Çeviri-Analiz | Mepa News
Saldırıdan sonra İslami harekete gönül vermiş bir çok kimsenin içten içe duyduğu sevincin yanı sıra görmezden gelinmeyecek başka seslerde vardı: Bir grubun üyeleri askerler için yas tutarken eş zamanlı olarak ordunun komuta kademesinide eleştiriyorlardı.
14 Ekim Cuma sabahı, Mısır ordu sözcüsü Sina yarımadasındaki Bir El-Abd kontrol noktasında 12 askerin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısını duyurdu.Saldırının muazzamlığının yanısıra medyadaki tepkiler de dikkate değerdi. Saldırıdan sonra İslami harekete gönül vermiş bir çok kimsenin içten içe duyduğu sevincin yanı sıra görmezden gelinmeyecek başka seslerde vardı: Bir grubun üyeleri askerler için yas tutarken aynı anda ordunun komuta kademesinide eleştiriyorlardı.
Bu grubun düşüncesine göre Mısır ordusu asıl amacı olan ülke savunmasının dışında ne var ne yoksa meşgul hale getirildi ve bunun bir sonucu olarak çocukları Sina da teröristlerce öldürüldü.
Ordu ve millet ayrışıyor
Elbette bu eleştiri sahiplerinin sayısı hakkında kesin bir istatistiki bilgi yok, tıpkı onların acıları ve acılarının boyutunun objektif bir şekilde ölçümünün olmadığı gibi.
Lakin, ordu ile Mısır halkının büyük bir kısmı arasında bariz bir ayrılık olduğu gerçeği inkar edilemez. Bu halk arasında, hem ordudan nefret eden ve onları darbeci olarak gören İslamcı grup bulunmakta, hem de ordu generallerinin Mısır’ın en önemli kurumlarını ticari müesseselere çevirdiğini düşünen öfkeli bir sivil halk kesimi bulunmakta.
1952 devriminden beri ve uzun yıllardır ordu bir çok mısırlı için bir kahramandı. 1967 bozgunu ve Ordu’nun Sina yenilgisi sonrası sarsılan bu güven 1973 deki Yom Kippur Zaferi, bir çok insanın ülkenin “çadır direği” olarak tanımladığı ordunun imajını hızlı bir şekilde eski haline geri getirdi.
Herkesçe bilinen “Ordu millet el ele” sloganında ifade edildiği gibi, 2011 Ocak devrimi boyunca ordu ve halk arasında ki sıcak ilişki aşikardı. Mısırlı ailelerin tanklar ile hatıra fotoğrafı çektirme yarışına girdiklerini görmekte gayet sıradan bir şey olmuştu.
Hüsnü Mübarek’in istifasından ve “Kahrolsun cunta” slogonlarının duyulmaya başlamasından sonra devrimci gruplar ile asker arasında süren çatışma boyunca bile herkes hala devrimci hareketler ile askeri konsey arasındaki mücadelenin sadece politik bir anlaşmazlık olduğu konusunda ısrarcıydı. Hiç kimse orduyu bir kurum olarak görmüyordu. Aksine,bir çoğu coşkulu şekilde “ordu bizimdir, cunta defol” şeklinde slogon atıyor, dolayısıyla ortak aklı gösteriyor, çatışmaların zirveye ulaştığı zaman bile cuntacı askeri konsey ile ulusal bir kurum olan orduyu birbirinden ayırıyordu. Kısacası, mesele ordunun kendisiyle ilgili değil siyasi rolü ile alakalıydı.
Ordunun ticari faaliyetleri rahatsızlık oluşturdu
General Sisi üniforması içinde cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklamak için göründüğü ilk andan itibaren bir çok insan bunun General Sisi’nin kendi adının ordu ile birlikte anılması konusunda hevesli olduğu anlamına geldiğini düşünmeye başladı.
Zaman geçtikçe, ister halk güveninden dolayı olsun ister güvenlik meselesinden dolayı olsun, piyasalardaki ordunun yeri ve muhtelif girişimlerinin hisseleri önemli ölçüde arttı. Bu durum, ordunun ticari faaliyetlerini konu alan bir takım gazetelerin yayımlanması ile belirgin hale geldi. İlk başlarda çekinerek olsa da sonradan hızla herkesin muhabbet konusu haline geldi.
Resmi makamlar ve ordunun ekonomik kanadını doğrudan tehdit olarak gören işadamları arasındaki kriz hakkındaki raporlar sızmaya başlayınca, General Sisi, başbakanın kendilerine yatırımlarının kesinlikle herhangi bir risk taşımadığını söylediği önde gelen bir grup işadamı ile 2015 in Aralık ayının başlarında güven tazelemeye yönelik bir toplantı yapmak zorunda kaldı. Toplantıdan sonra iş adamlarının cevabı, gelişim sürecini ilerletmek adına hükümet yetkilileriyle çalışmaya istekli oldukları şeklinde oldu.
Sisi’nin iş adamlarıyla olan bu toplantısı, resmi makamlarla iş adamları arasında olan gerginliği ortadan kaldırmış veya azaltmış olsa bile, ordunun yatırımlarına değinen basındaki haber selinin önüne geçemedi ve boyutları hakkındaki sorular dahada arttı.
Bu süreç Mısır ordusunun kutsallığı fikrinin ortadan kalkmasının ilk adımı olarak kabul edilebilir. Mısır ordusunu sosyal medyada ki acımasız ve sert eleştirelere ek olarak ilk defa basında sorulara ve eleştirilere maruz kalmış bir kurum olarak görüyoruz.
Ordu artık 'alay konusu'
Zaman ilerledikçe ve ordu sivil konulara daha çok müdahil oldukça orduyu bir kurum olarak hedef alan hiciv kampanyaları sosyal medyadaki yerini aldı. Geçtiğimiz Aralık ta Mısır’ın şahit olduğu kampanya bu hiciv dalgası içerisindeki en sert etkiyi yapan kampanya olabilir.Kampanyaya konu olan şey Annelerin protesto yürüyüşü başlatmasına ve yolları kapatmasına neden olan çocuk sütü temini konusunda ortaya çıkan ciddi bir kriz. Sağlık bakanının silahlı kuvvetlerin 30 milyon süt kutusu satın aldığını,kutuların üzerine silahlı kuvvetler logosu ile damgaladığını ve onları kutusu 30 mısır lirasından satılmak üzere eczanelere gönderdiğini açıklaması herkesi şaşkına çevirdi. Çünkü bir çok kişinin söylediği gibi bir kutu süt piyasadan kaybolmadan önce 17 Mısır lirasından satılıyordu. Orduyu çocuk sütü kaçakcılığı yapıyor gibi gösteren bakanın açıklaması ciddi ölçüde orduyu utandırdı. Çok geçmeden, alaycı #asker_sütü etikedi trend oldu.
Ordu ilk defa, durumunu açıklayan ve vatandaşlara süt ithalatçısı şirketler tarafından ortaya atılan dedikodu ve iftiralara kulak asmaması gerektiğini belirttiği resmi bir açıklama yapacak kadar açık ve şok edici bir biçimde aşağılanmıştı.
Prestiji yeniden tesis
Sonrasında Sinadaki terörist eylemler ortaya çıktı. Bazıları ordunun küçük bir terörist grup karşısındaki başarısızlığını ordunun iç politikayla ilgilenmesine ve ekonomik faaliyetlerine bağladı. Bu görüşe sahip olanlara göre bu tür faaliyetler içinde olmak Mısır’ın en önemli güvenlik kurumu olan ordu için gereksiz ve dikkat dağıtıcı bir eylemdi.
Bu görüşün doğru olup olmadığı, ordunun gerçekten başarısız olup olmadığı veya kesin bir başarıya ulaşıp ulaşmadığı bir yana şu an yeni bir gerçeklikle karşı karşıyayız: Mısır’daki bir çok muhalif için artık ordu eleştirinin ötesine geçilemeyecek bir kurum değil. Gerçektende çok sayıda eleştiri ve alay konusu haline geldi. Yinede mısırlıların bi çoğunun orduyu ülkenin yeni bir Suriye’ye dönüşmesi önünde onları koruyacak en son kale olarak görüyor olmasıda inkar edilemez bir gerçek.
Şimdi soru şu: generallerin, ekonomik rollerinin genişlemesi ve cumhurbaşkanıyla siyasi ilişkileri sonrasında ordunun popülerliğinin azaldığının farkında olup olmadığı. Eğer bunun farkındalarsa,bir çoğu bu ülkenin istikrarını korumak için hayati önem taşıyan prestij ve sevinci yeniden tesis etme planı nedir? Şimdilik bir şey söylemek mümkün değil.
The Washington Institute'de Maged Atef imzasıyla yayımlanan bu analiz Mepa News okurları için tercüme edildi.