1980’de Zimbabve bağımsızlığını yeni kazanmış bir devletti. Aynı yıl ülkede yapılan ilk seçimlerde beyaz azınlık görevden alınmış Robert Mugabe’nin başında bulunduğu siyasi oluşum seçimlerden zaferle çıkmıştı.
Yeni başbakan uzun yıllar ülkesinin bağımsızlığı için savaşmış, sömürgecilik ve apartheid rejimine karşı mücadele etmişti.
Bağımsızlık savaşı 10 yıl hapis yatmasına neden oldu. 1975’te hapisten çıkar çıkmaz beyaz azınlık yönetimine karşı mücadelesine kaldığı yerden devam etti.
Ülkedeki iç savaşa 1979’da son veren Lancaster sözleşmesini imzalayanlardan biri de Mugabe’ydi.
Eğitim ve tarımda reform
1980’den günümüze kadar yönetimde kalmayı başaran başkanın ilk on yıllık dönemdeki başarı grafiği memnun ediciydi. Yürürlüğe soktuğu tarım reformları ülkenin bugün bile bölgede tahıl ambarı olarak kabul edilmesini sağladı.
Eğitim alanındaki reformlar sayesinde bölgenin en yüksek okuma yazma oranına sahip ülkesi haline geldi.
Bugün bile okuma yazma bilen kişi sayısı Afrika’da referans gösterilen Güney Afrika Cumhuriyeti’nden daha fazla olmaya devam ediyor.
Tüm bu olumlu gelişmelerin yanında Mugabe muhalefete karşı sıkı tedbirler almakta gecikmedi. Bu liderleri kolonicilikle suçlayan başkan, aralarından bazılarına karşı işkence uyguladığını da kabul etti.
Beyazların topraklarına el koydu
2000 ise 4 bin beyazın elinde bulunan işlenebilir topraklara devlet el koydu. Topraklarından vazgeçmek istemeyen beyazlarla çıkan çatışmalar, ölümlere ve göçlere neden oldu.
Dünya bankasından mali yardım almak isteyen Mugabe, ekonomik tedbirler aldı. Beyaz çiftçilere verilen sübvansiyonları da kesince ülke ekonomisinin tepe taklak olmasını engelleyemedi.
Büyük bir fakirliğin içine dalan ülkede halkın yüzde 80’i yoksulluk sınırının altında yaşam savaşı vermeye başladı.
Tüm yaşananlara rağmen Mugabe Afrika’da, ülkesini sömügeci güçlerin elinden kurtaran bir kahraman olarak görülüyordu. Batı’daysa bir diktatör…
Kaynak: Euronews