İsrail ordusu 13 Ekim'de Gazze'nin kuzeyindeki 1,1 milyon Filistinliye evlerini terk etmelerini emrettiğinde "Bu tahliye kendi güvenliğiniz içindir" dedi. Binlerce kişi bu uyarıya kulak verdi ve güneye doğru yola çıktı, ancak yol boyunca ve oraya vardıklarında bombalandılar.
Kitlesel tahliye emri, İsrail ordusu ve hukuk ekibi tarafından Filistin halkına yönelik şiddeti organize etmek ve bunu uluslararası insancıl hukuk önlemleri gibi kafa karıştırıcı bir söylemle örtmek için geliştirilen bir dizi duyuru ve yasal teknolojinin sadece bir parçasıydı.
İsrail'in ölümcül 'insani gayretleri'
Kasım ayında İsrail ordusu kara harekatını başlattıktan kısa bir süre sonra Gazze'nin ana kuzey-güney güzergahı olan Selahaddin Caddesi'ni "güvenli koridor" olarak belirledi. Tahliye geçişini gösteren bir harita işgal güçleri tarafından paylaşıldı ve sivilleri korumak için gösterdikleri "insani gayret" vurgulandı. Ancak o tarihten bu yana Gazze'nin ana karayolu arteri Filistinlilerin rastgele bombalandığı, infaz edildiği, zorla kaybedildiği, işkence gördüğü ve aşağılandığı bir dehşet koridoru haline geldi.
Bu arada İsrail ordusu, defalarca kuzeyden gelen Filistinlilerin güvende olabileceği "güvenli bölge" ilan ettiği Vadi Gazze'nin güneyindeki bölgeyi bombalamaya devam etti.
Kasım ayı sonunda savaşta ölen Filistinlilerin sayısı 15.000'e ulaştığında, ki bunların çoğu "güvenli bölgelerde" öldürülen sivillerdi, ABD yönetimi İsrail'in sivilleri ayrım gözetmeksizin hedef almasına verdiği desteği sözde güvenli bölgelerin "genişletilmesi" gibi kozmetik bir taleple gizlemeye çalıştı. İsrail ordusu da buna yeni bir "insani yardım aracı" ile karşılık verdi: Tahliye ağı sistemi. Sosyal medyada Gazze Şeridi'ni 600 bölgeye ayıran ve hangi bölgelerin "boşaltılması" gerektiğini, hangilerinin "güvenli" olduğunu gösteren bir harita yayınladı.
Gazze'nin İsrail ordusu tarafından her türlü iletişimin kesildiği bir dönemde uygulamaya konulan bu sistem, siviller için güvenli alanları arttırmak yerine kaos ve ölüm seviyesini arttırdı.
Han Yunus ve Refah gibi daha önce güvenli olarak tanımlanan bölgeler kentsel savaş alanlarına dönüştü. Sonuç olarak İsrail, bu bölgelerdeki Filistinli sivillere yeni güvenli bölgelere gitmelerini emretti. Ancak tahliye şebekesi sisteminin Filistinlilere kaçmalarını söylediği bölgeler doğrudan İsrail ordusu tarafından hedef alındı.
Aralık ayında New York Times'ın yaptığı bir araştırma, savaşın ilk bir buçuk ayında İsrail'in "siviller için güvenli olarak belirlediği bölgelerde rutin olarak en büyük ve en yıkıcı bombalarından birini kullandığını" ortaya çıkardı. Güvenli bölgelere atılan 2.000 poundluk (yaklaşık 910 kilogram) ABD yapımı bombalar "Gazze'nin güneyinde güvenli bir yer arayan siviller için yaygın bir tehdit oluşturuyordu."
Bununla birlikte, Biden yönetimi İsrail'i sivilleri korumak için gösterdiği "çabalar" dolayısıyla defalarca takdir etmiştir.
Soykırımcı şiddetin örgütlenmesi
Uluslararası hukuka göre, hem Cenevre Sözleşmelerinde hem de Ek Protokollerde, güvenli bölgelerin savaşan taraflar arasında bir anlaşma ile tanınması gerekmektedir. Ancak çatışmalarda bu nadiren gerçekleşir ve güvenli bölgeler -ve bunlarla ilişkili yasal teknolojiler- şiddetin organize edilmesi için araç haline gelebilir.
Savunmasız sivillerin bir harita üzerinde korunaklı olarak belirlenmiş ve sınırlandırılmış alanlarda yoğunlaşması, savaş alanındaki aktörler tarafından ölümcül güç kullanımlarını yönetmek ve yönlendirmek için kullanılabilir ve istismar edilebilir.
Bosna'daki meşhur Srebrenitsa "güvenli bölgesi "nde de durum böyleydi. Bu bölge 1993 yılında Birleşmiş Milletler tarafından saldırı altındaki Bosnalı Müslümanları korumak amacıyla oluşturulmuştu, ancak güvenli bölgenin silahsızlandırılması burayı Sırp güçleri için kolay bir av haline getirdi. Önce bölgeye insani yardım ulaştırılmasını engellediler, ardından da binlerce Müslüman sivili toplayıp katlettiler.
Güvenli bölgeler Sri Lanka örneğinde de ölümcül hale geldi. Hükümet Tamil Kaplanlarını güvenli bölgelerde yoğunlaşan mültecileri "canlı kalkan" olarak kullandıkları iddiasıyla suçladı.
Benzer şekilde İsrail, Gazze'de Filistinli siviller için neyin ve nerenin "güvenli" olduğunu tek taraflı olarak dayatmaktadır. Bunu yaparken, güvenlik söylemini ve bununla bağlantılı yasal teknolojileri -uyarılar, güvenli bölgeler, güvenli koridorlar, tahliye ağları- güvenli/güvenli olmayan olarak belirlenmiş toprakların farklı bölgelerinde etnik temizlik uygulamak için ölümcül bir araç olarak kullanmaktadır.
Güvenli olarak tanımlanan bölgeler ya da bölgelerin bazı kısımları, yerinden edilmiş nüfusu yoğunlaştırmaya ve askeri operasyonları ve sivillerin öldürülmesini daha iyi yönetmeye hizmet etmektedir. Reuters'in manşetinde yer alan dokunaklı bir ifade: "İsrail Gazzelilere kaçmalarını emrediyor, onları gönderdiği yerleri bombalıyor".
Başka bir deyişle, tahliye emri vererek ve Gazze topraklarının büyük bir bölümünü insansızlaştırarak İsrail, etnik olarak temizlediği nüfusu, "güvenli bölge" olarak belirlendikten hemen sonra hedef aldığı daraltılmış bölgelere yoğunlaştırıyor. Bu, Filistinli sivilleri yerlerinden ettikten sonra tasfiye etme niyetinin açık bir göstergesi ve imhayı daha etkili hale getirmek için bir araca dönüşebilir.
Kuzey ve Gazze'nin orta kesimlerinden yerinden edilmiş insanların akını nedeniyle nüfus yoğunluğu son derece yüksek olan Refah gibi aşırı nüfuslu bölgelerde, tek bir saldırı çok sayıda insanı aynı anda öldürebilir.
Açık bir askeri amaca hizmet etmenin yanı sıra, sivilleri uyarma ve onlar için güvenli alanlar oluşturma yönündeki insani görevin bu nekropolitik uygulaması, İsrail'in kendisini savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği suçlamasından korumaya yönelik yasal stratejisinin de bir parçasıdır.
Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından Uluslararası Adalet Divanı'na sunulan ve İsrail'i "Filistinli ulusal, ırksal ve etnik grubun önemli bir bölümünün yok edilmesini amaçlayan" eylemlerle suçlayan son soykırım başvurusuyla birlikte, İsrail hükümetinin kendisini uluslararası hukuka bağlı gösterme çabası daha da önem kazanmıştır.
İsrail 75 yıldır sürdürdüğü etnik temizlik ve mülksüzleştirmeye her zaman bir yasallık görüntüsü vermeye çalışmıştır. Ancak bu kez uyguladığı soykırımcı imha gücü o kadar eşi benzeri görülmemiş bir boyuta ulaştı ki -2.3 milyon insanı somut ölüm riskiyle karşı karşıya bıraktı- yasal güvenlik söylemi Gazze'deki nüfusun sivil statüsünü tamamen göz ardı etmesini kamufle edemiyor.
Al Jazeera için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.