Yunanistan'ın Akdeniz'deki en uç adalarından Meis (Kastelirozo) Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomi Bölgeleri (MEB alanları) ile ilgili anlaşmazlıkların odağında bulunuyor.
Fakat Kaş açıklarındaki bu yaklaşık 10 kilometre karelik kaya parçasının tarihinde bu anlaşmazlık sadece bir virgülden ibaret.
Adanın Akdeniz'deki stratejik öneme sahip konumu tarih boyunca çatışmaların odağında olmasına yol açmış. İşte adanın kısa tarihçesi.
Çatışmaların odağındaki 'Kırmızı Ada'
Türkçe'deki Meis adını Yunanca'daki 'Meğisti'den alan ada, kırmızı renkli kayalardan inşa edilmiş tarihi kalesi nedeniyle İtalyanlar tarafından 'Kırmızı Kale' yani 'Castelrosso' olarak anılıyor. Yunanistan da bu sebeple adaya 'Kastelorizo' diyor.
Antik Yunan'dan beri sayısız defa el değiştiren ada Roma ve Bizans İmparatorluklarının ardından İtalyanlar, Osmanlılar ve Katalanlar arasında paylaşılamamış. 1913'e kadar Osmanlı yönetimindeki Akdeniz adasında kontrolü I. Dünya Savaşı'nda Fransızlar ele geçiriyor. Fakat 1921'de İtalyanlar adanın dümenine yeniden otururken onların yerine de İkinci Dünya savaşı sırasında İngilizler geçiyor.
"Coğrafi anlamda Yunanistan'dan kopuk bir ada"
20. yüzyılın başında 15 binlik nüfusa sahip ada, tüm bu anlaşmazlıklar ve çatışmalar nedeni ile dünya savaşlarının sonunda sadece birkaç yüz kişiye barınak olmaya başlamış.
Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen Meis, 1947 Paris Anlaşması ile 12 adaların bir uzantısı olarak Yunanistan'a devredildi. Fransız Siyaset Bilimi profesörü Jean Marcou, La Croix'ya verdiği bir demeçte adanın Yunanistan ile bağlantısının ne kadar "az" olduğunun altını çiziyor. Ada sakinlerinin acil durumlarda ve gündelik ihtiyaçlarını gidermede Türkiye'ye gittiklerini belirten profesör, "Bu ada coğrafi anlamda Yunanistan'dan kopuk durumda" diyor.
1970'lerde ise Akdeniz'in suları ada için yeniden ısınmaya başlıyor. Akdeniz'de hidrokarbür yataklarının varlığının konuşulduğu bu yıllar aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan'ın bölgede hak iddia etmesine de sahne oluyor.
İki ülkenin de 1982'de hazırlanan Deniz Hukuku Konvansiyonu'na imza koymayı reddetmesinden dolayı kıta sahanlığı sorunu uluslararası bir mahkemeye taşınamıyor.