Suriye'de muhalefetin önde gelen isimlerinden Suudi Arabistan asıllı vaiz Abdullah Muhaysini, Ürdünlü din adamı Ebu Muhammed el Makdisi'yi eleştirdi.
Geçtiğimiz günlerde Muhaysini sosyal medya üzerinden, Suudi Arabistanlı din adamı Abdulaziz Tarifi'nin bazı ifadelerini paylaşmış, Makdisi ise yine sosyal medya üzerinden bu ifadeleri eleştirmişti.
"Bu yazıyı, Makdisi'nin hocam Muhaddis Şeyh Abdulaziz Tarifi hakkında sarf ettiği cümleler üzerine kaleme aldım. Aynı zamanda bu adam hakkındaki uzun zaman önce yazmam gereken şahitliğimdir." ifadesiyle başladığı açıklamada Muhaysini, Makdisi'ye ilişkin sert ifadeler kullandı.
Muhaysini'nin açıklamalarında şu ifadeler yer aldı:
"Reddiye olarak yazmadım"
"Kendisinin zamanımızın en alimlerinden birisi olduğunu düşündüğüm hocam Muhaddis Allame Abdulaziz Tarifi'nin (Allah esaretini çözsün) Ak Parti ve Başkan Erdoğan hakkındaki görüşünü içeren bir fetvasını naklettim ve şahsımın da bu fetvayı benimsediğimi belirttim.
Sözü uzatmayacağım. Makdisi bu fetvayı reddederek karşı çıktı. Onun hakkında şaşırdığım durumlardan birisi de, yayınlanan grafiğin tasarımı hakkında uzunca konuşması oldu. Subhanallah! Bu nasıl bir düşünce biçimidir? Her halükarda bunda şaşıracak bir durum yok: Kendisini tam bir cüretle "Ben muvahhidlerin şeyhiyim!," diye adlandıran bir kimseden, bu tür şeyler de sadır olur.
Bu satırları ona reddiye olarak yazmadım. Ben aslında onu şeyh olarak da görmüyorum. Hatta Makdisi'yi Şeyh diye yüceltenlerin, Mücahidlerden ve diğer kesimlerden yükselişte olan nesli aldattıklarını düşünüyorum. Kuşkusuz avamdan olan acemi bir Mücahidin, (ilmi) internet sayfalarından araştıranla gerçek şeyh ve alimi birbirinden ayırması çok zordur. Özellikle Mücahidlerden bahseden ve onları destekleyen diğer alimler, Makdisi'nin konuştuklarının onda birini konuştuklarında hapislere atılmaktadır.
"Şeyh olarak görmüyorum"
Evet, ben onu şeyh olarak görmüyorum. bu adamın bilinen şeyhleri bulunmamaktadır. İslam aleminde hiçbir alim onu tezkiye etmemiştir. İlim talep ettiği bir rıhlesi ya da fetva münazaraları bilinmemektedir. Yaptığı şey, okuduğu kitaplardan bir şeyler toplamak, sonra da bu topladıklarını yayınlamak olmuştur. "Şeyhi kitabı (derleme) olanın, hataları doğrularından fazla olur." Allah seni korusun (okuyucu), bir düşün; Malik b. Enes şöyle der: "Yetmiş kişi bana 'fetvaya ehil olduğumu' söyleyene kadar fetva vermedim."
Alimler arasında Makdisi'nin 'fetva vermeye ehil olduğunu' söyleyen birisi bulabilir misin? Bilakis alimler arasında onun 'fetva vermeye ehil olmadığını' söyleyen yetmiş kişi bulursun! Sonra kalkmış "Ben tevhidin şeyhiyim" diyor, dilediği gibi alimleri alçaltıyor ve sefih durumuna düşürüyor! Evet! Onun hakkında "şeyh değildir" derken, ona saldırmıyor bilâkis durumunu niteliyorum. Bu adamın yalpalamalarını ve çelişkilerini izleyen bir kimse, bugün ilim sahasında yaşadığımız büyük karışıklığı fark eder. Örneğin; bir gün hocam Allame ed Dedu'ya övgüde bulundum. Hemen küplere bindi ve şeyh hakkında burada aktaramayacağım çirkin sözler sarf etti. Sonra da bunu tevhide olan gayreti (!) ile gerekçelendirdi.
Gerçekten ilginç! Buna mukabil olarak, aşırılığı ile tevhidi bölen ve Şam sahasını yıkan helak olmuş Daiş müftüsü Benali hakkında rahmet okur! Tevhide olan gayret hani? Yoksa ona göre tevhid "sulandırılmaktan" korunmalı; aşırılık ve Haricilik ise, sadece bir bakış açısından mı ibaret? Hatta onun mubarek Taliban hareketi ve diğer cemaatler hakkında da yanıltmalarda bulunup yayınladıkları açıklamalarını tenkit amaçlı takip ederken görürsün. Ürdünlü pilot Kesasibe hakkında konuşulan bir programa çağrıldığında ve bu pilot "şehid" olarak nitelendiğinde ise sessiz kalıp bir tepkide bulunmaz!
"Nerede durduğunu bilmiyor"
Bu kişi kendisi için ruhsatı caiz görürken, başkalarının imalarını dahi haram görmektedir! Evet, Şeyh Ahmed Yasin'i kötüleyen, Mücahidlerin önderi Şeyh Abdullah Azzam'ın "tekfircilerin şeyhi" diye nitelediği, Afganistan, Irak ve Şam sahalarının kendisinden eza gördüğü kimse, -bazı burunlar kızarsa da- şeyh ve muteber değildir. Şeyh Atiyyetullah onun hakkında şöyle der: "Sertliği ile tanınmaktadır ve tekfir meselelerinde aşırılıkla itham olunmaktadır." Allah'ın orada geçirdiğim sekiz sene ile bana ikramda bulunduğu Şam sahasında ise; bu adam Şam cihadına nice zararlar vermiştir. Hatta hiçbir mücahid grup ondan selamette olmamıştır.
Bazı genellemelerde bulunmaktadır ve bu genellemelerin gereği o gruplar tekfir edilmelidir. Sonra, gençler yalpalayıp ona müracaat edince, "ben bu gereği kast etmemiştim ki" der! Onun Daeş'ten arta kalan tozlardan ibaret olan Livau'l-Aksa'yı övmesinin dışında, hiçbir grubu tezkiye ettiğini bilmiyorum! Son olarak; Bu, bizden sonraki nesle bir tanıklıktır. Belki Allah bizi bu sahada seçinlerden kılar da sözlerimiz gelecek nesillere kalır. Bunu okuyup da ketmedenlere hakkımı helal etmiyorum: Bu adam şeyh değildir. Alim de değildir. Bilakis aşırıcı, tekfirci, yalpalayan ve nefsine aldanan birisidir.
Şunu söylemek isterim: Eğer Makdisi nerede durduğunu bilen biri olsaydı (bilerek ya da bilmeyerek) kendisinden kullanıldığını fark ederdi. Suriye'de, diğer yerlerde -kendi devleti Ürdün'de de- hiçbir korku hissetmeden dilediği gibi tekfiri yaymasına izin verilmektedir. Ancak tekfirden ziyade birleştirme ve ülfet işlerine yöneldiğinde ise hemen susması talep edilmektedir! Belki bunun en yakın örneği; sulh vesikasına imza attığında, hemen adını çekmesinin istenmesidir. Onlar, ondan bu rolü oynamasını istemektedirler. Zira tüm cihad sahalarında Daiş ve Bağoz tecrübelerinin tekrarlanmasının en hızlı aracı budur."
Söz konusu açıklamada kullanılan dil ve ifadeler, akademik literatüre orijinal haliyle kaynaklık edebilmesi için olduğu gibi aktarılmıştır. Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.