Mısır'da Sisi rejimi neden İsrail'i korumaya devam ediyor?

Ahmed Abdeen

Dünya Pazar günü İsrail'in Mısır sınırı yakınlarındaki Refah'ta Filistinlilere ait çadırlara düzenlediği hava saldırısının yarattığı katliamın görüntüleriyle sarsıldı.

Bu katliam, Gazze'deki sağlık sisteminin neredeyse çöktüğü, halkın ve yetkililerin "kardeş Mısır"a ambulanslarını göndermesi ve yaralıları hastanelerine nakletmesi için çağrıda bulunduğu bir dönemde gerçekleşti. Ancak bu çağrılar resmi bir sessizlikle karşılandı.

Bu olaydan saatler sonra, sınırda Mısır ve İsrail güçleri arasında çıkan ve iki Mısır askerinin ölümüyle sonuçlanan çatışma haberlerinin ardından Mısır sosyal medyasında bir öfke dalgası patlak verdi.

Kamuoyunun öfkesi, olaya verilen resmi yanıtla daha da arttı. İsrail medyasından bilgi yağarken, her zamanki gibi devlet kontrolü altında olan Mısır medyası resmi açıklamayı bekledi.

Nihayetinde Mısır ordu sözcüsü bir açıklama yaparak ordunun silahlı saldırı olayını soruşturduğunu belirtti ancak ölen ya da yaralananlarla ilgili herhangi bir detay vermedi.

İki kurban için düzenlenen cenaze törenlerinde de devlet ve kurumları kayıtsız kalmaya devam etti. Asker Abdullah Ramadan, görev başında öldürülenler için alışılageldiği üzere askeri bir cenaze töreniyle değil, köyünde düzenlenen halk töreniyle defnedildi.

İkinci kurban İbrahim İslam Abdülrezzak ise görmezden gelinmekle kalmadı, cenazesi sosyal medyada İsrail aleyhine sloganlar eşliğinde yayınlanmasına rağmen resmi kaynaklar tarafından ölümü inkar edildi.

Camp David stratejisi

Halkın yaygın öfkesine karşın Mısır'ın bu resmi kayıtsızlığı, İsrail'in 7 Ekim'de Gazze'ye yönelik saldırılarının başlamasından bu yana rejimin tutumuyla örtüşüyor.

Rejimin stratejisi, askeri, siyasi ve diplomatik alanlardaki tek stratejik çerçevesi olan 1978 yılında İsrail ile imzalanan Camp David Anlaşmaları etrafında dönmektedir. Bu strateji sürekli olarak rejime fayda sağlamış ve rejim de bunu sonuna kadar kullanmıştır.

Mısır Devlet Enformasyon Servisi Başkanı ve cumhurbaşkanlığının gayri resmi sözcüsü Diya Raşvan, bir Suudi televizyon kanalına telefonla verdiği mülakatta Tel Aviv ile ilişkileri "İsrail devletinin tarihindeki en büyük ödül" olarak tanımladı.

Bu, iki ülke arasındaki, en büyük Arap devletini Arap-İsrail çatışmasından uzaklaştıran ve giderek Mısır stratejisinde kutsal bir idol haline gelen anlaşmanın doğru bir tanımı olabilir.

Enver Sedat'ın başkanlığından bu yana Mısır rejimleri, Amerikan imparatorluğu için öneminin İsrail ile ilişkilerini sürdürmekten geçtiği fikrini içselleştirdi. Bu fikir, ilk günden beri bu anlaşmadan yararlanan ve yararlanmaya devam eden Sisi rejimi altında daha da derinleşti.

Amerika'nın desteği Mısır'a yaptığı yıllık 1.3 milyar dolarlık yardımın ötesine geçerek Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumlar ve Körfez ve Avrupa'daki müttefikleri aracılığıyla verdiği dolaylı desteği de kapsıyor. Bunun son örneği, Mısır rejiminin ekonomik çöküşünü önlemek için IMF'nin kurtarma paketi oldu.

İsrail de Mısır stratejisinden büyük fayda sağladı; sadece kilit bir Arap ülkesini çatışmadan uzaklaştırmakla kalmadı, aynı zamanda İsrail kamuoyuna Mısır rejiminin kendi iradesine boyun eğdiği imajını ihraç etti - Mısırlı askerlerin öldürülmesine karşı resmi kayıtsızlık ve İsrail'in boş tehditler olduğunu ortaya çıkardığı önceki Mısır uyarı ve tehditlerine rağmen Mısır'ın tüm Philadelphia ekseninin (Gazze sınırındaki koridora verilen isim) işgali konusundaki sessizliğinde görüldüğü gibi.

Batı'nın suç ortaklığı

Bu denklem, muhalif aday Ahmed Tantavi'nin destekçilerinin tutuklanmasının yanı sıra destekçilerinin destek vermesinin engellenmesi de dahil olmak üzere Mısır genelinde ciddi ve yaygın seçim ihlallerine rağmen Abdülfettah Sisi'nin mevcut cumhurbaşkanlığı dönemini kolaylaştırmada kilit bir faktör olmuş olabilir.

Bu ihlaller Batı'da, özellikle de ABD'de büyük ölçüde eleştirilmedi ve Refah sınır çatışmasının sabahında Tantavi'nin tutuklanması da dahil olmak üzere diğer birçok ihlal de görmezden gelindi.

Bu ilişkiyi sürdürmek için Kahire, İsrail ile direniş grupları arasındaki müzakerelerde arabuluculuk yapıyor ve savaşı her ne şekilde olursa olsun mümkün olduğunca çabuk bitirmeye çalışıyor. Kötüleşen koşulların Mısır üzerindeki baskıyı arttırmasından ya da özellikle Filistinlilerin Sina'ya yerleştirilmesi konusunda barış anlaşmasını etkilemesinden korkuluyor.

Bu da rejimin Filistin davasının savunucusu gibi görünmek için propaganda amacıyla kullandığı İsrail sınırındaki askeri gerilimi arttırabilir.

Öte yandan Sisi rejimi, eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in ABD ile kurduğu denklemi yeni parametrelerle tekrarlamaya çalışabilir. Mübarek uzun süre kendi yönetimine karşı tek alternatifin Müslüman Kardeşler olduğunu pazarladı.

Sisi'nin denklemi, rejiminin demokratik alternatifinin İsrail'e karşı düşmanca olacağını ve kendisini İsrail'e karşı savaşın bir parçası olarak gören bir halk iradesini temsil edeceğini öne sürüyor.

Rejimin İsrail'i bu iradeden korumasına rağmen bazı askerler ve küçük rütbeli subaylar zaman zaman İsrail güçlerine karşı saldırılar düzenliyor. Eğer bu rejim koruması olmasaydı neler olurdu?


Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.