Muhammed bin Selman Gazze konusunda neden başarısız oldu?

Madawi al-Rasheed

Geçmişte Suudi Arabistan'ın genel olarak Arap dünyasına, özel olarak da Körfez ülkelerine Filistin davasının barışçıl yollarla çözülmesi için öncülük etme umudu vardı. Ancak bu umutlar şimdi yok olmuş durumda.

İsrail'in son yedi ayda Gazze'de gerçekleştirdiği katliam sırasında Suudi Arabistan'ın Filistinlilere verdiği gönülsüz ve tereddütlü destek, Tel Aviv'in bırakın zengin ve dost Körfez komşularını, Washington'daki efendilerini bile dinlemediği bir savaşta artık gerçek bir hakem olmadığını gösteriyor.

İsrail'in Gazze'ye açtığı savaş, Suudilerin Filistin davasını himaye etmesini tamamen sona erdirdi. Tabii böyle bir himaye krallık için gerçekçi bir politika seçeneği olsaydı.

BAE ve Katar'ın İsrail ve Hamas ile yakın bağlantıları ve iletişim kanalları varken, Veliaht Prens Muhammed bin Selman yönetimindeki Suudi Arabistan'ın kafası önemli bir nedenden dolayı karışık: ABD'yi güvenlik hamisi olarak yakınında tutmaya odaklanan kendi ulusal çıkarları, Filistinlilerin onurlu bir yaşam ve işgalden kurtulma hakkı pahasına elde edilemez.

Veliaht Prens, Filistinlileri soğukta bırakırken İsrail'le normalleşmeyi Suudi ulusal güvenliği ile değiştiremez.

Gazze savaşı, Muhammed bin Selman'ın İsrail ile tam normalleşme karşılığında ABD'nin krallığın üzerine bir "Demir Kubbe" yerleştirmesi hayalini suya düşürdü. 2019'da Abqaiq ve Khurais'teki petrol tesislerine yapılan saldırıların ve Trump yönetiminin buna karşılık vermedeki başarısızlığının hatırası hala peşini bırakmıyor olmalı.

O zamandan beri ABD'nin ülkesiyle güçlü bir güvenlik anlaşması imzalaması için yaptığı baskılar başarısızlıkla sonuçlandı. Filistinlilerin katledilmeye devam etmesi sadece müzakereleri askıya almakla kalmadı, aynı zamanda Suudi Arabistan'ın normalleşme ihtimali konusunda kamuoyu önünde heyecanını ifade etmesini daha da zorlaştırdı.

Retorik ve propaganda

Suudi Arabistan'ın bırakın Filistinlilerin haklarının gözetildiği bir barış anlaşmasına nezaret etmeyi, Gazze'de ateşkesin sağlanmasında bile kayda değer bir rol oynamaması hiç de şaşırtıcı değil. Bugünkü liderlik, yurt dışında liderlik yaparak meşruiyet kazanmayı amaçlamıyor, bunun yerine iç işlerine odaklanıyor.

Muhammed bin Selman eski Arap dünyasına liderlik etme arayışından uzaklaştı çünkü kendi ülkesindeki liderliğinden endişe duyuyor. İsrail ile normalleşmenin çok yakın olduğunu, 7 Ekim'den birkaç hafta önce Fox News aracılığıyla izleyenlere garanti etti.

Yedi aydan fazla bir süre sonra veliaht prens, bir ankete göre Suudilerin yüzde 96'sının İsrail ile normalleşmeye karşı olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldi.

Bu nedenle resmi medya, Suudilerin İsrail'le ilişkileri normalleştirme konusunda kayıtsız davrandıkları ya da acele ettikleri yönündeki "söylentileri" bertaraf etmeye çalışıyor.

Riyad kısa süre önce ABD yönetimine "1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti tanınmadıkça, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları durdurulmadıkça ve İsrail işgal güçlerinin tüm unsurları Gazze Şeridi'nden çekilmedikçe İsrail ile diplomatik ilişki kurulmayacağını" yineledi.

Bu tür söylemleri tekrarlamak bir norm haline geldi ancak bunun Suudilerin ya da Filistinlilerin çoğunluğunu Riyad'ın Filistin davasına bağlılığı konusunda ikna edip etmediği şüpheli.

Başka bir açıdan bakıldığında, Suudilerin yardım çabaları da devletin siyasi başarısızlığını örtbas etmeye yönelik. Suudi Arabistan'ın Gazze için bağış toplama kampanyası Sahem, itibarını kurtarmak için umutsuz bir girişimde bulunarak 1,8 milyon bağışçıdan 180 milyon dolardan fazla bağış toplayarak elde ettiği başarıyı övdü. Web sitesinde bireysel iş adamları ve devlet petrol şirketi Aramco da dahil olmak üzere bağışçıların isimlerini listelemekten çekinmiyor.

Hurma, tıbbi malzeme ve gıda sepetleri gibi bağışlar da Sahem'in web sitesinde listeleniyor. Açıkça görülüyor ki, hayırseverlik kralın himayesi altında canlı bir propagandayla birlikte geliyor.

Siyasi angajman

Gazze'nin acil ve büyük bir insani yardıma ihtiyacı olduğuna şüphe yok. Ancak bu tür yardım çabaları övgüye değer olsa da, Suudi Arabistan'ın kendi yardım girişimlerine ilişkin propagandası, Filistinliler için kalıcı bir barış ve devlet kurma arayışında gerçek bir siyasi angajmanın yerini tutamaz.

Bu eşi benzeri görülmemiş felaket, soykırım ve katliam sırasında, acil insani yardım çabaları, yardımın kendisinin nihai amaç haline gelmesinden ziyade, Filistin halkının kendi temsiliyetini yeniden kurmasını sağlamaya - özellikle de siyasi, insani ve medeni haklarını işgalci bir güçten geri almaya - odaklanmalıdır.

En önemli Arap ve Müslüman ülkelerden biri bağış toplamak ve bu çabaların reklamını yapmakla meşgulken, İsrail'in 35.000'den fazla insanın ölümüne ve iki milyondan fazla insanın geçim kaynaklarının yok olmasına neden olan Gazze'deki yıkıcı saldırısını sürdürmesine izin verilemez.

Öyle görünüyor ki Suudi Arabistan, diğer devletlerin yanı sıra, sırf siyasi iktidarsızlığını ve bu savaştaki suç ortaklığını örtbas etmek için insani yardım yarışına girmiştir.

Suudi Arabistan Filistinlilerin siyasi haklarını gerçekten destekleme sorumluluğunu üstlenmek zorundadır çünkü kendi güvenliği ve ulusal çıkarları Filistinlilerin haysiyet ve bağımsızlığa sahip insanlar olarak tanındığı bir Arap dünyasında daha iyi bir karşılık bulacaktır. Suudi Arabistan'ın ulusal çıkarı, İsrail ile tüm barışı bozan ikili bir anlaşmada değil, Arap ortamında yatmaktadır.


Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.