Mat Nashed | Al Jazeera | Tercüme: Mepa News
Filistinli ve İsrailli yetkililere göre İsrail ordusu Pazartesi günü işgal altındaki Batı Şeria'da düzenlediği baskında biri Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan, ikisi El Fetih bağlantılı El Aksa Şehitleri Tugayları'ndan olmak üzere üç Filistinli askeri isim ile bir anne ve çocuğunu katletti.
Çok sayıda ordu konvoyu ve buldozer de beş kişinin öldürüldüğü Tulkarem mülteci kampına saldırarak evleri, pazar yerlerini ve tüm mahalleleri yerle bir etti.
Tüm Batı Şeria'da olduğu gibi Tulkarem'de de İsrail ordusunun baskınları ve yerleşimcilerin saldırıları, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun 2022 sonunda aşırı sağcı bir hükümetin başına geçmesinin ardından daha da yoğunlaştı.
Bu baskınların yol açtığı yıkım, 7 Ekim'de Hamas öncülüğünde İsrail'in güneyine düzenlenen saldırının ardından daha da arttı.
İsrail neredeyse her gün gerçekleştirdiği baskınların "Hamas hücrelerini çökertmek ve İsrail'in güvenliğini sağlamak için" elzem olduğunu iddia ediyor.
Ancak uzmanlar bu baskınların silahlı direnişi körükleyen asıl nedenleri, özellikle de geçen hafta Uluslararası Adalet Divanı tarafından hukuka aykırı ilan edilen İsrail'in on yıllardır sürdürdüğü işgali daha da derinleştirdiğini söylüyor.
BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'ne göre İsrail bu yıl Ocak ve Haziran ayları arasında Batı Şeria'da 203 kişiyi katletti. Bu rakam geçen yılın aynı dönemine kıyasla İsrail askerleri ya da yerleşimciler tarafından öldürülen 75 kişi daha fazla.
Aktivistler ve uzmanlar İsrail'in, Filistin halkını topraklarından sürme ve yasadışı yerleşimlerin genişlemesine yol açan şiddeti haklı göstermek için "terörizm" tehdidini öne sürdüğüne inanıyor.
Ancak Batı Şeria’da yaşananlar özellikle 7 Ekim sonrası süreçte Gazze’deki katliamların gölgesinde kalmış durumda.
Batı Şeria’da kaç baskın yapıldı ve bu baskınlar kimi hedef alıyor?
İsrail, Gazze'ye yönelik mevcut savaştan önce de neredeyse her gün işgal altındaki Batı Şeria'ya askeri baskınlar düzenliyor. İsrail baskınların güvenliği sağlamak adına yapıldığını söylese de yerel halk bu baskınların işgal altında yaşamanın gerçeklerini hatırlatmaktan başka bir amaca hizmet etmediğini söylüyor.
Cenin, Tulkarem ve Nur Şems mülteci kampı gibi kasabalar sık sık hedef alınıyor ve topraklarını savunan Filistinli direnişçilerle sık sık çatışmalar yaşanıyor.
Tulkarem mülteci kampından bir aktivist olan Şadi Abdullah, Al Jazeera'ye İsrail ordusunun genellikle yerleşim bölgelerine füzelerle ateş açtığını, eğitim merkezlerini ve hastaneleri buldozerlerle yıktığını, elektriği kestiğini ve neredeyse her baskın sırasında sivilleri öldürdüğünü veya yaraladığını ifade ediyor.
Aynı taktikler Batı Şeria'da ve özellikle de kampın büyük bir kısmının enkaza dönüştüğü Cenin'de de yaygın olarak rapor ediliyor. Al Jazeera muhabiri Şirin Ebu Akle Mayıs 2022'de böyle bir baskın sırasında öldürülmüştü.
Al Jazeera'ye konuşan Abdullah, "İsrailliler direnişçiler ile siviller arasında ayrım yapmıyor" dedi.
"Ayrıca Filistinlilerin bir kasabadan diğerine göç etmeleri için bölgeleri yaşanmaz hale getirmeye çalışıyorlar... Bu bir tür zorla yerinden etme" diye ekledi.
Batı Şeria'daki Filistinli silahlı gruplar kimlerdir?
İsrail uzun zamandır Batı Şeria'daki Hamas ve Filistin İslami Cihad gruplarının yanı sıra son yıllarda ortaya çıkan yeni bağımsız silahlı grupları da hedef aldığını iddia ediyor.
İsrail'in iç tehditleri izlemek ve engellemekle görevli güvenlik teşkilatı Shin Bet'e göre İsrail, kısa süre önce Birzeit Üniversitesi'nden bir dizi öğrenciyi İsrail güçlerine ya da yerleşimcilere karşı "önemli bir terör saldırısı" planladıkları gerekçesiyle tutukladı.
"Öğrenci hareketlerinin Batı Şeria'da bir şeyler başlatacağına dair söylentiler vardı ama İsrailliler bunun halk direnişi mi yoksa silahlı direniş mi olduğunu umursamıyor." diyor Batı Şeria'nın Nablus kentinden Filistinli bir aktivist olan Tasame Ramazan.
Ramazan, "[İsrail] [Filistinlilerin] kontrol edildiklerini hissetmelerini ve hayatlarından endişe duymalarını istiyor" diye ekledi.
Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) kıdemli Filistin analisti Tehani Mustafa, birçok gencin kendilerini ve çevrelerini yerleşimcilerin şiddetinden -ki bu şiddet ordu tarafından görmezden geliniyor- ve ordu baskınlarından korumak için silahlandığını ya da silahlı gruplara katıldığını açıkladı.
"İster öğrenci hareketleri ister silahlı gruplar olsun, Batı Şeria'da direniş grupları var ve bunların Hamas bağlantılı ya da İran destekli olduğu düşüncesi, neyin meşru şiddet sayılacağına dair kavramlara uyduğu için İsrail'in kullandığı bir şey" dedi.
"Açıkçası, bu savaşçıların çoğunun haklarından mahrum bırakılmış ve hayal kırıklığına uğramış El Fetih destekçileri olduğunu öğrenmeleri Batı'nın hikayesi için pek de iyi olmaz."
El Fetih, Batı Şeria'nın büyük bölümünü yönetmekle görevli Filistin Yönetimi'ni kontrol eden önemli bir Filistinli oluşum.
Yerleşimciler de işin içinde mi?
Evet, hem de sık sık.
Yahudi yerleşimciler Batı Şeria'da sahip oldukları toprakları genişletmek için sürekli olarak Filistin köylerine saldırıyor. Batı Şeria'daki yasadışı yerleşimlerde yaşayan yüz binlerce İsraillinin çoğu bu toprakları İsrail topraklarının ayrılmaz bir parçası, Filistinlileri de önlerindeki bir engel olarak görüyor.
Yerleşimciler düzenli olarak hiçbir gerekçe göstermeden Filistinlilere saldırırken, kendi yerleşimleri saldırıya uğradığında ise İsrail ordusunun da desteğiyle oldukça agresif baskınlar düzenliyorlar.
Nisan ayında İsrailli bir gencin işgal altındaki Batı Şeria'da öldürülmüş olarak bulunması, yasadışı yerleşimcilerin silahlı ve şiddete dayalı saldırı dalgasını tetikledi.
Yahudilerin neden olduğu şiddet olayları 17 yaşındaki Filistinli bir çocuğun ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açtı.
Abdullah, "Yerleşimciler her zaman ordu tarafından korunuyor" diye konuştu.
Abdullah, güvenlik güçleri ve yerleşimcilerin Filistinlilere saldırmak, onları köylerinden etmek ve topraklarını çalmak için 'terörizmi' gerekçe gösterdiklerini de sözlerine ekledi.
Filistin Yönetimi neden kendi vatandaşlarını korumuyor?
Çünkü 1993 Oslo Anlaşmalarını bozmak istemiyor.
Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi, dönemin Filistin lideri Yaser Arafat’ın Beyaz Sarayı'ın bahçesinde dönemin İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin'in elini sıktığı bu anlaşmadan doğdu.
Anlaşmaların bir Filistin devletinin önünü açması gerekiyordu, ancak bunun yerine sadece Filistin Yönetimi ile İsrail arasında yakın güvenlik koordinasyonu kurulmasıyla sonuçlandı.
Tahani'ye göre anlaşma ayrıca Filistin Yönetimi'ne pranga vurdu. Bir yönetim organı olarak, Batı Şeria'nın büyük bir bölümünde yetki alanını ihlal eden İsrail askerlerinden ve işgalci Yahudilerden kendi vatandaşlarını koruyamıyor.
Al Jazeera'ye konuşan Tahani, "Bırakın Yahudi yerleşimcilere ya da askerlere karşı koymayı, Filistin Yönetimi gözaltı operasyonları bile yapmıyor” dedi ve ekledi: "Filistin Yönetimi maalesef İsrailliler üzerinde yargı yetkisine sahip değil... Peki Filistinliler ne yapmalı?"
Kaynak: Mepa News