Trump’ın İran’a karşı bir misilleme yapmak için ayak sürümesinin nedeni belki de “enerji konusunda bağımsız” bir ülke olan ABD’nin artık bölgeyi korumaya ihtiyaç duymuyor olmasıdır.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo tarafından bir “savaş sebebi” olarak tanımlanan geçen haftaki petrol tesisi saldırısı sonrasında hem ABD’li hem de Suudi yetkililer uygun dozda bir cevap verilmesi için hummalı bir çalışma içine girerken bir yandan da askeri saldırıyı arka plana attılar.
Sorulması gereken sorulardan bir tanesi de şu; Başkan Donald Trump’ın tekrar ve tekrar ABD’nin enerji konusunda bağımsız bir ülke olduğunu vurguladığı şu dönemde ABD Körfez’den akan petrolü korumak için kan ve para harcamaya devem etmeli midir?
Suudi petrol tesislerine gerçekleştirilen SİHA ve füze saldırıları tabii ki de İran ile ABD arasındaki daha geniş çaplı bir çatışmanın parçalarından birisi. Ancak ABD vereceği cevabı tartarken on yıllardır Körfez’den geçen petrolü ne pahasına olursa olsun koruma politikası sorgulanmalıdır.
Bu politikanın kökeni 2. Dünya Savaşı sırasında ABD Başkanı Roosevelt’in Suudi Arabistan’ın geniş petrol rezervlerini korumayı direkt olarak ABD’yi korumakla bir tutmasına dayanmaktadır.
Roosevelt’ten birkaç yıl sonra Truman da bu vaadi yinelemiştir. Ancak ABD’nin tam manasıyla bu politikaya kendini adaması 80’li yıllarda Jimmy Carter’ın ABD’nin Körfez bölgesini ve buradaki petrol rezervlerini dış etkilerden gerekirse askeri müdahale ile korumaya hazır olduğunu açıklamasıyla olmuştur.
O günlerde bu tavrı takınmak mantıklıydı. 1980 yılında bölgeden yalnızca ABD günde 2 milyon varil petrol çekerken ABD’nin Avrupalı müttefikleri ve Japonya, Suudi Arabistan, Irak ve diğer körfez ülkelerinden gelen petrole daha da bağımlı haldeydi. 10 yıl sonra ABD’nin Suudi Arabistan’ı Saddam Hüseyin’den korumak için bölgeye yarım milyon asker göndermesi de o günlerde hala mantıklıydı. Bir 10 yıl sonra 11 Eylül saldırıları neticesinde yaklaşık 20 yıl sürecek Orta Doğu Savaşları başladığında ABD’nin Körfezden gelen petrole her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardı.
Ancak günümüze geldiğimizde son yıllarda büyük artış gösteren yerli Amerikan petrol üretimi neticesinde durum çok daha farklı bir hale geldi. Bugün ABD, Carter’ın petrol akışını korumaya yemin ettiği zaman ithal ettiği petrol miktarının yarısından da azını ithal etmektedir. Aynı çerçevede Avrupa’da bölgeden gelen petrole bağımlılığını büyük oranda azaltmıştır. Artık körfez ülkelerinden çıkan ham petrolün yaklaşık %75’i Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore gibi Asya ülkelerine gitmektedir.
Johns Hopkins Üniversitesi İleri Düzey Uluslararası Çalışmalar biriminde görevli Vali Nasr konu ile alakalı şöyle konuştu;”Carter doktrini, 1970’li yıllarda ABD Orta Doğu’dan gelecek petrole aşırı şekilde bağımlı iken yürürlüğe girmiş bir uygulamaydı. Sorulması gereken soru şudur ki; bu doktrin bugün hala geçerli midir?”
Trump bu sorunun cevabının hayır olduğu görüşündedir. Geçmişteki tüm Amerikan başkanlarının aksine kendisi dünyanın petrol tedarik hatlarını ABD’nin koruması gereklidir fikrine karşı durdu. Bu yılın yaz aylarında İran’ın körfezden geçen petrol sevkiyatlarını tehdit edip Avrupa ve Asya’daki müşterileri korkuttuğu günlerde Trump 40 yıldır Washington tarafından devam ettirilen koruma politikasına saldırdı.
ABD Başkanı sosyal medyada; “Karşılığında herhangi bir şey almadan diğer ülkelerin nakliye hatlarını koruyoruz?” ve “ABD artık açık ara dünyanın en büyük enerji üreticisi olduğu artık orada olmamıza gerek bile yok!” mesajlarını göndermişti.
Trump geçtiğimiz haftaki saldırıların ardından dahi bu tutumunda bir yumuşama göstermedi ve hem Suudi Arabistan’ı hem de bölgedeki diğer ülkeleri, ABD’nin geçmişte olduğu kadar güvenlik meselesinin arkasında durmayacağına dair derin bir endişe kapladı. Aslında durum biraz da ironik zira Trump’ın ABD’nin tek başına küresel petrol tedarik kanallarını korumasına karşı tutumu Carter’ın mesele ile alakalı orjinal fikrine yani Körfez’in güvenliğinin sağlanmasının bölgeden gelen petrole bağımlı bütün ülkelerin katılımıyla gerçekleştirilmesine çok yakındır.
ABD’ye yılda yaklaşık 81 milyar dolara mal olan bölgenin korunması meselesinin devam ettirilmesi için ise iki ayrı nokta öne sürülmektedir. İlk olarak, Körfez’den gelen petrolün piyasaya güvenli bir şekilde ulaşması demek (ABD dahil) küresel çapta petrol fiyatlarının dengeli seyretmesi anlamına gelir. İkinci olarak, ABD kuvvetlerinin bölgede uzun süreli olarak varlık göstermeye devam etmesi uzmanlara göre ülkeye bir dizi soyut fayda getirecektir.
Keith Johnson'ın Foreign Policy'de yayınlanan bu yazısı Mepa News okurları için tercüme edilmiştir.
Analizde yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.