İslami sivil toplum kuruluşları Türkiye'nin Esed rejimiyle normalleşmesi aleyhinde açıklama yayınladı.
Davet-Der, Gençlik Derneği, Endülüs Derneği, İmam Buhari Vakfı, İslami Dayanışma Cemiyeti, Kardeşlik Platformu, Medeniyet Vakfı, Okur-Der, Özgür-Der, Rahmet Derneği ve Ümmetin Sesi Derneği tarafından yayınlanan ortak açıklamada, Türkiye'nin Esed rejimi ile normalleşme girişimine tepki gösterildi.
"Zalim, barbar rejime meşruiyet atfeden her türlü girişimin gerek Türkiye’nin gerekse de Suriyeli mazlumların aleyhine olacağını ve bugüne kadar ağır bedeller pahasına sürdürülmüş onurlu tutumun heba edilmesine yol açacağına dair kaygımızı kamuoyuyla paylaşıyor ve Esed’in Suriye devletinin lideri değil, Suriye halkının katili olduğu hakikatini her zeminde haykırmayı sürdüreceğimizi ilan ediyoruz." ifadeleriyle başlayan açıklamanın metninde şunlara yer verildi:
Suriye 2011 yılından bu yana insanlık tarihinin gördüğü en korkunç zulümlerden birine sahne oldu. Milyonlarca Suriyeli özgürlük ve adalet talep ettiği, inancı doğrultusunda insanca yaşamak istediği için vahşi dikta rejimi tarafından en ağır biçimde cezalandırıldı, acımasızca bombalandı, her türlü işkenceye, tecavüze maruz kaldı, katledildi ve tehcir edildi. Ve ne yazık ki uluslararası toplum tüm bu insanlık suçlarına gözlerini yumdu, bir halkın vahşice soykırımdan geçirilmesini boş gözlerle seyretti.
Türkiye ise yönetimi ve halkıyla 12 yıllık bu soykırım sürecinde başından itibaren Esed rejiminin işlediği zulümler karşısında mazlumların yanında yer aldı. Ezilen, katledilen Suriye halkının sesi, soluğu oldu; yaşadıkları şehirler, köyler harabeye çevrilmiş milyonlarca mazluma kucak açtı. Kimi güçlerin emperyal saiklerle doğrudan zalim rejimin yanında saf tuttuğu, kimilerinin ise zalim ile mazlum arasında tarafsız kalma vicdansızlığına yöneldiği bir vasatta Türkiye insanlıktan, hukuktan, adaletten yana tavır aldı.
Gelinen aşamada yönetimin bu tutumunu sürdürmekte zorlandığına ilişkin işaretler yoğunlaşmış görünüyor. Çözüm arayışı adına Esed rejimini muhatap almaya yönelik söylemlerin kuvveden fiile taşındığı gözlemleniyor. Gerek Rusya’nın artan baskılarını göğüsleme, gerekse seçim sürecinde muhalefetin ivme kazandıracağı anlaşılan ırkçı kampanyasını boşa çıkarma çabasının bu yönelimi beslediği anlaşılıyor.
Oysa insani-ahlaki ilkeler zaviyesinden de, mevcut şartlar bakımından da Türkiye’nin Esed rejimini muhatap almasının, bu cani şebekeyle ilişki tesis etmesinin bir karşılığı bulunmuyor. Karşımızda koltuğunu korumak uğruna bir halkı soykırıma uğratmış, ülkeyi harabeye çevirmiş ve halen de zulmünü sürdüren vahşi bir rejim var. İran ve Rusya’nın desteği ve uluslararası kamuoyunun İslamofobik kaygılarla göz yumması neticesinde, işlediği inanılmaz suçlara rağmen ayakta kalmış olması bu cani rejim için asla bir meşruiyet göstergesi olamaz.
Esed rejimiyle ilişki meselesi ahlaki-insani açıdan olduğu gibi pratik düzlemde de had safhada anlamsızlıkla maluldür. Öncelikle Suriye’de Esed rejiminin bir hükmü bulunmamaktadır. Rusya’nın himmetiyle varlığını idame ettiren Esed son kertede bağımsız bir aktör değil, bağımlı bir figürandır. Türkiye’nin ise bizzat rejimin patronu Rusya ile iletişimi, irtibatı mevcutken, kukla ile muhatap olmasına hacet yoktur.
Türkiye’nin PKK/YPG tehdidine karşı Esed ile işbirliği yapabileceğine, bu şekilde sınır güvenliğini sağlayabileceğine, ayrıca rejimle anlaşarak Türkiye’ye sığınmış milyonlarca Suriyeli göçmenin geri dönüşünün mümkün olacağına dair argümanların da tümü temelsizdir, yanlış ve çürüktür.
PKK/YPG Esed rejiminin rakibi ya da düşmanı değil, işbirlikçisidir. Şu anda kontrol ettiği bölgede Esed rejimine rağmen değil, onunla anlaşmalı biçimde palazlanmıştır. Türkiye bugüne kadar hem ABD’nin hem de Rusya’nın desteğiyle semirtilmiş bu taşeron yapıyla mücadelesinde başarı elde etmiş ve çok geniş bir bölgeden örgütü uzaklaştırmıştır. Bu koşullarda sınırın öte tarafını rejime bırakma söylemi Türkiye için güvenlik değil, bilakis tehdit demektir.
Rejimle anlaşmanın muhacirlerin geri dönüşüne imkân sağlayacağı tezi de yanlıştır. Ne bu insanların her şeylerini bırakıp kendisinden kaçtıkları rejime geri dönmeleri, ne de bu halkı bilinçli bir şekilde tehcir etmiş ve bu şekilde daha kolay yönetebileceği bir ülke hedefine ulaşmışken rejimin muhacirlerin dönmesine razı olması mümkün değildir.
Esed rejimi ile uzlaşma-anlaşma söylemi muhacirlerin geri dönüşünü sağlamaz bilakis yeni bir göç akınına sebep olabilir. Şu anda Suriye’nin kuzeyinde gerek doğrudan Türkiye’nin yönettiği, gerekse de askerî açıdan koruduğu bölgeler Esed rejimi ile fiilen çatışma halindedir. Buralarda yaşayan milyonlarca Suriyeli izzetli ve özgür yaşama uğruna, her şeylerini terk etmiş, en yakınlarını kaybetmiş, büyük acılara maruz kalmışlardır. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki rejimle anlaşma söylemleri fiiliyata dönüştüğü anda milyonlarca insan güvenlik kaygısıyla sınırı aşıp Türkiye’ye geçmeye çalışacaktır.
Suriye meselesinin Türkiye hükümeti tarafından son günlerde gündemleşme biçimi gerek Suriyeli mazlumların gerekse de iktidarın aleyhine olmuştur. Pratik düzlemde değişen bir şey olmamakla birlikte Suriye’de özgürleştirilmiş bölgelerde yaşayan halk arasında Türkiye’nin itibar kaybetmesine neden olmuş, güvensizliği beslemiştir. Aynı şekilde Türkiye’de yaşayan ve son dönemde zaten bir hayli kabartılmış ırkçı azgınlık yüzünden moral bozukluğu yaşayan muhacir kardeşlerimiz arasında da tedirginliği büyütmüştür.
Bizler Türkiyeli İslami kuruluşlar olarak, içeride muhalefet tarafından körüklenen ve iktidarın muhacir politikalarını hedef alan ırkçı yaklaşımları kabul etmediğimiz gibi Suriye’de Esed’li bir çözüm arayışının da yanlış, tutarsız ve gayrı insani olduğunu vurguluyor; çürümüş, kokuşmuş, insanlık suçlusu bir diktatörlüğü muhatap almanın kabul edilemezliğinin altını çiziyoruz. Suriyeli mazlumlar ile rejimi barıştırma çabasının özünde kurbanı tecavüzcüsü ile evlendirmeye kalkışmaktan farklı bir tutum olmadığını bir kere daha hatırlatıyoruz.
Zalim, barbar rejime meşruiyet atfeden her türlü girişimin gerek Türkiye’nin gerekse de Suriyeli mazlumların aleyhine olacağını ve bugüne kadar ağır bedeller pahasına sürdürülmüş onurlu tutumun heba edilmesine yol açacağına dair kaygımızı kamuoyuyla paylaşıyor ve Esed’in Suriye devletinin lideri değil, Suriye halkının katili olduğu hakikatini her zeminde haykırmayı sürdüreceğimizi ilan ediyoruz."