Arzu Çakır | Amerika'nın Sesi
Göç, Brexit, finansal kriz, COVID-19 krizi derken, ani bir hızla patlak veren Ukrayna savaşı, Avrupa'da kartların yeniden dağıtılması zorunluluğunu hızlandırdı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen "Avrupa'nın Geleceği Konferansı" kapanış töreninde yaptığı konuşmada, değişimin fitilini ateşledi.
Macron, Avrupa'da 1980'lerden bu yana tartışılan "çok vitesli Avrupa" ya da "AB Konfederasyonu" önerisini yeniden tartışmaya açtı. "Artık Avrupa mimarisi ve kurumları tümüyle değişmeli, Avrupa Siyasi Topluluğu kurulmalı" diyerek, "hem federatif, hem konfederatif" yapıya sahip, "Avrupa Birleşik Devletleri" diye tanımlanabilecek yeni bir Avrupa'yı işaret etti. Ancak reform yolu oldukça zorlu görünüyor, zira Macron'un önerisi karşısında ortak bir açıklama yapan 13 AB üyesi ülke, talebe karşı çıktı bile.
Avrupa kıtasının liderliğine oynayan Macron, Strasbourg'da, bir Avrupa Konfederasyonu fikrini canlandırmak için düğmeye bastı. Fransa Cumhurbaşkanı, 9 Mayıs Pazartesi günü Avrupa Parlamentosu'na, kıtayı bir "Avrupa siyasi topluluğu" etrafında yapılandırmayı önerdi. Macron, böylece otuz yıldan fazla bir süre önce Fransa eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın savunduğu "Avrupa Konfederasyonu" fikrini yeniden gündeme getirdi.
"Çok vitesli Avrupa" fikrinin isim babası, Avrupa Komisyonu'nun 1985-95 yılları arasında başkanlığını yürüten Fransız politikacı Jacques-Delors adına kurulan Delors Enstitüsü'nün başkanı ve aynı zamanda İtalyan Demokrat Partisi'nin de lideri olan Enrico Letta, Başbakan Mario Draghi'nin de desteğiyle geçtiğimiz haftalarda bu yönde açıklamalar yaptı. Mario Draghi de yeni kurulacak "Avrupa siyasi topluluğunun" Ukrayna, Moldova ve Gürcistan'ın ve aynı zamanda Rusya'nın, Ukrayna'ya yönelik saldırganlığından yoğun bir şekilde etkilenen, Batı Balkan ülkelerinin isteklerini karşılamayı mümkün kılabileceğini savunuyor. Macron'un aynı gün görüştüğü Almanya Başbakanı Olaf Scholz da AB'ye tam üyeliği engellemeyen bu fikri "çok ilginç" olarak nitelendirdi.
Institut du Bosphore Başkanı AB Uzmanı Bahadır Kaleağası "Macron'un fikri yeni bir fikir değil, ikincisi zaten AB'de, fiiliyatta oluşmuş, çok çemberli bir yapı var. Avrupa Konseyi, Euro bölgesi, Schengen, NATO zaten var. 21'inci yüzyılın bahislerini dikkate aldığımız zaman zaten başka seçenek de yok. Zorunlu bir gidiş yani" diyerek bunun artık Avrupa için kaçınılmaz bir değişim olduğunu vurguluyor:
"Bugünkü Avrupa 1950'lerde tasarlanmış. AB'nin ikinci kuşak kurucuları, 1980'lerde soğuk savaşın ardından yeni bir yapı oturtmak istedi ama başaramadı. Jacques Delors döneminde, AB Komisyonu'nun, Delors'un kabinesinde stratejik araştırmalar görevlisiydim. Maastrich Anlaşmaları'nın reformu için akademik destek veren ekipte yer almıştım. Mitterrand, Kohl gibi isimler o dönem 'Bir geniş Konfederesyon kuralım' dedi. O zaman Sovyetler Birliği daha dağılmadan Gorbaçov bile 'Avrupa evimiz' diyerek buna benzer bir yapıdan söz etti. Ama Margareth Thatcher bunu veto etti ve federatif Avrupa projesi başarılamadı."
Kaleağası, 80'li yılların sonunda Delors'un dediği "değişken geometri" yaratılamayınca, AB liderlerinin, her alanda gidilebildiği kadar ileri gitmeye başladığını belirterek "Euro Para birimi ayrı bir grup oldu, Schengen bir başka grup. Güvenlik için ayrı bir grup oluştu. Türkiye Gümrük Birliği'ne gitti. Anlaşmalarda, ‘Güçlendirilmiş işbirliği’ diye bir maddeyi koydular. Şimdi Macron, 21'inci yüzyılın hızlanan değişimleriyle bu işi düzenli bir şekilde yapmak istiyor. Scholz ve Draghi de destek veriyor. Gelin zaten bu çemberler var, daha iyi düzenleyelim diyor. Derinleşme yani daha federalleşme, genişleme yani konfederal biçim ve esneklik adlı 3 hedefi aynı anda yapalım diyor. Farklılaşmış entegrasyon da bu" diyor.
"Çok vitesli Avrupa" fikrini ilk ortaya atan Fransa'nın eski AB Komisyonu Başkanı Jacques Delors adına kurulan Jacques-Delors Enstitüsü müdürü Sebastien Maillard, Le Monde'a yaptığı değerlendirmede, "Belki de Emmanuel Macron bu çıkışı iç siyasi amaçlar için yaptı. La France Insoumise lideri Jean-Luc Melenchon'un 'AB anlaşmalarına itaatsizlik etme' çağrısı var. Macron buna karşılık, anlaşmaların revizyonunu önerdi" diye vurguluyor.
AB'li 13 ülke karşı çıktı
Ama Macron daha Strasbourg'u terketmeden, 13 AB üyesi ülke ortak açıklama yaparak, AB anlaşmalarının ve mimarisinin değişmesi önerisine, "düşünülmeyen ve erken açıklanan" bir öneri diyerek karşı çıktı. Bulgaristan, Hırvatistan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovenya ve İsveç'in imzaladığı ortak metinde, pandemi veya Ukrayna'da savaş karşısında AB'nin aldığı önlemleri örnek göstererek, "Çalışan bir Avrupamız var. Neden bunu değiştirelim" görüşü dile getirildi.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Salı günü, Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’la, Kiev'de düzenlediği basın toplantısında "Ukrayna'nın AB'ye katılımının Avrupa'da bir savaş ya da barış meselesi olduğunu vurgulamak isterim. Savaşın başlamasının nedenlerinden biri, Putin'in Avrupa'nın Ukrayna'ya ihtiyacı olmadığına ikna olmasıdır" diyerek hayal kırıklığını dile getirdi.
"Nitelikli çoğunluk" ve Konfederasyon ilişkisi
Macron, Avrupa Parlamentosu'nun talebi doğrultusunda, Avrupa Anlaşmaları'nın değiştirilmesi için "Konvansiyon çağrısı" yapacağını ve konuyu 24-25 Haziran'da yapılacak AB zirvesinde ele alacaklarını belirtti. Macron'un dile getirdiği ve AB'yi federasyona götüren en önemli değişiklik, ülkelerin egemenliğini ilgilendiren bütçe, finans, sağlık, uluslararası konular gibi alanlarda, bugüne kadar uygulanan "oy birliği" ile değil, "nitelikli çoğunlukla" karar verilmesi önerisi.
VOA Türkçe'nin, AB Anlaşmaları üzerinde yaptığı çalışmaya göre, AB direktifleri ve yönetmeliklerin yüzde 80'i, Lizbon Antlaşması'ndan (2007) bu yana getirilen yeni bir standartla, "olağan yasama prosedürü" olarak değerlendiriliyor ve "nitelikli çoğunlukla" kararlaştırılıyor. Yani, mevcut üyelerin yüzde 55'inin, diğer bir deyişle 27 üyeden 17'sinin oyunu alan kararlar, uygulamaya konuyor. Nitelikli çoğunluk, geleneksel olarak iç pazarın düzenlenmesiyle ilgili olan ve tarıma, ulaşıma ve ayrıca çevre veya dijital teknolojiye uzanan 85 alanı kapsıyor.
Oybirliğiyse, "özel yasama prosedürü" kapsamında ele alınıyor ve devletlerin egemenliğiyle doğrudan bağlantılı konular için kural olarak kabul ediliyor. AB hükümet ve devlet başkanlarının oluşturduğu AB Konseyi tarafından oybirliğiyle alınan dış politika, savunma, adalet, içişleri, vergilendirme, bütçe, sosyal politika, vatandaşlık veya 'yeni AB üyeliği' konuları, AB'nin aldığı kararların yüzde 20'sini oluşturuyor. Macron, nitelikli çoğunluğun genel kural olarak tüm kararlara yaygınlaştırılmasını öneriyor.
Bu konularda, devletlerin bağımsızlığını ilgilendiren alanlar bulunduğu için, üye devletler veto hakkını elinde tutmak istiyor. Ancak bu veto hakkının ortadan kaldırılması, yani nitelikli çoğunluğa geçilmesi, AB'yi "konfederasyonel" bir yapıya ulaştırıyor. Örneğin, uluslararası hukuk geleneksel olarak oybirliğine dayanır, çünkü istisnai durumlar dışında, devletlerin egemenliği birincildir; bu alanda bir ülkeye rıza göstermediği bir kararın dayatılması söz konusu değildir. Başlangıçtan itibaren, 1957 Roma Antlaşması, 1986 Avrupa Tek Senedi ve özellikle Maastricht (1992) ve Lizbon (2007) Anlaşmaları bu oylama biçimlerini belirleyen anlaşmalar.
Fransız Anayasa Konseyi eski Genel Sekreteri Jean-Eric Schoettl, Le Figaro gazetesine yaptığı değerlendirmede, "Nitelikli çoğunluk kuralı tamamen genelleştirilseydi, AB'nin doğası değişecekti. Böylece Federal bir Avrupa'ya geçeceğiz çünkü devletlere geriye bir şey kalmayacak. Ülkeleri bu tür hayati alanlarda, başkalarının yasalarını bu şekilde uygulamaya zorlayabileceğimize inanmak biraz fazla hayalcilik. Daha önce oybirliğinden, oy çokluğuna kaydırılan alanlar kabul edildi. Ancak orada uzun ve hassas tartışmalar sonunda, devletlerin veto hakkı olan konular belirlendi. Nitelikli çoğunluğa geçilmesi, ulusal egemenliğin uygulanması için gereken şartları sorgulayacaktır. Bu nedenle de büyük sıkıntı çıkacağını düşünüyorum. Eğer bunu geniş uygulamaya kalkarlarsa her şey bloke olur. Bu nedenle böyle devrim niteliğinde bir değişiklik için oldukça büyük bir cesaret gerekir" dedi.
Cevipof Araştırma Direktörü ve AB Uzmanı Olivier Costa da Express dergisine yaptığı açıklamada, "Oybirliğinin tamamen terkedilmesine de oybirliğiyle karar verilmeli. Nasıl olacak? Bu değişikliğin Avrupa anlaşmalarının kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesini gerektireceği kesin. Tamamen nitelikli çoğunluğa geçme riski, daha çelişkili bir Avrupa ile sonuçlanır. Ülkeler, kendilerine dayatılan bir karara karşı veto haklarını kullanmanın dolambaçlı yollarını bulacaklardır" diyor.
Avrupa Siyasi Topluluğu kimin için?
Macron'un getirdiği ikinci radikal öneri de "Avrupa Siyasi Topluluğu" ile daha geniş bir birlik oluşturulması. AB üyesi olmayan ancak üye olmak isteyen ülkeleri, genişleme sürecinin uzun prosedür ve zorluklarını yaşamadan, bir araya getirmeyi amaçlayan bir tür federasyon. Öneri, Ukrayna, Gürcistan ve Moldova gibi acil üye olmak isteyen ülkeler, 5 batı Balkan ülkesi, hatta AB'den ayrılan İngiltere, üye ülke statüsünde ve Gümrük Birliği Anlaşması’yla AB'ye bağlı Türkiye ve Birlik üyesi olmak istemeyen İzlanda, İsveç, Norveç gibi ülkelerin de bu topluluğa alınmasını içeriyor.
Macron'un önerisini manşetten veren Le Monde gazetesi, başyazısında bu önerinin tam üye olmak isteyen söz konusu ülkeleri "hayal kırıklığına uğratabileceğini ancak gerçekçi" olduğunu savundu. Fransız iç politikasından da tepkiler gecikmedi. Aşırı sağ parti Ulusal Bütünleşme (RN), "Macron'un Avrupa'yı federatif yapıya götürme gizli arzusunun, su yüzüne çıktığını" iddia etti.
Federasyon Avrupa'sını savunan Fransa eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın Elysee eski Genel Sekreteri ve sözcüsü, Chirac döneminin Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine, "Bu konu yeniden gündeme geldi. Uygulanması karmaşık ama stratejik açıdan harika bir fikir olmaya devam ediyor" dedi.
Jacques Delors Enstitüsü Özel Danışmanı Thierry Chopin da Liberation gazetesine, "Ülkelerinin AB üyeliği için gerekli standartlarla ilgili gecikmeleri göz önüne alındığında, Ukraynalılara evet demek kadar hayır demek de savunulamaz. Özellikle süreç on yıl, hatta on beş yıl sürebileceğinden... Ukrayna'nın karşı karşıya olduğu acil durum karşısında bu kadar uzak bir bakış açısı vermek düşünülemezdi. Bu öneriyle, aynı zamanda aday ülkeler arasında hayal kırıklıkları yaratan bu üyelik sürecinin ya hep ya hiç mantığından çıkılmasını da sağlıyor" diye konuştu.
VOA Türkçe'nin bilgi edindiği Elysee kaynaklarıysa öneriyi, "Temelde, oybirliği bir istisna haline geldi ve bugün sadece sosyal, mali ve dış politika konularında var. Bu bağlamda, aslında, euro'dan Schengen'e kadar zaten çok vitesli Avrupa konusunda var olan bir takım öncü uygulamalar söz konusu. Çok vitesli Avrupa'ya dair korkuları biliyoruz ancak AB'nin karar mekanizmalarını hızlandırmak, Avrupa'nın bir küresel güç olarak kendisini göstermesine de izin verecek" diye savunuyor. Elysee diplomatları, üstelik savaştan çıkan 45 milyon nüfuslu bir Ukrayna'nın, 10'larca yıl kriterleri yerine getirmek için çalışması gerektiğini belirtiyor ve "kriterler yumuşatılmadan Ukrayna'ya daha yakın bir tarih verilemeyeceğini" kaydediyor.
AB'yi oluşturan 6 farklı grup
AB'yi ve etrafındaki ülkelerin 6 bölgeye ayrılabileceğini belirten Bahadır Kaleağası, "AB içinde, 19 Eurozone ülkesi bir grup. 27'li AB bir grup. Norveç, İngiltere, İsviçre, İzlanda AB değerlerini paylaşan, ekonomik olarak da gelişmiş 4 ülke bir başka grup. Gümrük Birliği anlaşması olan, AB üyelik süreci devam eden Türkiye bir yerde. Aday ülke statüsündeki 5 batı Balkan ülkesi bir grup. Bir de son üyelik başvurusu yapan Ukrayna, Moldova ve Gürcistan var. Bunların Avrupa gücü etrafında birleşmesi söz konusu. Avrupa'da farklı statüler oluşursa, Türkiye de burada yerini alır. Türkiye tüm bu dünyanın dışında kalmamalı. Zaten zamanla, içeridekiler, dışarıdakiler ayrımı silikleşir, birlik içinde ilerlenir" diyerek, Türkiye'nin bütün bu süreci önceden görerek ciddi hazırlık yapması gerektiğini belirtiyor.
Çok çemberli Avrupa, hem federasyon, hem de konfederasyon Avrupası'nı kapsıyor. Kaleağası bunu, "Yapmak istedikleri mevcut AB'den bir içeriye doğru, bir de dışarı doğru daha güçlü bir çember oluşturmak" diye tanımlıyor ve eklliyor:
"Üye ülkelerden hazır olan AB'ye girer, Euro Bölgesi'nin yetkileri güçlenir. Pandemiyle, AB Komisyonu ilk kez borç aldı, aşı satın aldı biliyorsunuz. Bunu, Euro Bölgesi zaten fiili olarak yaptı. Federal olma yolunda zaten güçlendiler. Belki AB ordusu, ortak güvenlik politikası kurulabilir. Özetle, 'Ulusal yetkilerin, ulusların da içinde yer aldığı düzeneklerde kolektif yetki düzeyine çıkarılması ve kararların alınmasında oy birliği şartının mümkün olduğunca azalması' federalleşmeye gitmek anlamına geliyor. Evet, bu ülkelerin veto yetkileri azalacak. Ama bütün bunları aşan bir konu var. Dünyada yeni gelişen çelişkilerin, kimsenin tek başına yönetemeyeceği anlaşıldı. Pandemide mesela. Ukrayna savaşı öyle. Artık güçlü jeopolitik zeminler yaratmak şart"