İslâmî hareket şahıslarla mukayyet değildir. Bu ifadeden kasıt, insanlar dinin muhataplarıdırlar. İslâm dininin kaynağı Yüce Allah'tır. Dinin sahibidir ve dinini tamamlayacak olan da odur. İnsanlara din vasıtasıyla hidayeti ve hayırlarla dolu güzel bir hayatı teklif etmektedir. Bu anlamda din, hayatın kendisidir. Rabbimiz hayatın heva değil de vahiy üzerine bina edilmesini emretmiştir. Şayet insanlar dinin tekliflerini kabul etmezlerse neticesine katlanmak suretiyle özgürdürler.[1]
Allah Teâlâ nurunu tamamlamak istediğinde buna mani olacak hiçbir güç yoktur. Allah dilerse nurunu bir fasık vasıtasıyla da tamamlar. Hz. Âdem'den beri İslâm'ın varlık alanı bulması, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile kemale ermesi ve kıyamete kadar da payidar olması, İslâm davasının şahıslarla kaim olmadığının en önemli göstergesidir.
Dinin sahibinin Allah Teâlâ olduğunu kavrayamayan müşrikler, Yahudiler, Hristiyanlar ve münafıklar Peygamber Efendimizin ölmesini istemişler, zaman zaman da ona suikastler tertip etmişlerdir. Yüce Allah onları bu emellerinde muvaffak kılmamıştır. Zaten onun hayatında açılan her savaş onu ve davasını yok etmek için açılmamış mıydı?
Nitekim bu savaşlardan Uhud'da Hz. Peygamber yaralanınca bütün kâfirler sevinmişler ve "Muhammed öldürüldü" naraları atmışlardır. Onların bu çığlıklarına Yüce Allah şu evrensel hakikatle cevap vermiştir: "Muhammed ancak bir peygamberdir, ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. O halde o ölür ya da öldürülürse, hemen yeniden küfre mi döneceksiniz? Fakat kim alelacele yeniden küfre dönerse, iyi bilsin ki Allah'a hiç bir zarar veremez. Hâlbuki Allah şükredenlerin karşılığını tastamam verecektir."[2]
Allah (c.c.) ayette, Resul öldürülse bile onu gönderenin mutlak diri ve ölümsüzlüğüne işaret etmiştir.[3] Bu uyarı Allah'ın davasının şahıslarla kaim olmadığının da delilidir. "Eski dininize geri mi döneceksiniz?" ifadesiyle de hem mühtedilere hem de zayıf imanlı, sureti haktan gözüken münafıklara bir uyarı vardır.
İslâm, vahiy bağlamında Peygamber Efendimiz zamanında, son vahiylerin gelmesiyle 632 tarihinde tamamlanmıştır.[4] Fakat İslâm'ın yayılışı, ülkelerin fethedilmesi, büyük bir alanda ahkâmının uygulanması, çok uzun ömürlü devletlerin kurulması ve dünyaya yön vermesi Peygamber Efendimizden sonra olmuştur. Birkaç yüz yıldır Müslümanlar bir mahkûmiyet dönemi yaşasalar da, dinin dinamik yapısı her zaman hayatın sevk ve idaresini almaya, fitneyi yeryüzünden kaldırıp yeni bir İslâm devleti kurmaya, batı medeniyeti karşısında alternatif medeniyet oluşturmaya müsaittir.
Bunu iyi bilen emperyalist güçler; başta dünya siyonizmi, Batı Avrupa, Amerika, Rusya ve Çin, Müslümanlara nefes aldırmamak için savaş başta olmak üzere çok yönlü çalışmalar yapmaktadırlar. Dünya siyonizmi ile ortak hareket eden bu emperyal güçler batı medeniyetinin tek alternatifi olarak İslâm'ı gördükleri için Müslümanlara karşı dünya çapında katliamlar uygulamaktadırlar. Lider ve önder merkezli çalışmayı tercih eden Müslümanlar dava merkezli çalışmalara geçemediklerinden dolayı hareketlerinde ya sapmalar veya inkırazlar yaşamaktadırlar. Bu bağlamda halkı Müslüman ülkelerin çoğunda geçen dönemin İslâmî hareket önderlerinin mitleştirildiğini ve şeyh tipi bir yaklaşımla hayatlarının ibret almak yerine tüketildiğini görüyoruz.
Hz. Ömer, İslâm orduları komutanı Halid b. Velid'i azlederek nasıl ki İslâm davasının insanlarla mukayyet olmadığını gösterdiyse günümüz Müslümanlarının da yukarıdaki ayetlerden ve uygulamalardan hareketle davanın insanlarla mukayyet olmadığını ispat etmeleri gerekir. Bunun da yolu dava ve fikir merkezli ideal çalışmalar yapmaktır.
Aksi hâlde önderlik kadrosunda kibirlenmek ve ümmete karşı tepeden bakmak, liyakati hiçe saymak, emaneti zayi etmek, yönetimi saltanata çevirmek, yönetim kadrosuna mutlak itaat edenleri taşımak, servet biriktirmek, marifeti kendinden görmek, rehavete kapılmak ve tiranlaşmak zuhur edebilir. Kanaatimize göre ülkemizde mektebi bir İslâmî hareket hiç olmadığı için burada yazdıklarımız bizi bağlar. "Laik, liberal, demokrat, muhafazakâr, nasyonalist ve pozitivist içerikli" hareketleri hiç muhatap almadığımızdan dolayı yazdıklarımızın verili politikayla bir ilgisi yoktur. Herhangi bir grubu kesinlikle ima da etmiyoruz. Hayatın tek referansı vahiy olana kadar eleştiri hakkımız ve cihadımız bakidir.
[1] Bak: Kehf 18/29
[2] Âl-i İmran 3/144
[3] Maturîdî, Te'vilat, c. II, s. 499.
[4] Bak: Maide 5/3
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.