İran, yaklaşık 50 gündür devam eden protestoların gerilimini yaşıyor.
Ayetullah Ali Hamaney liderliğindeki Velayet-i Fakih rejimi, tarihinin en ciddi protesto dalgalarından biriyle karşı karşıya. İranlı kadın Mahsa Amini'nin ölümünün ardından başlayan protestolar, bir ölüme verilen bir tepki olmayı çoktan aşmış durumda. Bundan ziyade protestoların merkezinde Tahran'daki rejimi tamamen devirmeye yönelik sloganlar atıyor.
Mahabad'dan Belucistan'a kadar yankılanan sloganlardaki "Hamaney'e ölüm" ifadeleri, protestoların doğrudan rejimi hedef aldığının net bir göstergesi.
Tahran rejimi, kurulduğu 1979 yılından bugüne kadar çeşitli protestolarla karşı karşıya kalsa da, bugünlerde süren protestolar rejimin varlığını doğrudan hedef alma hüviyetine sahip. Protestoların ciddiyetini, başta Devrim Muhafızları olmak üzere rejim güçlerinin protestoculara müdahale tarzından da anlamak mümkün. Şimdiye kadar, başta Belucistan olmak üzere İran genelinde yüzlerce protestocu rejim güçlerinde öldürüldü.
Keza protestoların sadece batıdaki Arap, Kürt ve Türk bölgeleri ile doğudaki Beluç bölgelerinde değil, Farsların yaşadığı bölgelerde de yoğunlaşması bu yöndeki bir diğer işaret.
Kısacası İran'daki rejim, Batı'nın ve bölgedeki komşularının da (açık ya da örtülü) desteklediği gösteriler karşısında ciddi bir kriz yaşıyor.
İran savaş başlatabilir
İddialı varsayımların altını doldurmak güçtür. Her şeyden önce burada tartıştığımız hususun da sahaya yansıyan bilgilere ve yaşanan gelişmelerin tahliline dayanmasına rağmen yine de bir varsayım olduğunu vurgulamak gerekir.
Savaş, bir devlet için yükünü kaldırması oldukça güç, bedellerini ödemesi ziyadesiyle acı verici bir deneyimdir.
Bu deneyim ancak ve ancak devletlerin yahut rejimlerin kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadığında, veyahut alınacak risk hayati önem taşıdığında kaçınılmaz hale gelir.
İran'daki rejim için de, protestolar rejimin can damalarını kesecek bir raddeye ulaştığı takdirde, böylesi bir savaş başlatılması gerçekçi bir tercih olabilir.
İster sahici ister göstermelik olsun, ister kısa vadeli isterse uzun yılları kapsayıcı olsun, bu şekilde bir savaşa gidilmesi, Velayet-i Fakih rejiminin tek tercihi haline gelebilir. Dünyanın yakın ve uzak tarihi hükümdarların, rejimlerin bu gibi tercihleriyle doludur. Kendi koltuğunu kurtarmak, kitlesini konsolide etmek, rejimini ayakta tutmak, hamasi duyguları canlandırmak, hatta bir millet inşa edebilmek için verilen sayısız savaş mevcuttur.
İran'daki rejim protestoları engelleyemeyecek bir noktaya geldiği takdirde, Ortadoğu'da bir savaşın fitilini ateşlemekten çeşitli yönlerde faydalar elde edebilir:
- Harp hali ilan etmesiyle sokak gösterilerini daha kolayca -ve kanlı şekilde- kontrol altına alabilir. Protestocuları yargılayıp liderlerini idam edebilir.
- Kendi kitlesini bu savaş ve rejime destek etrafında birleştirip, kararsız kesimlerin desteğini kendisinde toplayabilir.
- Rejim ve ordu içerisindeki olası muhalifleri de bu savaşın içerisine sokarak, kendisine karşı hale getirebilir.
- Küresel ve bölgesel rakiplerine "halen ayakta olduğu" mesajı verebilir.
- Medyadaki dikkatleri halk hareketlerinden çekerek savaşa odaklayabilir.
- Tüm bu adımlarla, ülke içinde nereden geleceği belli olmayan protesto ve muhalefet dalgalarıyla değil, alışkın olduğu savaş sahasında belirgin düşmanlarla kontrol altındaki bir savaş sürecini yönetebilir.
Elbette bu savaşın da kontrolden çıkma ve kötü durumdaki İran ekonomisini daha da kötü bir hale sokma riski vardır. Ancak rejim, 44 yıllık mevcudiyetinin sona erme riskini gördüğü anda, olağanüstü addedilen birçok riske girmekten kaçınmayacaktır.
Aynı rejimin 2011'den itibaren Suriye ve çevresindeki kazanımlarını kaybetmemek için yıpratıcı bir savaşa girmekte beis görmediği unutulmamalıdır. Öyle ki bu savaş, Rus müdahalesi olmasaydı İran için ciddi bir hezimete sebep olabilecek bir savaştı.
İlerleyen günlerin neler getireceği bilinmez. Ancak Velayet-i Fakih rejimi köşeye sıkıştığı takdirde yapabileceklerini tahmin etmek için, Fas'tan Pakistan'a uzanan bir coğrafyada 44 senedir neler yaptığına göz atmak yeterlidir.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.