Geçtiğimiz birkaç ay içinde Gazze'deki çatışma bölgesinden, İsrail askerlerinin acımasız saldırılarından kaçan Filistinlilerin mülklerini yağmaladığı dehşet verici videolar ortaya çıktı. Askerler kameraya gülümserken ve Filistinlilerin evlerinden çaldıkları saatleri, mücevherleri, nakit parayı ve hatta halıları ve spor formalarını gösterirken görülebiliyor. Hatta Gazze'den çalınan tarihi eserler Knesset'te sergilenmiştir.
Rus askerlerinin Ukrayna'daki benzer yağma eylemleri belgelenip alay konusu olurken, uluslararası medya İsrail'in Gazze'yi yağmalamasına neredeyse hiç ilgi göstermedi.
Bazıları zengin bir ülkenin iyi maaş alan askerlerinin bu tür suçlar işleyebileceğine inanmakta güçlük çekebilir, ancak Filistin halkı için bu pek de şaşırtıcı değil. Söz konusu videolardaki sahneler, 1948 Nekbe'sinde Siyonist güçlerin etnik temizliğinden kaçan Filistinlilerin mülklerinin başına gelenleri hatırlatıyor.
İsrailli tarihçi Adam Raz'ın son kitabı Kurtuluş Savaşı'nda Arap Mallarının Yağmalanması'nda anlattığı gibi, Yahudi savaşçılar ve siviller mücevherler, kitaplar ve işlemeli elbiselerden yiyecek ve çiftlik hayvanlarına, mobilyalara, mutfak eşyalarına ve hatta yer karolarına kadar her şeyi yağmaladı.
İsrail devleti kurulduktan sonra Filistinlilerin topraklarını ve mülklerini ellerinden alarak daha büyük ölçekte hırsızlık yapmaya devam etmiştir. Başta su kaynakları olmak üzere Filistinlilerin sahip olduğu doğal kaynaklar da yağmalandı. Bugün Gazze'deki savaş, büyük ölçekli bir başka hırsızlık için uygun bir kılıf işlevi görüyor; İsrail bu kez Filistin devletinin malı olan denizdeki gaz rezervlerini yağmalamaya çalışıyor.
Ekim ayı sonlarında İsrail Enerji ve Altyapı Bakanlığı, Gazze'nin deniz sınırlarıyla önemli ölçüde örtüşen bölgelerde İsrailli ve yabancı şirketlere doğal gaz arama ruhsatı verdiğini duyurdu.
Söylemeye gerek yok ki, bir işgalci olarak İsrail'in hiçbir koşulda egemenliği altında olmayan bölgelerde ruhsat verme hakkı yoktur.
Filistin, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (UNCLOS) taraftır ve deniz sınırlarını bu ilkelere uygun olarak ilan etmiştir.
İsrail UNCLOS'u imzalamamıştır. Ayrıca Filistin devletini tanımamaktadır ve yakın zamanda Knesset'te "Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınmasına karşı çıkma" yönünde bir oylama yaparak, ana destekçisi ABD de dahil olmak üzere küresel çapta iki devletli bir çözüme yönelik artan çağrılara rağmen bu tutumunu ikiye katlamıştır.
Bu tutumların bir araya gelmesi İsrail'e Filistin'in deniz sınırlarını tanımama ve bu bölgelerdeki kaynakları kamulaştırma bahanesi vermiştir. İsrail'in bu iddiaları elbette eylemlerini yasal hale getirmemektedir.
Aralarında İtalyan Eni, İngiliz BP ve Kore Ulusal Petrol Şirketi'nin bir yan kuruluşu olan Dana Petroleum'un da bulunduğu yabancı şirketlerin, özellikle de Uluslararası Adalet Divanı'nın makul bir soykırım vakası olarak tanımladığı İsrail kampanyasının devam ettiği bir dönemde, neden bu anlaşmada yer almaya devam etmeye karar verdiklerini merak etmek gerekiyor.
8 Şubat'ta İsrail ve Filistin'deki dört insan hakları örgütü -Adalah, Al Mezan, Al-Haq ve Filistin İnsan Hakları Merkezi - Filistin'in işgal altındaki sularında verilen gaz arama ruhsatlarıyla ilgili ortak bir basın açıklaması yayınladı.
İsrail Enerji ve Altyapı Bakanlığı'na bir mektup gönderdiklerini ve ihalenin iptal edilmesini talep ettiklerini duyurdular. Ayrıca Eni, Dana Petroleum ve Israeli Ratio Petroleum'a yasal uyarılar gönderdiklerini ve ruhsatlarla ilgili herhangi bir faaliyette bulunmamalarını istediklerini belirttiler.
İnsan hakları örgütleri, "Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin şu anda Filistin Devleti topraklarında işlenen uluslararası suçlarla ilgili aktif bir soruşturma yürüttüğünü ve yağma da dahil olmak üzere savaş suçu işlemekten sorumlu bulduğu kişi ya da kişileri soruşturma ve yargılama yetkisine sahip olduğunu bilmelisiniz. Yağma gibi savaş suçlarına iştirak etmek de ciddi bir cezai suçtur ve kurumsal aktörler bireysel cezai sorumluluğa tabi tutulabilir... [Uluslararası insancıl hukuk] ihlallerine iştirak etmek, sizin gibi şirketleri - ve yöneticilerinizi ve çalışanlarınızı - tazminat davası riskiyle karşı karşıya bırakabilir" uyarısında bulundu.
Gaz ihalesinin uluslararası hukuka aykırı olmasının yanı sıra, burada bir Avrupa şirketi olan Eni'nin katılımına işaret etmek önemlidir. Eni'nin İsrail'in gaz arama projesine katılımı, AB'nin uzun zamandır savunduğu "İsrail Devleti ile Avrupa Birliği arasındaki tüm anlaşmaların 1967'de İsrail tarafından işgal edilen topraklara uygulanamayacağının açık ve net bir şekilde belirtilmesi gerektiği" yönündeki tutumuyla çelişmektedir.
İsrail'in verilen lisanslarla ilgili duyurusu, AB'nin 15 Haziran 2022'de Mısır ve İsrail enerji bakanlarıyla gaz çıkarma konusunda bölgesel işbirliğine ilişkin bir mutabakat zaptı imzalamasından bir yıldan biraz fazla bir süre sonra yapıldı. Bu gelişme Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sadece birkaç ay sonra ve AB'nin Rus gazından kurtulma çabalarının ortasında gerçekleşti.
İlginçtir ki Mutabakat Zaptı, Filistin topraklarının ve sularının yasadışı faaliyetler yoluyla sömürülmesini önlemek amacıyla AB'nin dahil etmeyi taahhüt ettiği bölgesel olma maddesini içermemektedir. Avrupa Parlamentosu üyeleri bu soruyu Mutabakat Zaptının imzalanmasından bir hafta sonra AB Komisyonuna yöneltti.
AB Komisyonu'ndan gelen cevapta, Mutabakat Zaptı'nın bağlayıcı nitelikte olmadığı ve bu nedenle "uygulanabilirliğe ilişkin herhangi bir bölgesel hükmün gerekli görülmediği" belirtilerek bu ihmalin önemi oldukça teknik bir nokta ile geçiştirildi.
Bununla birlikte ... söz konusu Mutabakat Zaptının uygulanması hiçbir şekilde işgal altındaki Filistin topraklarına tatbik edilmeyecektir, bu da söz konusu mutabakat zaptının uygulanması uyarınca İsrail'in doğal gaz tedarikinin İsrail tarafından işgal edilen Filistin topraklarından tahsis edilen kaynaklardan sağlanamayacağı anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda AB Komisyonu'na yöneltilmesi gereken iki soru bulunmaktadır: Bu ihmal, Filistinlilerin haklarının İsrail tarafından ihlal edilmesini teşvik etmiş midir ve Eni'nin projeye katılımının akıbeti ne olacaktır?
Bu gelişme aynı zamanda AB ülkelerinin Gazze'deki savaş konusunda son derece sorunlu bir tutum takındığı, işgalcinin işgal edilene karşı "meşru müdafaa hakkını" desteklediği ve işgalci güçlere silah gönderdiği kritik bir döneme denk gelmektedir.
Ayrıca AB ülkeleri, Gazze'de açlık çeken insanlar için neredeyse tek can simidi olan UNRWA'ya mali desteği askıya almıştır.
Batı Şeria'daki şiddet yanlısı yasadışı yerleşimcilere karşı Batı'nın son dönemde takındığı tavır doğru yönde atılmış bir adım olsa da, İsrail'in Avrupalı şirketlerin yardımıyla Filistin kaynaklarını yağmalamaya yönelik bariz girişimlerini engelleyememek, uluslararası hukukun uygulanması söz konusu olduğunda Batı'nın ikiyüzlülüğüne dair Küresel Güney'de artan kuşkuyu daha da pekiştirecektir.
Avrupa Birliği, Filistinlilerin doğal kaynaklarını kullanmalarına yardım ederek yaptığı bazı yanlışları düzeltebilir. Gazze'nin çatışma sonrası yeniden inşası ve faturayı kimin ödemesi gerektiğine dair tartışmalar sürerken, Gazze sularındaki bol miktarda gaz kaynağının Filistin halkına müreffeh bir gelecek sağlamak için kullanılabilecek önemli bir mali kaynak olarak değerlendirilmesi önemlidir.
Avrupa Birliği, Filistinlilerin egemenlik hakları olduğu üzere, bu kaynakları geliştirmelerine ve bunlardan faydalanmalarına yardımcı olma konusunda kilit bir rol oynayabilir.
Al Jazeera için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.