İsrail ile Mısır arasındaki işbirliği, özellikle Mısır'da düzenlenen darbe sonrası Abdülfettah es Sisi'nin göreve gelmesiyle doruğa çıkmıştı. Sina Yarımadası'nda yükselen cihat yanlısı gruplara karşı bu işbirliğinin önemli ölçüde askerileştiğini söylemek mümkün. Bu doğrultuda David D. Kirkpatrick, İsrail'in Mısır'da Sisi onayıyla gerçekleştirdiği gizli hava saldırılarını ele aldı. The New York Times’ın Londra bürosu muhabiri, 2011-2015 döneminde gazetenin Kahire büro şefi olan Kirkpatrick'in "Gizli İttifak: İsrail, Kahire’nin Onayıyla Mısır’da Hava Saldırıları Düzenliyor" başlıklı yazısı, Ortadoğu Günlüğü bloğunda bölgeye dair çevirilere imza atan Zahide Tuba Kor tarafından tercüme edildi. (Not: Köşeli parantez içerisindeki ifadeler çevirmene aittir.)
İsrail İHA’larında menşelerini bildiren işaretler bulunmazken savaş uçakları ve helikopterleri de işaretlerini gizliyor. Bu operasyonlarla ilgili bilgi veren Amerikalı yetkililere göre, bazıları Mısır’ın içlerinden geldikleri izlenimini uyandırmak için dolambaçlı rotalar dahi izliyor.
İsrail’de askerî sansür, söz konusu hava saldırılarının haber olup da kamuoyuna yansımasını kısıtlıyor. Herhangi bir İsrailli birliğin veya özel harekâtın Mısır sınırlarından içeriye ayak basıp basmadığı net değil; nitekim bu durum operasyonların ifşa olma riskini artıracaktır.
Amerikalı yetkililerin söylediğine göre Sayın Sisi, dar ve küçük bir ordu ve istihbarat çevresi dışında bu hava saldırılarının menşeini herkesten gizlemeye çok daha fazla itina
gösteriyor. Mısır hükümeti Kuzey Sina’yı yasak askerî bölge ilân ettiğinden buraya hiçbir gazeteci bilgi toplamak amacıyla giremiyor.
Mısır’ın komuta kademesi, bundan 40 sene evvel 1978’de Camp David Anlaşmalarının imzalanmasından bu yana, İsrailli mevkidaşlarıyla perde arkasında sürekli daha da yakınlaşıyor. İsrail’in, HAMAS denetimindeki Gazze Şeridi’ne karşı uyguladığı ablukaya Mısır güvenlik güçleri de yardım ediyor. İki ülkenin istihbarat servisleri, uzunca bir süredir sınırın her iki tarafındaki militanlara karşı bilgi paylaşımı içinde.
Arap Baharı isyanının ardından Mısır’ın Müslüman Kardeşler liderlerinden birini 2012’de cumhurbaşkanı olarak seçmesi İsrailli yetkilileri endişelendirmişti. Yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Camp David Anlaşmalarına saygı duyma sözü verse de İsrailliler, Müslüman Kardeşler’in HAMAS’la ideolojik yakınlığından ve Yahudi devletine tarihî husumetinden endişeliydi.
Bir sene sonra dönemin savunma bakanı Sayın Sisi askerî bir darbeyle Sayın Mursi’yi devirdiğinde İsrail, bu yönetim değişikliğini memnuniyetle karşıladı ve Washington’ı bunu kabul etmeye ısrarla teşvik etti. Bu gelişme sınırın her iki tarafındaki generaller arasında var olan ortaklığı perçinledi.
Süveyş Kanalı ile İsrail sınırı arasında yer alan, Mısır hükümetinin [egemenliğinin] zayıf olduğu dağlık çöl bölgesi Kuzey Sina, Sayın Sisi’nin başa geçmesinden evvelki on yılda İslamcı militanlar için bir sığınağa dönüşmüştü [Z.T.K. Doğrusu, 1980’ler ve 1990’larda da Sina’da durum bu şekildeydi]. Ana cihatçı örgüt olan ve İsrail’e saldırmaya odaklanan
Ensar Beytü’l-Makdis, Sisi darbesinin ardından Mısır güvenlik güçlerine karşı ölümcül saldırılara öncülük etmeye başladı.
İlk defa Sisi’nin iktidarı ele geçirmesinden birkaç hafta sonra 2013’ün Ağustos’unda, Kuzey Sina’da meydana gelen iki esrarengiz patlamada beş militan hayatını kaybetti. Associated Press haber ajansı, ismi açıklanmayan Mısırlı yetkililere dayandırdığı haberinde, İsrail’in İHA’lardan attığı füzelerle militanları öldürmesinin Mısır tarafının bir İsrail havaalanına sınır ötesi saldırı planlandığı uyarısından kaynaklanabileceğini vurguladı. (İsrail havaalanını bir önceki gün kapatmıştı.)
Sisi’nin sözcüsü Albay Ahmet Ali ise bunu yalanladı. O dönemde yaptığı bir açıklamada “Mısır topraklarına yönelik herhangi bir İsrail saldırısına ilişkin iddiaların ne şekil ne de öz itibarıyla herhangi bir gerçekliği vardır” diyerek konuyla ilgili soruşturma açılacağı sözü verdi. “Bu konuda Mısır ile İsrail tarafı arasında koordinasyon iddiaları tamamen gerçek dışıdır, akıl ve mantığa tümüyle aykırıdır” diyerek sözlerine devam etti.
İsrail ise yorum yapmaktan kaçındı ve bu sahne öylece unutulup gitti.
Ancak bu olaydan iki sene sonra Sayın Sisi, en az yüzlerce Mısır askeri ve polisini öldürmüş olan militanları hala daha yenilgiye uğratmaya çalışıyordu.
Ensar Beytü’l-Makdis örgütü Kasım 2014’te resmen kendisini İD’in Sina Vilayeti olarak ilan etti. 1 Temmuz 2015’te militanlar kısa bir süreliğine de olsa Kuzey Sina’daki Şeyh Zuveyd bölgesinin kontrolünü ele geçirdi; ancak Mısır savaş uçakları ve helikopterlerinin bölgeyi vurması üzerine geri çekildi. Ardından ekim ayı sonunda militanlar bir Rus charter uçağını düşürerek 224 yolcunun ölümüne yol açtı.
Tam da bu meşum kilometre taşları yaşanırken İsrail, 2015 yılı sonunda hava saldırıları dalgasına başladı. Amerikalı yetkililer bu saldırılarda militanların uzunca bir elebaşları listesinin öldürüldüğünü düşünüyorlar. Her ne kadar öldürülenlerin yerlerini aynı derecede acımasız halefleri almış olsa da militanlar hedef küçültmeye zorlanmışa benziyor. Zira artık yol kesmeye, kontrol noktaları kurmaya veya belli topraklar üzerinde hak iddia etmeye cüret edemiyorlar. Bunun yerine Sina’da yaşayan Hristiyan topluluklar, Nil Vadisi’ndeki kiliseler veya kâfir saydıkları diğer Müslümanlar gibi daha yumuşak hedefleri vurmaya başladılar. Kasım 2017’de militanlar Kuzey Sina’daki bir Sufi camiinde ibadet halindeki 311 kişiyi öldürdüler.
Amerikalı yetkililerin belirttiğine göre İsrailliler, o zamana değin [Z.T.K. yani 2015 yılı sonuna kadar] Mısırlıların planda kendi üzerlerine düşeni yerine getirmediği konusunda Washington’a dert yanıp durmuşlar. Kahire’nin hava saldırılarıyla koordineli bir şekilde kara birliklerini harekete geçirmekte başarısız olduğunu belirtmişler.
İsrail’de çalışan Kuzey Sina uzmanı Zack Gold, bu hava saldırılarını, herkesin malumu bir sır olan İsrail’in nükleer silah programıyla kıyasladı. Gold dedi ki “Mısır topraklarına yönelik İsrail hava saldırıları [gizlilik bakımında nükleer silah programıyla] neredeyse aynı seviyede. Burada kim ne zaman nükleer programdan bahsedecek olsa espriyle karışık ‘yabancı basına göre’ diye ekler. İsrail’in Mısır’daki temel stratejik menfaati istikrar olduğundan yetkililer, bu [sırrı] alenen ifşa etmenin istikrarı tehdit edeceği kanaatindeler.”
Amerikan yönetimi içinde o denli yaygın biçimde biliniyor ki diplomatlar ve istihbaratçılar bu konuyu Capitol Hill’deki kanun koyucularla dışa kapalı brifinglerde tartışıyorlar. Ancak Amerikan Kongresi’ndeki dışa açık komite oturumlarında kanun koyucular, Kuzey Sina’da şaşırtıcı bir şekilde yakın Mısır-İsrail işbirliğinin varlığını üstü kapalı şekilde onaylıyorlar.
İsrail’in bazı Amerikalı destekçileri, Mısır İsrail ordusuna bu denli bel bağlamışken Mısırlı yetkililerin, diplomatların ve devlet kontrolündeki medyanın -özellikle de BM gibi uluslararası toplantılarda- Yahudi devletini alenen eleştirip kınamaktan artık vazgeçmesi gerektiğini savunuyorlar.
Hem Dış İlişkiler Komitesi’nin kıdemli Demokrat üyesi hem de Temsilciler Meclisi üyesi olan Eliot L. Engel, bu konuda “Sisi’yle konuştuğunuzda İsrail’le, İsraillilerle konuştuğunuzda Mısır’la güvenlik işbirliğinden bahsediyor, ama bu ikiyüzlü oyun devam ediyor. Bu durum kafamı allak bullak ediyor” dedi.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu da Amerikalı diplomatlara Sina’da İsrail ordusunun rolünü açıkça hatırlatmaktan çekinmiyor. Görüşmelere katılmış veya konuyla ilgili brifing almış üç Amerikalı yetkiliye göre, mesela Şubat 2016’da Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry Ürdün’ün Akabe şehrinde gizli bir zirve toplayarak Mısır lideri Sayın Sisi’yi, Ürdün Kralı Abdullah’ı ve İsrail lideri Sayın Netanyahu’yu bir araya getirmiş. Sayın Kerry, Filistin devleti pazarlığının bir parçası olarak, Mısır ve Ürdün’ün İsrail’in güvenliğini garanti edeceği bir bölgesel anlaşma teklif etmiş.