Kasım 1906’da Riyad’da doğdu.
Suudi Arabistan’ın kurucusu olan Abdülazîz bin Suûd’un oğludur.
Eğitimi ve ilk yılları
Annesinin, doğumundan kısa bir süre sonra ölmesiyle, Faysal’ın bakım ve terbiyesini anne tarafından dedesi Şeyh Abdullah üstlendi. Faysal geleneksel bir eğitim gördü.
1919 yılında, henüz on üç yaşında iken babası tarafından I. Dünya Savaşı’nın galiplerinden olan İngilizleri tebrik etmek üzere diplomatik bir heyetle İngiltere’ye gönderildi. Burada bir süre kaldı, aldığı özel derslerle İngilizce ve Fransızca öğrendi.
Babasının Şerîf Hüseyin’i yenerek Hicaz bölgesini ele geçirmesinden sonra, öncelikle Hicaz emirliği (1926) ve ardından Dışişleri Bakanlığı görevine getirildi (1930).
23 Eylül 1932 tarihinde Suudi Arabistan Krallığı kurulduğu zaman başbakan olarak tayin edilen Faysal’a çeşitli bakanlıkların ve emirliklerin de mesuliyeti verildi.
Hicaz'da görev yaptığı yıllarda, bölgeye gelen sayısız Müslüman fikir adamıyla ilişki kurma fırsatı buldu.
1935’te Suudi Arabistan Şura Meclisi'nin başkanlığını da üstlendi ve Dışişleri Bakanı sıfatıyla sık sık yurt dışı gezilerine çıkarak pek çok yerde ülkesini temsil etti. Bu yıllarda Birleşmiş Milletler’in kuruluşunun gerçekleştirildiği San Francisco Konferansı’na da katıldı (25 Nisan - 26 Haziran 1945) ve Suudi Arabistan adına bildiriyi imzaladı.
Krallık dönemi
9 Kasım 1953 tarihinde veliaht prens ilân edildikten sonra ağabeyi Suûd’un krallığı zamanında da Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini sürdüren Faysal, 23 Mart 1964’te kral nâibiliğine, 2 Kasım 1964’te Suûd’un görevden alınması üzerine krallığa getirildi.
Faysal krallığı döneminde başarılı bir yönetim sergiledi. Suudi Arabistan’ın içte ve dışta birçok sorununu çözerek milletlerarası alanda sözü dinlenir bir devlet haline gelmesini sağladı. Komşu ülkelerle olan sınır anlaşmazlıklarını halletti.
1973 Arap-İsrail Savaşı’nda Mısır ve Suriye’yi malî yönden destekledi. Savaştan sonra petrol ihraç eden Arap ülkelerinin Batılı ülkelere karşı petrol ambargosu uygulamalarında aktif rol oynadı ve bu yolla hem petrolü bir silâh olarak kullandı, hem de yükselen fiyatlar sayesinde hazinenin gelirlerini artırdı.
Kralı Faysal, petrol ambargosunu başlatırken tarihe geçecek şu cümleleri sarf etmiştir: "Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık; yine öyle yaşayacağız."
İslam birliği politikası
Dış politikada Cemal Abdünnâsır’ın Arap birliği düşüncesine karşı İslâm birliğini savunan Kral Faysal bu hususta büyük gayretler gösterdi ve Müslüman ülke liderleriyle görüşmeler yaparak ilk İslâm Zirve Konferansı’nın toplanmasına (Rabat 1969) ve İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın kurulup faaliyete geçirilmesine önemli katkılarda bulundu. İslâm ülkelerinin birliği ve dayanışması yolunda attığı adımların kısa zamanda büyük başarılara ulaştı.
Sosyal ve ekonomik hayata çeşitli rahatlamalar getirmiş ve eğitim alanında önemli yenilikler gerçekleştirmiş olan Faysal ayrıca ilk beş yıllık kalkınma planını (1970-1975) hazırlatmış ve ulaşım, haberleşme, tarım, sağlık ve imalât sektörlerine büyük kaynakların aktarılmasını sağlamıştır. Bir yandan yurt dışına pek çok öğrenci gönderirken diğer yandan ülkesinin üniversitelerine İslâm dünyasından çok sayıda öğrencinin gelmesine imkân tanımıştır.
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger hatıratında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyareti şu cümlelerle anlatır: "Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona; 'Uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz, uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazırız.'
Kral gülümsemedi, kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: 'Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ'da iki rekat namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?"
Kudüs üzerine eğilmesi ve hususen yaptığı konuşmalar gündeme oturmuştur. Bu konuşmalardan biri şu şekildedir:
“Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes Kudüs-ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz?
Allah yolunda cihat ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı? Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve İslami uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya hizipleşme değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihat etmeyedir çağrımız.
Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah’a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihat etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.”
Ölümü
Faysal b. Abdülazîz, 26 Mart 1975 tarihinde bir halk görüşmesi sırasında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti ve yerine kardeşi Hâlid geçti. Faysal'ı öldüren, yine Suud hanedanı içerisinden olan kendi yeğeniydi.
Kral Faysal'ı öldüren yeğeni Faysal bin Musaid, halkıyla bir arada olan Kral Faysal’ı kutlama bahanesi ile yanına sokularak tabanca ile iki el ateş etmiş, Kral’ı çenesinden ve kulağından vurmuştur.
Suikastı gerçekleştiren Faysal bin Musaid o dönem Amerika’dan yeni gelmiştir.
İlk günlerde hükümet tarafından akli dengesinin bozuk olduğu yönünde açıklamalar yapılır. Sonrasında hastanede yapılan muayenede yeğen Faysal’ın akli dengesinin bozuk olmadığı tespit edilir. Yargılaması yapılan Faysal bin Musaid idam cezasına çarptırılır.
Faysal'ın öldürülmesinde İslam birliğine yönelik ısrarcı tutumunun, başta İsrail ve Amerika olmak üzere Batı'ya karşı tavrının büyük rol oynadığı tahmin edilmektedir.
Kaynak: Mepa News, TDV İslam Ansiklopedisi