Arap komplo teorilerinin karanlık cazibesini sevenler 4 Kasım’da dolu dolu bir gün yaşadı. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad birkaç saat içinde yaşanan üç önemli olayın kesiştiği nokta oldu. İlk olarak Lübnan Başbakanı Saad Hariri istifa ettiğini duyurdu. İkinci gelişme Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın kraliyet ailesi içindeki rakiplerine karşı harekete geçmesiydi. Üçüncü gelişme olarak da Yemen'deki Husiler uzun menzilli balistik füzeyle Riyad’ı hedef aldı.
Hariri, ne son dönemdeki seyahatleri ne de siyasi tutumlarıyla istifa edeceğine dair bir ipucu vermişti. Bu da onun Beyrut’ta suikast girişiminden kurtulduğu ya da Riyad’da ev hapsinde tutulduğu söylentilerine yol açtı. Öteden beri Suudilerin baskısı altında olan Hariri, 2009-2010’daki ilk başbakanlığı döneminde Suriye rejimiyle barışması için Suudilerden baskı gördüğüne dair ABD’li yetkililere şikâyette bulunmuştu. Suudi-Suriye yakınlaşma süreci bozulmaya başlayınca Hariri ocak 2011’de Oval Ofis’te Başkan Barack Obama’yla kameralara poz verdikten sadece dakikalar sonra başbakanlık koltuğundan indirilmişti. Hariri son dönemde de Suriye rejimiyle temas etmeme, İran nüfuzuna teslim olmama konusunda Suudilerden baskı görüyordu.
Hariri’nin 4 Kasım’daki istifasına ilişkin akla yatkın üç açıklama var:
Birincisi Lübnan’da mayısta yapılması planlanan parlamento seçimleri. Bakanlar Kurulu yeni seçim yasası üzerinde gönülsüzce anlaşmış olsa da yasanın nasıl uygulanacağına dair usule ilişkin anlaşmazlıklar var. Suudi Arabistan son haftalarda Lübnanlı liderleri seçimler için Hizbullah’a karşı harekete geçirmeye çalışmış ama bu çabalarında başarısız oluşmuştu. Hem mali kaynakları tükenen hem de Hizbullah’a karşı yumuşadığı algısı yaratan Hariri’nin seçimleri iyi bir farkla kazanması düşük ihtimal olarak görünüyor. Seçimler şimdilik sallantıda olsa da Hariri, merhum babası Refik Hariri’nin yaptığı gibi tabanını canlandırmaya çalışıyor olabilir.
İkinci makul açıklama Hariri’nin veliaht prensin çevresiyle ilişkileri. Kral Abdullah’ın 2015’teki ölümünden sonra Lübnan başbakanının Suudi Arabistan’daki yatırımları adım adım çöktü. Hizbullah’a karşı harekete geçmesini isteyen Suudilere aylarca direnen Hariri istifa ederek veliaht prense bağlılık mesajı gönderiyor olabilir. Önemli Suudi iş adamlarını hedef alan son operasyon Hariri’yi teğet geçtiyse eğer bu onun Riyad nezdinde puan kazandığının ve sahibi olduğu Saudi Oger şirketini nihayet kurtarma şansı yakalayacağının işareti olabilir.
Üçüncü açıklama Suudi-İran rekabeti. İslam Devleti’nin (İD) 2014’te güç kazanmasıyla Suudi Arabistan Lübnan’da İran’a karşı yumuşama yoluna girmiş, Irak’tan ise çekilmişti. Şimdi İD’le mücadele sona yaklaşırken Riyad Irak’taki nüfuzunu yeniden tesis etme ve Lübnan’daki yumuşamayı sona erdirme imkânına sahip. Suudiler bu hamleyle Lübnan’da İran’ın elini zorlayıp Hizbullah’ı sıkıştırmak ve karşılığında Suriye başta olmak üzere başka bir konuda taviz kopartmayı hedefliyor olabilir. Ancak Hariri’nin istifasıyla vücut bulan bu zorlama Riyad’ın Tahran’la açık çatışmayı henüz göze alamadığının işareti olabilir.
Şimdi kritik soru istifanın ardından neler olacağı. Lübnan’da kızılca kıyamet kopacağı yorumu oldukça abartılı. Bu, Lübnan’ın ne ilk ne de son siyasi krizi. Neler olacağının ipuçlarını yakalamak için bazı gelişmeleri yakından izlemekte fayda var. Birincisi Hariri liderliğindeki Müstakbel Hareketi ile Hizbullah arasındaki güvenlik koordinasyonu iki tarafa bağlı resmi birimler üzerinden devam edecek mi? İkincisi İran destekli Hizbullah, Lübnan’ın Riyad’sız da idare edilebileceği mesajını vermek için yeni bir başbakan için girişimde bulunacak mı? Son olarak da Suudilerin Lübnan’daki hamlesine ABD de katılacak mı?
Bu bağlamda önümüzdeki dönem için üç muhtemel senaryo öne çıkıyor:
Birinci senaryo Hariri’nin istifasıyla ortaya çıkan boşluğun normalleşmesi. Bu muhtemelen felç halindeki bir geçici hükümet ve parlamentonun süresinin bir kez daha uzatılmasıyla olur. Lübnan krizi böylece daha fazla tırmanmadan dondurulur ve İran’ı caydırmaya odaklanan ABD için Körfez’deki kriz ve Yemen gibi önceliklerin arkasında kalır.
İkinci senaryoda Riyad’a meydan okunur ve çatışmacı bir başbakan belirlenir. Bu da Hariri’nin yeni Kabine’ye karşı muhalefete önderlik etmesine imkân sağlar.
Üçüncü ve en etkili senaryo, Hariri’nin onay vereceği tarafsız bir Sünni isim başkanlığında tek görevi ülkeyi parlamento seçimlerine götürmek olan geçici bir teknokrat hükümetin kurulması. Hariri böylece hükümetin sorumluluğu olmadan seçimlere Hizbullah karşıtı bir aday olarak gidebilir.
ABD’nin bu meselede nasıl bir tavır izleyeceği net değil. ABD’li bir yetkilinin Al-Monitor’a aktardığına göre Lübnan’da “intizamlı bir siyasi süreç” bekleniyor.
İstifanın bir faydası olduysa o da Hizbullah’a bir mesaj verilmiş olmasıdır. Hizbullah, Hariri’yi alenen benimseyerek, onu zayıf biri gibi sunarak, Hariri’nin Riyad’la arasının açık olduğunu ima ederek yanlış hesap yaptığını görmeli. Hizbullah’ın Suriye’deki savaş macerasını uzatması tehlikeli bölgesel riskler içeriyor. Beyrut-Şam ilişkilerinin normalleştirilmesi de parlamento seçimleri öncesinde acil bir öncelik olmamalıydı. Öte yandan uzun bir yokluğun ardından Lübnan siyasetine dönen Suudi Arabistan da çok gecikmiş olabileceğini, bir Suriye politikasına sahip olmadan sadece Lübnan politikasıyla İran’ı durdurmakta yetersiz kalabileceğini ve Lübnan oligarşisini bağlayan çıkarların genelde her türlü dış baskıdan güçlü çıktığını görmeli.
Kaynak: Al Monitor