Son 17 yıldır, teröristlerden kaynaklanan tehditlere odaklanan ABD savunma camiası, Başkan Donald Trump ile birlikte dikkatini tekrar güçlü devletlere vermeye başladı. Ancak bu bakış açısı hatalı olabilir zira cihat yanlısı gruplar tarafından bizzat işlenen veya propaganda eliyle dolaylı yoldan işletilen “terörizm” hala ciddi bir tehdit olmaya devam ediyor. Hatta gelecekte şimdiye kadarkinden daha fazla çatışma, iç savaş artı uluslararası terörizm ikilisine ev sahip yapacak.
Cihat yanlıları ve cihat yanlısı olmayan taraflar arasında daha fazla işbirliği, cihat yanlıları içinde de daha fazla ayrışma ve kopmaya şahit olacağız. Terörizmin askeri güç kullanılarak bitirilmesi imkansızdır. ABD’nin bunu çoktan öğrenmiş olması gerekiyordu. Ancak yine de terörizm kaynaklı tehditin kontrol altında tutulup idare edilmesi için kullanılabilecek alternatif yöntemler de çok fazla değil. Bu yüzden artık masaya oturmanın zamanı gelmiş olabilir. ABD zaten uzun süredir Taliban ile masaya oturmaya hazır olduğu mesajını veriyor. Aynı “uzlaşı” ( daha doğrusu “istifa” ) ruhunun El Kaide ve de hatta IŞİD ile bağlantılı gruplara da gösterilip gösterilemeyeceğini konuşmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.
Cihat yanlısı grupların taraf olduğu ve birileri tarafından ülke yönetiminin kendisine verildiği rejimlerin yıkılması için verilen savaşların sayısı yakın tarihte sürekli arttı. Müslüman ülkelere askeri olarak müdahale edilmesi, 79’daki Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali, 2001’de başlayan Afganistan-ABD savaşı, 2003’de başlayan Irak’ın işgali... Bunların hepsi öncelikli olarak cihat yanlılarının yabancı kafir işgalcilere ve onların yerel işbirlikçilerine karşı savaşabileceği bir ortam yarattı. El Kaide’nin, Sovyetler'in Afganistan’ı işgaline karşı koymak için kurulduğunu ve asıl büyük atılımını Suudi Arabistan’ın 1990’larda ülkeyi Irak’a karşı korumaları için ABD’den asker talep etmesine karşı çıktığı dönemde yaptığı unutulmamalıdır.
"Teröre karşı küresel savaş"
El Kaide’nin, 11 Eylül 2001’de savaşı Batı’ya taşımasının ardından, ABD ve müttefikleri adına “teröre karşı küresel savaş” dedikleri süreçle karşılık verdi. Bu hamle, cihat yanlılarını cezalandırdığı veya çekindirdiği kadar onların harekete geçmelerini de sağladı. Hatta ve hatta, bu süreç El Kaide’nin uluslararası bir organizasyona dönüşmesi hızlandı. 2003’deki Irak işgali sırasında kurulan El Kaide’ye bağlı ilk yurtdışı hareketi şimdilerde IŞİD diye bildiğimiz Irak İslam Devleti’ydi ve bu örgüt herkesin bildiği üzere 2014’de bir anda Suriye ve Irak’ta büyük topraklar ele geçirdi. El Kaide’nin bir diğer uluslararası kolu da 2007’de kurulan İslami Mağrib El Kaidesi oldu. Bu örgüt ilk başlarda çoğunlukla Cezayirli cihat yanlılarından oluştuysa da şimdilerde bütün Kuzey Afrika ve Sahel bölgelerinde aktif olarak çalışmaktadır.
"Cihat yanlılarının zaferi mümkündür"
Ortadoğu’ya Batılılar tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin yanı sıra içerdeki siyasi çöküşler de terörist grupların işine yaradı. 90’lı yıllarda Cezayir ve Balkanlar'daki iç savaşlar aşırıcılığın kuluçkası oldu. Arap Baharı terörist gruplara savaşlarını devam ettirmeleri için daha fazla olanak sağladı. Mesela, 2011’de Suriye’de cereyan eden olaylar, IŞİD’in Irak ve Suriye’nin büyük bir bölümünü içine alan bir hilafet ilan etmesine neden oldu. Amerikalılar tarafından eğitilip donatılan Irak ordusunu şimşek hızıyla ezip geçmeleri kime ne derse desin inanılmazdı. Her ne kadar IŞİD’in büyük topraklara hakim olma hayali şimdilik önlenmiş olsa da (gruba karşı yapılan büyük operasyonlar 2018 yılında tamamlandı ve ABD ordusu, IŞİD karşıtı operasyonun son evresine geçildiğini açıkladı ) grubun gösterdiği atılganlık şunu kanıtlamıştır: cihat yanlılarının zaferi mümkündür.
IŞİD’in Irak’ta hala 30.000 civarı savaşçısı var. Ancak grubun cihat yanlısı camiaya yaptığı en büyük katkı, her ne kadar geniş bir şekilde reddedildiyse de halifeliğin ilanı oldu. Bugün Suriye’de muhalifler hızlı bir şekilde kan kaybetmesine rağmen cihat yanlıları hala ana oyuncular arasında. Cihadi bağlantıları olan gruplar, Afganistan, Cezayir, Bagladeş, Mısır, Endonezya, Irak, Libya, Mali, Nijer, Nijerya, Pakistan, Filipinler, Tunus, Somali, Yemen ve diğer ülkelerde faaliyet gösteriyor. Bazılarının emri direkt olarak verildi, bazılarına ise uzaktan yardım edildi ancak cihat yanlısı gruplar, Belçika, Fransa, Almanya, İspanya, Türkiye, ABD, İngiltere, Rusya ve daha birçok yerde ülkeyi hedef aldı.
"Dayanıklılıklarını ispatladılar"
Kısacası, cihadi hareket son 20 yılın getirdiği sürprizler ve zorluklar karşısında inanılmaz derecede dayanıklı olduğunu ispatlamış oldu. Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi ise bu grupların, kendi ideolojilerini kabul edecek potansiyeli ve grupların sunabileceği kaynaklara ihtiyacı bulunan tarafları devam etmekte olan iç savaşlarda desteklemesiydi. Örnek olarak, Cezayir’de mağlup edildikten sonra İslami Mağrib El Kaidesi, zayıf Mali hükümetinin otoritesine uzun zamandır karşı koyan ve ayrılıkçı düşüncelere sahip Tuareg asileri ile güçlerini birleştirmeyi ve işbirliği yapmayı başardı.
Kurulan koalisyon, Fransızların Mali hükümetini kurtarmak için müdahale ettiği sırada rejimi neredeyse yıkmak üzereydi. Fransızlar Mali hükümetinin kurtardı ama ülke içindeki şiddet bu sefer ülke dışına da sıçradı. Bugün çatışmalar, Sahel bölgesi boyunca Çad, Fildişi Sahilleri, Moritanya, Burkina Faso ve Nijer’e de yayılmış durumdadır.
Teröristlerin, yerel muhalif halkın içine yerleştiği bu tür hibrit savaşlarda konunun anti-terör mü yoksa anti-militan kurallarına göre mi ele alınacağına karar vermek ve zorlu bir süreç olan devlet kurma sürecinde hangi strateji ile hareket edileceğini hangisinin kullanılmayacağını belirlemek imkansızlaşıyor. ABD ve Fransa gibi büyük müdahaleci oyuncular, çoğu zaman “teröre karşı savaş” olgusunu içselleştirmemiş veya kendi çıkarları patronlarının çıkarlarına tam olarak uymayan yerel müttefiklerine güvenmek zorundadır. Daha önemlisi ise, dışarıdan gelen bir müdahale o andaki genellikle çözüyor ancak orta ve uzun vadede krizin ortaya çıkmasının altında yatan nedenler ya çözülmeden bırakılıyor ya da daha da şiddetleniyor.
"Hareketin dağınık ve değişken karakteri"
Cihadi terörizmin sonlandırılmasını zorlaştıran bir diğer neden de hareketin dağınık ve değişken karakteridir. Üzerine gidip mağlup edildiğinde meseleyi bitirebileceğiniz bir kurum veya bir varlık ortada yoktur. Şimdilik en büyük ayrışma hattı El Kaide ve IŞİD arasında gibi görünüyor. Ancak, kurum içi güç çekişmeleri ile dini doktrinler (akide) ve stratejik tartışmalar cihat yanlılarının arasında bölünmeye yol açan en büyük konu başlıklarıdır.
Mesela, El Kaide, 2014 yılında IŞİD tarafından halifelik ilan edilmesinin hem zamansız hem de terbiyesiz bir hamle olduğunu ilan etmişti. Şiddetin İslam'ın Batı ve demokrasiye karşı müdafaası için gerekli olduğuna inanan ve uzun süredir cihat eden bazı kesimler dahi IŞİD’in şiddeti kullanma şekline itiraz etti. Grubun kendisinden olmayan müslümanları kafir ilan etmesi ve ölümlerine hükmetmesi bir başka kırılma noktası oldu.
El Kaide ve IŞİD arasındaki tartışmalar 2014’ten sonra iyice açığa çıktı ve bu süreçten hemen sonra El Kaide’nin geçmişte rakipsiz olduğu yerlerde IŞİD’e bağlı gruplar ortaya çıkmaya başladı. Buna ek olarak IŞİD Afganistan’da Taliban’a da ayrıca meydana okudu ve bu bölgedeki stratejisini özellikle ülkedeki Şii azınlıktan sivilleri hedef alma üzerine kurdu. İslami Mağrib El Kaidesi içinden bir grup ayrılarak IŞİD’in Büyük Sahra kolunu kurdu. Nijerya’da Boko Haram da IŞİD’e katılarak bu ayrışmada taraf oldu.
Eskiden Irak’ta kendisine bağlı bir grup olan toplulukla yolların ayrılmasının ardından El Kaide de kendi içinde birtakım ayrışmalar yaşadı. Suriye’de El Kaide’ye bağlı bir şekilde Nusret Cephesi'ni teşkil eden ekip, 2016’da El Kaide’den ayrıldı. El Kaide küresel cihat stratejisi çerçevesinde hareket edilmesini isterken, Suriye’deki ekip Suriye üzerine odaklanmak istedi. ABD ve müttefiklerinin endişelendiren ise, Suriye muhalefetinin çökertilmesi halinde, El Kaide’nin merkezde Batı'nın bir bütün olarak düşman kabul edildiği bakış açısı tekrar rakipsiz hale gelecektir. Bir başka deyişle, yerel manada cihada odaklanmanın sonucunun hüsran olduğunu ABD kendi elleriyle ispat etmiş olacaktır.
"Hükümetler cihat yanlılarının safları arasına ayrılık tohumları ekmek için fırsat kollamaktadır"
Cihat yanlılara arasındaki bu fikir ayrılıkları bir zayıflık emaresi olarak okunabilir ve hükümetler de sürekli olarak bu zayıflıktan yararlanarak cihat yanlılarının safları arasına ayrılık tohumları ekmek için fırsat kollamaktadır. “Böl ve yönet” işe yarayan bir yöntem olabilir ancak rakip gruplar veya terörist oluşumlar arasındaki kavgalar genellikle asıl savaşın çözülme sürecini daha kanlı ve zor hale getirmektedir. Tam burada bir paradoks karşımıza çıkıyor; bir yandan çok sayıda birbirinden bağımsız çalışabilen parça olması, kurumun bir bütün olarak hayatta kalmasına yardım eden bir etkendir ancak öte taraftan ise çok sayıda bağımsız parça olması demek daha fazla sayıda iç tartışma demektir ve bu tartışmalar düşmanın siyasi çözüm önerisi yapabileceği boşluklar yaratabilir.
Cihadi grupların her duruma uyum sağlaması ve dağınık halde bulunmaları, onlara karşı güç kullanarak savaşma seçeneklerini kısıtlamaktadır. Güç kullanımına alternatif bir çözüm ise cihadı çekici kılan şartları ortadan kaldırmak, yani kök problemleri çözmektir. Ancak insanların şiddete yönelmesine neden olan siyasi, ekonomik ve sosyal nedenler teker teker belirlense dahi, bunların hepsini çözmek için paranın yanı sıra sabır ve kararlılık gereklidir. Şu anki ABD hükümetinin ise ne sabrı ne de kararlılığı var.
Elimizde olan tek şey, kısa döneme odaklanmak olduğundan, doğru şartlar altında tarafların masaya oturması işe yarayabilecek bir seçenek olabilir. Ancak cihat yanlıları pazarlık yapılmayacak türde taviz vermekten kesinlikle kaçınan bir kesimdir. Mesela, 2003’de yayımlanan “Kutsal Terör” isimli kitabın yazarları Daniel Benjamin ve Steven Simon (her ikisi de eski devlet görevlisidir ) bugünün teröristlerinin masada bir sandalye istemediklerini söylüyor. Gerçekten içlerinden bazıları kesinlikle böyle. Suriye’de aşırıcı grupların, yenilecekleri belli olmasına rağmen ateşkes yapılıp güvenli bir koridor açılmasını dahi reddettiğine şahit olduk.
Ancak yine de, cihat yanlısı kanat içinde olup ılımlı düşüncelere sahip bazı gruplarla anlaşmalar yapıldı. Örnek olarak, Ahrar eş Şam isiml örgüt başlarda Nusret Cephesi ile birlikte hareket ederken son dönemlere gelindiğinde Rusya ve İran ile pazarlıklar yapan Türkiye’nin safına geçti. Hatta daha sert olarak nitelendirebileceğimiz Nusret Cephesi dahi Suriye muhalefetini tek bir çatı altında toplayabilmek adına kendisini feshetmişti.
Bunun haricinde, inatçı gruplar, bazen şahıslara yapılan uzlaşmacı tekliflerle tamamen oyundan düşürülebilir veya zayıflatılabilir. Cezayir’deki iç savaş sırasında, Algiers’deki hükümet isyancıların arasından bazı şahıslara af çıkaracağını ilan etti. Bunun üzerine birçok muhalif ya devletin tarafına geçti ya da savaşmayı bıraktı. Daha sert bir askeri müdahaleyle karşı karşıya kalan ve artık daha güçsüz olan muhalif grup en sonunda kendi içinde bir ihtilale şahit oldu. Müslümanlara silah doğrultmayı reddeden bir ekip grubun kontrolünü ele geçirdi. Daha sonraki dönemde El Kaide’ye katılacak olan ekip işte bu ekipti.
"Afganistan'da Taliban'la anlaşmadan başka çare yok"
İtiraf etmemiz gerekiyor ki, Taliban, ne El Kaide’dir ne de kesinlikle IŞİD’dir. Bugünkü Taliban ile 11 Eylül saldırıları öncesinde Usame bin Ladin’i vermeyi reddeden Taliban arasında farklılıklar vardır. Yeni bir lider kadrosuna sahip olan grup, ABD’ye karşı uluslararası düzeydeki terörizmi uzun süredir desteklemiyor ve genellikle Afganistan içindeki askeri hedeflere saldırıyor. Bu noktada Taliban’ın nihai hedefleri hakkında ABD’nin endişelerinin devam etmesi gerektiğini ve El Kaide’nin Taliban’a destek verdiğini hatırlatmamız gereklidir. Ancak bakıldığında ne yaparsak yapalım Afganistan’da bir tür anlaşma bir tür karşılık taviz durumunun oluşması için başka çıkar yol yok. Aynı bakış açısı, cihadi camia içindeki belirli gruplara da uygulanabilir. En azından, masaya oturma planının potansiyel fayda-zarar istatistikleri ortaya konulup incelenmelidir.
IŞİD’in Suriye’de ve hatta Irak’ta askeri olarak yenilgiye uğratılmış olması ne terörizmin ne de aşırıcılığın sonu anlamına gelir. IŞİD mücadelesine devam edeceğine yemin etti ve destekçilerine Batı’da saldırılar düzenlemeleri çağrısı yaptı. El Kaide ve grubun müttefik ağı Orta Doğu’daki rakibinin çöküşünden getirdiği bazı faydaları kullanmaya devam ediyor. Cihat yanlısı organizasyonların ortaya çıkmasına neden olan altta yapan sorunların hepsi ise hala olduğu gibi duruyor. Son derece karmaşık, yaygın ve patlamaya hazır bu tür bir tehdit ile nasıl başa çıkılacağının basit bir cevabı yoktur. Ancak yine de, taraflarla masaya oturmak dahil bütün seçenekleri değerlendirmekte fayda vardır.
Foreign Policy'de yayınlanan ve Mepa News tarafından tercüme edilen bu makalede kullanılan dil, akademik çalışmalara orijinal haliyle kaynaklık edebilmesi için olduğu gibi aktarıldı.