Kourosh Ziabari | New Arab | Tercüme: Mepa News
Hamas'ın üst düzey yetkilisi İsmail Heniye'nin Tahran'da Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine katıldığı sırada öldürülmesinden neredeyse bir ay sonra, İran'ın beklenen misillemesinin kapsamı ve zamanlaması konusundaki belirsizlik Orta Doğu'yu diken üstünde tutuyor.
İranlı yetkililer bir misilleme eyleminin kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar ancak böyle bir operasyonun ne zaman ve nasıl yapılacağı konusunda kasıtlı olarak muğlak davranıyorlar.
Gazze'deki savaşı tetikleyen 7 Ekim saldırılarından önce İran ve İsrail, aralarındaki vekalet çatışmasını askeri bir çatışmadan kaçınacak şekilde ayarlama konusunda aynı fikirdeydi.
İsrail zaman zaman Suriye ve Irak'ta Devrim Muhafızları üslerini bombaladı. İran'ın askeri tesislerine yönelik sabotaj eylemleri ve nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar da oldu.
İran, diğer ülkelerdeki İsrail elçiliklerini hedef almaları ya da turistler ve iş adamları gibi rastgele İsrail vatandaşlarını öldürmeleri için suç çetelerinin üyelerini işe aldı. İran'ın askeriye ve istihbarat alanındaki kısıtlamaları, yetkililerin daha cüretkar ve yüksek seviye girişimler öngörmediği anlamına gelebilir.
İsrail'in iki hafta önce Şam'daki konsolosluğunu bombalamasına karşılık olarak İran'ın 13 Nisan'da İsrail topraklarına 300 insansız hava aracı ve füze fırlatmasıyla bu tampon ortadan kalkmış oldu. Artık ezeli düşmanlar, doğrudan ateş teatisi için emsal teşkil etmeyen çekinceleri tarafından engellenmeden, aracısız hesaplaşmalara girmeye daha yatkınlar.
Geçtiğimiz hafta İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi Japon mevkidaşı Yōko Kamikawa ile yaptığı telefon görüşmesinde İran'ın bölgesel gerginliklerin artmasından "korkmadığını" söyledi. Arakçi daha önce de İtalya'nın en üst düzey diplomatı Antonio Tajani'ye bir misillemenin çoktan kararlaştırıldığını söylemişti.
İran'ın ziyarete gelen bir yabancı yetkiliyi koruyamamaktan dolayı yaşadığı aşağılanma göz önüne alındığında, müesses nizamın imajını kurtarmak için intikam almaması pek olası değil. Uzun bir bekleyişin neden olduğu mevcut gerilim ve korku ortamında İran ve İsrail halkları kontrolden çıkan bir yangından endişe duyuyor.
Bu gerilimi tırmandıran olaydan önce İsrail halkı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun İran ile gerilimi tırmandırmasına büyük ölçüde karşıydı. Tahran'ın Nisan ayındaki saldırılarının ardından İbrani Üniversitesi tarafından yapılan ankete katılan İsraillilerin yüzde 74'ü bir karşı saldırıyı desteklemediklerini söyledi.
Savaş tamtamları daha yüksek sesle çalmaya başladıkça tutumlar biraz değişmiş gibi görünüyor. Lazar Research tarafından yapılan ve Maariv gazetesinin aktardığı yeni bir ankete göre İsraillilerin yüzde 48'i İsrail'in İran ve Lübnan'daki vekili Hizbullah'a karşı, saldırıya uğramadan önce önleyici saldırılar düzenlemesi gerektiğini düşünüyor.
Ülkelerindeki İranlılar, sonuçlarına katlanacaklarının farkında oldukları için askeri çatışmaları neredeyse hiç hoş karşılamadılar. Eski Irak diktatörü Saddam Hüseyin'in 1980 yılında yeni doğmakta olan İslam devriminin Şii ideolojisinin yayılmasını engellemek amacıyla başlattığı sekiz yıllık savaşın izleri İranlıların kolektif hafızasından henüz silinmiş değil.
Yine de topyekun bir çatışma ihtimalini açıkça memnuniyetle karşılayan İranlılar var. Bunlar arasında, eski Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi döneminde elde ettikleri muazzam varlık ve nüfuzun verdiği cesaretle, nükleer silahlara sahip İsrail'i vurmak için devlet televizyonuna çıkan sertlik yanlısı uzmanlar da bulunuyor. Aralarında, İsrail'e karşı rekabete yaklaşımı "kaçınılmaz bir Armageddon" yaklaşımı olan başarısız cumhurbaşkanı adayı Said Celili'nin sempatizanları da var.
Bu arada, yıpratma savaşının İran'ın çöküşünü takip eden bir yıkım bırakacağını umarak her iki ülkenin de birbirine saldırması için tezahürat yapmaya devam eden sert sürgün muhalif figürler de var. Her iki taraf da böyle bir yanlış girişimin sivil kayıpları konusunda endişe duyuyormuş gibi davranmıyor.
Devletin en doktriner yayın organı Ofogh (Ufuk) TV'de bir yorumcu Nisan ayındaki füze operasyonu ile Heniye suikastına misilleme olarak şimdi yapılması gerekenleri birbirinden ayırdığını söyledi.
"Bu kez niyet sadece güç gösterisi değil. Bir suç işlendi ve bedeli kanla ödenmeli, yani kana kanla karşılık verilmeli. Eğer bu gerçekleşmezse, hakkıyla karşılık vermemişiz demektir." dedi.
"Kan döküldü ve buna karşılık kan dökülmesi gerekiyor. Dökülecek kan, şehit edilen temiz ruhla orantılı olmalıdır." diyerek birçok izleyiciyi şoke etti. Kanalın uzmanları sık sık İran'ın caydırıcılığının tehlikede olduğu bir dönemde, çıtayı yükseltme ve düşmanına ciddi bir darbe indirme konusunda kaçınmasından şikayet ediyor.
Güney Florida Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olan Arman Mahmoudian, İran'ın misilleme saldırısını İsrail'e karşı oluşturduğu bozulmuş caydırıcılığı yeniden tesis etmek için cesur bir girişim olarak gördüğünü, ancak potansiyel maliyetler konusunda da hesap yaptığını söylüyor.
Mahmoudian, New Arab'a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı:
"Eğer misilleme İsrail'in İran'ın petrol rafinerilerine ya da diğer önemli tesislerine saldırmasına yol açarsa ve bu da tam teşekküllü bir savaşa neden olursa, bu İran'ın lehine olmaz. Çünkü bu senaryoda caydırıcılık diye bir şey kalmaz, sadece savaş çıkar."
Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Sergey Şoygu'nun Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ile görüşmek üzere 5 Ağustos'ta Tahran'a yaptığı ziyaretin İran'ın ateşi kesmesinin nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor. Devlet Başkanı Vladimir Putin'in İran'ı gerilimi tırmandırmaktan vazgeçmeye çağıran bir mesaj ilettiği bildiriliyor.
Rusya, hem İran hem de İsrail ile olan samimi bağları sayesinde, mevcut kargaşayı yatıştırabilecek ve iki tarafı da zaten savunulamaz olan bölgesel krizi daha da karmaşık hale getirmekten caydırabilecek bir konumda. Gazze'de ateşkes yakınsa, misilleme İran için bir ölüm kalım önceliği olmaktan çıkar.
Kanada merkezli Barış ve Diplomasi Enstitüsü İcra Direktörü Bijan Ahmadi şunları söyledi:
"Güçlü bir misillemeyle İran, ABD'nin de dahil olabileceği daha geniş bir çatışmanın içine çekilme ve yeni reformist cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın vaat ettiği ekonomik yaptırımlar konusunda Batı ile müzakere olasılığını potansiyel olarak raydan çıkarma riskiyle karşı karşıya kalır.
Gazze'de ateşkes Tahran'a stratejik çıkarlarıyla da örtüşen, Hamas ve İran'ın başını çektiği diğer eksen grupların güçlerini ve kabiliyetlerini iyileştirmelerine olanak tanıyacak, imajını kurtaracak bir çıkış yolu sunuyor."
İsrail suikasttaki rolünü resmen kabul etmediği için İran'ın misilleme yapmak için yasal bir gerekçesi yok ve Tahran'ın onayını alan herhangi bir cezalandırıcı eylem, izole edilmiş bir rejimi uluslararası kınamaya karşı daha savunmasız hale getirebilir. BM Güvenlik Konseyi İran'a asla yeşil ışık yakmayacaktır ve Arap ülkeleri dehşete düşecektir.
Yine de New York merkezli Eurasia Group'un kıdemli İran analisti Gregory Brew'e göre İran muhtemelen "yasal inceliklere uymakla" ilgilenmiyor. İran'ın 2006-2010 yılları arasında uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmasını talep eden altı Güvenlik Konseyi kararını ihlal etmesi bağlamında da durum böyleydi.
Ancak ateşkes müzakereleri sürerken atılacak herhangi bir tedbirsiz adım, Filistinlilerin ölü sayısı 40 bini aşarken İran'ın Gazze'de merakla beklenen çatışmaların durdurulması sürecini engelleyen taraf olmasına yol açabilir ve imajını önemli ölçüde lekeleyebilir.
Brew şunları söyledi:
"İran görüşmeleri baltalayacak bir eylemde bulunmak istemediği gibi, görüşmelerin başarısız olması halinde suçlanmak da istemiyor. Ancak görüşmelerin İran'a harekete geçmekten kaçınmak için uygun bir bahane sunması daha muhtemel, zira böyle bir şey yapmak yüksek gerilim risklerini de beraberinde getiriyor. Görüşmeler başarısız olursa İran'ın üzerindeki karşılık verme baskısı artabilir, ancak İran yönetimi şimdiden ciddi bir karşılık vermeyi gözden geçiriyor gibi görünüyor."