İslam alemindeki rejimler örümcek ağından daha zayıftır

Mahmut Cemil İnce

18'inci yüzyıl ve sonrasında hızlanan sömürgecilik devrinde Batı'nın ve Doğu'nun emperyal küfür güçleri, İslam beldelerini işgal etme hususunda birbirleriyle yarışmıştır.

Bu kapsamda çevreden merkeze uzanan bir şekilde İslam beldeleri birer birer işgal edilmiştir. Önce Güneydoğu Asya'nın ve Afrika'nın uzak coğrafyaları, ardından Kuzey Afrika, Hindistan, Balkanlar, Kafkaslar ve Türkistan gibi coğrafyalar istilaya maruz kalmıştır. Ardından işgal İslam aleminin kalbine uzanmıştır. 20'nci yüzyılın başlarında Mısır, Arap Yarımadası, Filistin, Biladu'ş Şam, Anadolu, Irak ve Yemen, yani İslam aleminin kalbi niteliğindeki coğrafyalar doğrudan yahut dolaylı olarak işgal edilmiş, bağımsız hiçbir belde kalmamıştır.

Modern çağın işgalleri askeri temelden ziyade fikri, siyasi ve iktisadi işgali temel alır. Bu sebeple emperyal küfür güçleri İslam aleminde askeri olarak var olmaktan ziyade, İslam beldelerini kendilerinin çıkarları adına yönetecek yapay rejimler tesis etme yoluna gitmiştir.

Yine bu doğrultuda söz konusu rejimler adına okullar, üniversiteler, siyasi ve dini kurumlar, iktisadi müesseseler ve benzeri kurumsal gelenekler inşa edilmiştir. Bu doğrultuda, kurulan rejimlerin İslam beldelerindeki halkları yeni küresel zihniyete göre eğitmesi, dinden siyasete, eğitimden sosyal hayata, medyadan aile yaşantısına kadar tüm alanlarda bu küfür zihniyetinin egemen olması amaçlanmıştır.

Bugün İslam beldelerindeki rejimlere bağlı bu kurumlar, rejimlere uygun kafalar yetiştirme görevini üzerine almaktadır. İslam alemine bakıldığında şu açık bir şekilde görülür: Bu dış destekli rejimlerin merkezi devlet otoritesi ne kadar güçlüyse ve ülkesinin kırsal alanlarına ne derece ulaşabiliyorsa, o beldede halkın zihniyetinin ifsadı o kadar etkili olmuştur. Merkezi otorite ne kadar güçsüzse ve merkezden uzak bölgelere ne kadar ulaşamıyorsa, İslami yaşantı o kadar korunmuştur.

İslam aleminde işgalciler tarafından kurulan rejimler ve tesis edilen kurumların karşı karşıya oldukları en büyük kriz, kendi tarihlerinden, değerlerinden ve halklarından tamamen kopuk olmalarından ileri gelmektedir. Genellikle kamu kurumlarına, orduya ve iktisada egemen olan dar zümrelerden ibaret olan bu rejimler, toplumun yüzde 5-10'luk bir kesiminin çıkarlarını savunur ve geri kalan halkın ne yaşadığını pek de umursamazlar. Halk ise elinde herhangi bir kurumsal imkan veya güç olmadığından, bu sömürü düzenine karşı çıkamaz.

İşte İslam alemi bir asırdır küresel küfür düzenine bu şekilde köle edilmiştir.

Ancak Allah azze ve celle "günleri insanlar arasında değiştirir" ve "yükselen her şeyi alçaltmak O'nun vaadidir."

Bu paralelde özellikle 1990'lardan bu yana İslam alemindeki bu yapay rejimlerin her geçen gün kan kaybettiğine tanıklık edilmektedir. Bilhassa 2010'larla birlikte söz konusu rejimlerin "devleti koruma gücünü" ve "kendilerini koruma cesaretini" kaybetmeye başladığı görülmektedir. Bu rejimlerin şu an hayatta kalabilmesinin tek sebebi, kendilerini tesis eden emperyal efendilerinin çıkarlarıdır. ABD başta olmak üzere emperyal güçler bu rejimlere güç ve cesaret pompalayarak bunları hayatta tutmak için gayret sarf etmektedir.

Evet. Her fırsatta görüldüğü üzere, İslam alemindeki rejimler örümcek ağından daha zayıftır.

Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün ve diğerleri... Tüm bu rejimler örümcek ağından daha zayıftır, zira:

- Liderlerinin, askerlerinin, memurlarının ve kölelerinin maddi çıkarlar dışında hiçbir motivasyonu yoktur.

- Kendi siyasi, fikri, dini ve sosyal tarihleriyle hiçbir bağları yoktur. Kendi geçmişleriyle kopuk yaşarlar.

- Kendi halklarının değerlerine düşmandırlar.

- Ülkelerinin milli servetini dış devletlere ve rejim içerisindeki küçük zümrelere peşkeş çekerek hayatta kalırlar. Halkın yüzde 90'lık bir kesimi bu servetlerden nasibini almadan yoksulluk içerisinde yaşar, temel eğitim ve sağlık hizmetlerini dahi alamazlar.

- Rejimlerin önde gelenleri bir millet şuuruna sahip olmadıkları için kendi içlerinde güç ve iktidar çekişmesi yaşarlar. Bu iktidar çekişmeleri rejimleri yıkacak ve iç çatışmalara yol açacak seviyelere kadar büyür.

- Bağımsızlık, İslamileşme, küresel sistemden kopuş ve kendi değerlerine dönüş için mücadele eden İslami hareketler karşısında kaba kuvvetten ve manipülasyondan başka bir güçleri yoktur.

- Dış devletlerin iktisadi ve askeri desteği olmadan hayatta kalamazlar.

Lafı fazla uzatmadan, önümüzde duran somut örneği hatırlatmak isterim: Esed rejimi...

Suriyeli muhalif güçler geçtiğimiz gün Halep kırsalında Esed rejimine karşı bir askeri harekat başlatmıştır. Bu harekat nasıl sonuçlanacak bilinmez, ancak şunu açık bir şekilde göstermiştir ki İslam alemindeki rejimler çürüktür, yıkılmaya mahkumdur. Bu şekilde Esed rejimi de Rusya ve İran orduları tarafından yoğun bir şeklide desteklenmesine rağmen askeri bir hattı tutamamış, onlarca yerleşimi bir solukta kaybetmiştir. Hava desteği ve cephe gerisinden ağır topçu desteği olmadan bir avuç muhalif, kendisine "devlet" diyen bir rejimi aciz bırakmıştır.

Üstelik tüm bunlar rejimin yeniden meşruiyet elde ettiği, Arap rejimleri başta olmak üzere dünyadan büyük bir destek görmeye başladığı, komşularıyla ilişkiler kurduğu bir düzlemde yaşanmıştır.

Söylediğim gibi, bu çatışmaların ardından ne netice çıkacak bilinmez. Ancak gösterdiği en büyük şey, İslam alemindeki rejimlerin örümcek ağından daha zayıf olduğudur.

Tarihimiz üzerine yaban örümcekler tarafından örülen necis ağların temizlendiği günleri görme ümidiyle...


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.