğini anlamak için Quincy Institute for Responsible Statecraft'ta Orta Doğu uzmanı ve Ulusal İran Amerikan Konseyi'nin eski başkanı Trita Parsi ile konuştuk:

Ravi Agrawal: İsrail, Heniye'nin öldürülmesinin sorumluluğunu resmi olarak üstlenmedi ancak arkasında İsrail'in olduğu genel olarak kabul ediliyor ve Tahran da aynı şekilde karşılık vereceğini söyledi. Büyük bir önem taşıyan bu suikastın kendi topraklarında gerçekleşmesini bir aşağılanma olarak gören İran nasıl bir karşılık vermeyi planlıyor?

Trita Parsi: Az önce söylediğiniz en önemli şey, bunun Tahran için büyük bir aşağılanma ve kasıtlı bir aşağılanma olduğudur. İsrailliler Heniye'ye başka durumlarda da suikast düzenleyebilecek kapasiteye sahipti ama -İran’ı- özellikle seçtiler ve bunun bir tesadüf olduğunu sanmıyorum. Özellikle de İsrail'in Gazze'de kazanamadığı gerçeğini göz önünde bulundurarak aşağılanmayı en üst düzeye çıkarmak istediler. Ancak aşağılanmayı en üst düzeye çıkarırken İranlıların karşılık verme olasılığını da en üst düzeye çıkardılar.

İran, Nisan ayına kadar sahip olduğu stratejik sabrı bir kenara bıraktığı için bazı açılardan gerilimi tırmandıran bir döngüye hapsolmuş durumda. İranlılar özellikle Suriye'de İsraillilerden çok fazla darbe aldılar ve karşılık vermek yerine uzun vadeli bir oyun oynamayı tercih ettiler. Verilecek bir yanıtın İsrail'in İran'ı hazır olduğundan daha erken bir aşamada açık bir savaşa sürükleme çabasına hizmet edeceğinden korkuyorlardı.

Ancak 1 Nisan'da Şam'daki İran Büyükelçiliği'nin konsolosluk bölümünün bombalanmasının ardından İranlıların canına tak etti ve strateji değiştirdiler. En azından füze saldırılarının hemen sonrasında İranlılar caydırıcılıklarını yeniden tesis etmeyi başardıklarını düşünüyorlardı. Ancak bu çok küçük düşürücü suikasttan sonra, bunun bir başarısızlık olduğu açıktı. Nisan ayında karşılık verdikleri için şimdi de karşılık vermeleri için üzerlerinde baskı var.

İran stratejik sabrı çoktan terk etti. Asıl soru şu: Bu saldırıya (ki bazı açılardan Şam'da olanlardan daha kötüydü) işleri tam ölçekli bir savaşa dönüştürmeden nasıl karşılık vereceksiniz? İranlılar açıkça savaş istemiyor. Nisan ayında misilleme yapmaktan ve caydırıcılığı yeniden tesis etmekten söz etmişlerdi. Bu kez ise kana kan söylemlerini duyuyorsunuz. Bu da aslında zayiat peşinde olduklarını gösteriyor, oysa geçen seferki temel hedef İsrail'e zayiat vermeden zarar vermek ve böylece İsrail'i gerilimi tırmandırmak için bir bahaneden mahrum bırakmaktı.

Batı'daki tartışmalarda, suikasta uğrayan kişinin İranlı bir yetkili olmaması nedeniyle İranlıların bir çıkış yolu bulduğu yönünde argümanlar var. İranlılar ise olaya tam tersi şekilde bakıyor. Heniye açılış töreninde misafirdi. Bu aslında misilleme yapmalarını daha önemli hale getiriyor. Bu onları, İranlıların bu "direniş ekseninde" kendilerine bağladıkları tüm diğer grupların önünde utandırdı.

İsrailliler esasen bu eksenden hiç kimsenin hiçbir yerde güvende olmadığı ve Tahran'ın sizi koruyamayacağı mesajını verdi. Bu da İran'ın bu farklı gruplar içindeki konumunu önemli ölçüde azaltıyor ve sonuç olarak İran'ın karşılık vermesi için üzerindeki baskı artıyor.

RA: Dediğiniz gibi, bu olay İran'ın yeni cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın göreve başlamasından hemen sonra gerçekleşti. Pezeşkiyan İran siyasetinde daha çok reformist bir figür olarak görülüyor. Ancak bu müdahale ile ilgili karar alma sürecinde ne kadar söz sahibi?

TP: İran cumhurbaşkanlarının rolünü ve etkisini abartmamaya dikkat etmeliyiz ama aynı zamanda küçümsememeye de dikkat etmeliyiz. Etki Cumhurbaşkanının kendisine bağlıdır. Bazıları gerçekten de muazzam bir etkiye sahip oldu ve kendilerini karar alma sürecine dayattı ya da dini lidere meydan okudu. Diğerleri ise çok daha uysal bir rol oynamıştır. Pezeşkiyan'ın ne tür bir başkan olmayı hedeflediğini henüz bilmiyoruz. Ancak söylemlerinde, yüce lidere sadık olduğunu ifade etme yoluna gitti. Düzen karşıtı bir aday kimliğine bürünmedi.

Zamanlama konusuna gelince, bunun bir tesadüf olarak görülebileceğini sanmıyorum. Gerçek şu ki, Pezeşkiyan ABD ile diplomasiyi yeniden tesis etme ve bu diplomasiyi Beyaz Saray'a kimin geleceğine bağlı kılmama temelinde aday oldu. Bu da İranlıların son birkaç yıldır sergiledikleri tutumdan çok önemli bir kayma anlamına geliyor. ABD'nin eski Başkan Donald Trump döneminde Kapsamlı Ortak Eylem Planı'ndan (JCPOA) çekilmesinin ardından İran'ın pozisyonu, Washington anlaşmaya geri dönene kadar ABD ile doğrudan temas kurmamaktı. Bu, Başkan Joe Biden göreve geldiğinde, anlaşmaya bir başkanlık kararnamesi yerine müzakereler yoluyla geri dönmek istediği için, İranlıların resmi olarak doğrudan angajmanı hala reddettiği anlamına geliyordu.

Ancak Pezeşkiyan, İran'ın ABD ile yeniden temasa geçmeden ve bu gerginliklerin bir kısmını çözmeden İran ekonomisinin düzeltilemeyeceğini söyleyen bir düzlemde aday oldu. İsrail'in JCPOA'ya ve ABD-İran diplomasisine olan muhalefeti göz önüne alındığında, ABD ve İran aralarındaki gerilimi çözse bile bu İsrail ve İran arasındaki gerilimi azaltmayacaktır. Bu durum İsrail'in kendisini ABD tarafından terk edilmiş hissetmesine yol açacaktır.

Pezeşkiyan'ın ABD ile sürdürülebilir bir diplomasi yürütmek için siyasi alan ve sermaye bulmasını, İsraillilerin İran'a uyguladığını gördüğümüz türden bir aşağılanma kadar zorlaştıran başka bir şey yoktur. Bu nedenle, o gün bunu yapmasının bir nedeninin de ABD-İran diplomasisi için açılmış olan çok küçük ama yine de önemli bir pencereyi kapatmak olduğundan kuşkulanıyorum.

RA: İran'daki genel hava nasıl? Örneğin İsrail meselesi İran halkı için ne kadar önemli?

TP: İsrail İran içinde her zaman siyasi bir futbol topu olmuştur. İran'ın kendi sorunları zaman zaman İsrail'in üzerine atılmıştır. Kimi zaman bu tamamen yanlış da değildir. İsrail'in baskısı olmasaydı, İran'a karşı bu kadar çok yaptırım uygulanmazdı ve bu yaptırımlar İran ekonomisinin yıkımında kritik bir rol oynadı.

Benzer şekilde, 1990'ların ortalarından bu yana İran İsrail'de siyasi bir futbol topu haline geldi. Daha önce, [eski başbakanlar Yitzhak] Rabin ve [Şimon] Peres dönemlerinde İsrailli yetkililer, İsrail halkını Filistin Kurtuluş Örgütü ile bir barış anlaşmasını desteklemeye motive etmek için bu potansiyel İran tehdidini kullandılar. Rabin'in bir danışmanının bana söylediği gibi, İsraillilerin dünyadaki baş terörist olarak gördükleri Yaser Arafat'la barış yapmak üzere siyasi iradeyi toplamak için ufukta beliren daha büyük bir tehdidin olması gerekiyordu. Bu arada, [şimdiki İsrail Başbakanı Binyamin] Netanyahu da Rabin'le aynı sebepten ötürü o dönemde İran tehdidini küçümsemişti.

Ancak daha büyük sorunuza gelirsek, halk arasında İsrail ile daha büyük bir çatışma görmek isteyecek bir seçmen kitlesi olduğunu sanmıyorum. Ancak rejim içinde de bu kesimin çok geniş olduğunu düşünmüyorum. Tartışma daha çok caydırıcılığı yeniden tesis etmek için mi yoksa başka bir amaçla mı misilleme yapılacağı yönünde. Şu anda sistem içinde topyekün bir askeri çatışmadan yana bir argüman yok. Caydırıcılığı yeniden tesis etmek ve İsraillilerin bunu bir daha yapamayacağından emin olmak gibi çok açık bir amaçla İsrail'e karşı sınırlı bir yanıt için halk arasında destek toplamak üzere İran televizyonunu nasıl kullandıklarını görmek ilginçti.

RA: Daha açık bir ifadeyle, İran bu sözde direniş eksenine verdiği desteği halkına nasıl açıklıyor? Hamas, Hizbullah, Husiler, tüm bu gruplar. Karşılığında İranlılar görünüşte aşağılanma, izolasyon ve yaptırımlara maruz kalırken rejim bu işbirliğini nasıl açıklıyor?

TP: Yani tüm maliyetlere işaret ettiniz. Bence Batı'da odaklanılan nokta da bu.

Ancak İran'da birkaç farklı anlatı olduğunu kabul etmeliyiz çünkü çok farklı seçmen kitleleri var. Bazıları bu konuda çok güçlü duygular besliyor ve bölgedeki diğer gruplar ve halklar için güçlü bir İslami sempati ve empati hissediyor. Bir de bunun İran'ın başını gereksiz yere ağrıttığını düşünenler var.

Ancak öncelikle bunun İranlılara Irak'ta, Lübnan'da ve Orta Doğu'nun başka yerlerinde, tam da bu farklı gruplardan bazılarına yapılan yatırımlar nedeniyle muazzam bir nüfuz kazandırdığını kabul etmeliyiz. Ayrıca bu grupların İsrail'e karşı nasıl hareket ettiklerine işaret ederek, bunun İran'ın saldırgan bir İsrail ya da saldırgan bir ABD'ye karşı ilk savunma hattı olduğunu söylüyorlar. ABD'nin Irak'ı işgalinin hemen ardından Washington'da "İran'ı işgal etmelisiniz" diyen pek çok sesin yükseldiğine işaret ediyorlar.

Dolayısıyla, bu farklı yatırımların, bu tür saldırılara karşı caydırıcılık derecelerinin yanı sıra etki kaldıraçları yarattığına işaret ediyorlar.

RA: Netanyahu'nun son haftalardaki eylemleri hakkında genel olarak iki görüş var. Birincisi, ateşkes konusunda ilerlemeden önce, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, birkaç "büyük kazanıma" ihtiyacı olduğu yönünde. Diğer görüşe göre ise küresel dikkati yeniden Gazze'ye odaklayarak dikkatleri dağıtmaya çalışıyor ve belki de İsrail'de jingoist bir tepki uyandırmak için Tahran'ı kışkırtıyor.

Netanyahu'nun motivasyonları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce nasıl bir sonuç elde etmeyi umuyor?

TP: Ben belki de ikinci senaryonuzdan daha ileri giderdim. Hamas'ın baş müzakerecisine suikast düzenlemek bir anlaşmayla ilgilendiğiniz mesajını vermez. Bu aslında müzakereleri öldürmenin en etkili yoludur. Bir de bunun Hizbullah'ın iki numaralı isminin öldürülmesinden 24 ya da 48 saat sonra yapılmış olması gerçeği var. Bu da bunun sadece dikkat dağıtmak için yapıldığına inanmayı çok zorlaştırıyor. Aksine, dünya Hizbullah'ın ne yapacağını beklerken İsrail bizzat harekete geçti ve olayları daha da tırmandırdı. Netanyahu'nun tam da gerilimi tırmandırmak ve İranlılar ile Hizbullah'ı savaşa sürüklemek istediği için böyle davrandığını düşünmek yanlış olmaz.

Bence 7 Ekim 2023'ten sonra İsrail'deki anlatıda çok önemli bir değişim olduğunu kabul etmeliyiz. İsrail dokunulmaz olduğuna, zarar görmeyeceğine, askeri ve teknolojik üstünlüğünün kendisini o kadar güvenli kıldığına inanıyordu ki ne kendi güvenliği ne de Filistinlilerle bir anlaşma yapma konusunda endişelenmesine gerek yoktu ve arada bir Gazze'yi bombalayarak durumu kontrol altında tutabilirdi. Sadece 7 Ekim değil, Nisan saldırıları da hem İsrail içinde hem de dışında İsrail'in dokunulmazlığı algısını gerçekten deldi.

Aynı zamanda İsraillilerin ve benim kişisel olarak paylaştığımız bir başka inancı da deldi. ABD güçlerinin bölgeden çekilmesinin İsraillileri önemli ölçüde etkilemeyeceğini düşünüyordum, çünkü İsrail günün sonunda askeri ve teknolojik olarak son derece gelişmiş bir ülkeydi. Şimdi durumun böyle olmadığını çok net bir şekilde görüyoruz. Uzun süreli bir savaş durumunda İsrail aslında ABD'ye oldukça bağımlıdır.

Dolayısıyla İsrail'de sadece 7 Ekim'de yaşanan dehşetin değil, aynı zamanda savunmasızlık pozisyonundaki bu dramatik değişimin de bir dereceye kadar şok yarattığını düşünüyorum.

Bu koşullar başka bir inanca yol açtı: İsrail Hamas konusunda yanlış hesap yaptıysa ve Hamas 7 Ekim'i gerçekleştirebildiyse, o zaman İsrail için çok daha güçlü bir grup olan Hizbullah'ın yanında yaşamak kabul edilemez. Sonuç olarak İsrail böyle bir saldırıyı bekleyemez, önceden harekete geçmelidir. Bu anlatı oldukça güçlü bir yer edinmiş durumda.

Ancak iki suikastla birlikte çok ciddi bir ateş teatisi ve daha büyük bir savaş potansiyeli görmemiz oldukça muhtemel. Bunun Netanyahu'nun kaçınmayı umduğu bir şey olduğunu sanmıyorum, aksine riske atmaya istekli olduğu ve hatta belki de arzuladığı bir şey. İsrail içinden bazı sesleri dinlediğinizde, Ulusal Güvenlik Konseyi eski başkan yardımcısı gibi üst düzey İsrailli yetkililer, Netanyahu'yu açıkça daha büyük bir savaş çıkarmaya çalışmakla suçluyorlar çünkü bu İsrail'in ulusal ve güvenlik çıkarlarına hizmet etmese de kendi siyasi çıkarlarına hizmet ediyor.

RA: Amerika Birleşik Devletleri'nin rolü hakkında daha doğrudan konuşmak istiyorum. Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in Orta Doğu'yu ele alma konusunda Biden'dan farkı hakkında ne biliyoruz?

TP: Çok fazla şey bilmiyoruz. Ayrıntılara girmeden, kurumumda kendisiyle sohbet eden kişiler, bu konuda Biden'ın bakış açısından oldukça farklı olduğu yönünde çok güçlü bir izlenim edindiler. Bence bunun nedeni sadece Filistinlilerin çektiği acılarla ilgili ilk yorumlarında göstermeyi başardığı empati değil, ki Biden'ın 10 ay boyunca bunu aşağı yukarı başaramadığını belirtmeliyim.

Bunun nedeni aynı zamanda bu konudaki siyasetin anlaşılmış olmasıdır. Biden yönetiminin tutumu, siyasi hesaplarının Amerika Birleşik Devletleri'ndeki İsrail siyasetinin yirmi ya da otuz yıl önceki haline dayandığı yönünde güçlü bir izlenim bırakıyor. Ancak işler sadece son 10 ay içinde değil, ondan da önce oldukça dramatik bir şekilde değişti. Harris, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gençler ve özellikle Demokrat Parti'de giderek daha önemli hale gelen Amerika Birleşik Devletleri'ndeki belirli beyaz olmayan topluluklar söz konusu olduğunda, bu gerçeği anlamaya biraz daha yakın olabilir. Dolayısıyla bu kombinasyon, en azından bir tür değişim olasılığına işaret ediyor.

Şu ana kadar gördüğümüz değişim daha çok ton ve retorikte oldu. Ve bu hiçbir şekilde önemsiz değil. Netanyahu ile bire bir görüşmesinden sonra vücut dili, Biden'ın sunduğu ayı kucaklamasından çok farklıydı.

Ancak bence es geçmememiz gereken önemli bir konu vardı ki o da Netanyahu'ya "Anlaşmayı kabul et" demiş olmasıydı. Biden yönetimi o zamandan beri bu dili kullanmaya başladı. Bundan önce yönetimin kullandığı dil, sorunun Hamas'ta olduğu ve Hamas'ın anlaşmayı kabul etmediği yönündeydi. Ancak Netanyahu'ya baktı ve ona "Anlaşmayı kabul et" dedi [ki bu] en azından üstü kapalı bir şekilde sorunun İsrail başbakanında olduğunu ima ediyor ki İsrail'deki pek çok kişi buna tamamen katılıyor.

Bu sadece retorik bir değişim değil. Bu önemli bir değişimdir. Bunun ardından ateşkese doğru ilerlemek için başka tür baskıların gelip gelmeyeceğini elbette göreceğiz.

RA: Öte yandan, bu özel durumda Trump-Vance Orta Doğu politikası nasıl olurdu?

TP: Trump kampanyası da bu konuda çok fazla konuşmaya istekli görünmüyor; aslında politika onların tarafında da riskli. İsrail'i terk ettiğini ve İsrail'e ihanet ettiğini söyleyerek Biden'ı eleştirebilmek için İsrail lehine çok güçlü bir pozisyon alıyorlar. Ancak bence bu konuda çok ileri gitmemek ve belki de dış politika cephesinde konuşurken daha rahat hissettikleri Ukrayna'ya doğru konuşmayı kaydırmak için bazı önemli kaygıları var.

Gerçek şu ki Trump'ın tabanının büyük bir kısmı Önce Amerika fikrini benimsemiş durumda. Bunun çok sofistike bir doktrin olduğunu söylemiyorum ama tabanda bazı unsurlar güçleniyor. ABD'nin gereksiz savaşlara ve bölünmelere dahil olması gerektiğine inanmıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri'nin başka ülkelerin savaşlarına dahil olması gerektiğine inanmıyorlar. Ve İsrail söz konusu olduğunda bu ilkeye büyük bir istisna getirmeleri çok zor.

Ancak Trump kazanırsa, en azından gerilimi tırmandırmamaları için İsrailliler üzerinde ciddi bir baskı kurma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Belki yönetimi Gazze konusunda çok endişeli olmayacaktır ama Gazze'nin ABD'yi de içine çekecek daha büyük bir savaşa yol açmasından endişe duyacaktır. Trump'ın görevdeki ilk yılında uğraşmak istediği şey bu değil.

Kaynak: Mepa News

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Haberler Haberleri