Nahda'sız bir demokrasiden muhalefetsiz bir diktatörlüğe

Mehdi Mebruk

Tunus’ta “darbe” destekçilerinin en büyük arzusu, Cumhurbaşkanı Kays Said’in “yüce milletini” -seçimlerde demokratik yollarla yenemedikleri- “Nahda” hareketinden kurtarmasıydı. Bunun için Nahda muhalifleri şehrin elit mahallelerinde yüzlerce araba ile caddelerinde tur artarak protesto gerçekleştirdi. Muhaliflere göre en fazla yapmaları gereken şey, on yıl içinde Nahda’nın oy rezervlerinin üçte ikisini kaybedecek şekilde zayıflamasını sağlamaktı. Ki böylelikle Faslıların 10 yıldır iktidarda olan İslami yönelimli Adalet ve Kalkınma Partisine yaptıkları gibi Nahda’yı seçimle iktidardan uzaklaştırabilirlerdi.

Öyle ki bu partinin de oyları yüzde 30’lara kadar gerilemişti. Fakat Tunus’ta genelde (istisnalar dışında) demokratik olmayan bir sol muhalefet olduğu için durum biraz farklıydı. Yaşanan anlaşmazlıklar, yapılan birçok düzenlemenin gölgesinde kaldı ve yine siyasi farklılıkların çözümü, ulusal mutabakat adına ve bu on yıllık geçiş döneminde ardarda gelen krizlerde boğulmamak için “geminin çatısının” onarılması için ertelendi.

Herkes bir kayıp durumunda güç dengelerinin değişmesine güvenerek parlamentoda ve belediye meclislerinde az ya da çok koltuk kazanabilmek için beş defadan fazla seçime gitti. Muhalefet, rakiplerinin devrilip işlerinin kendi lehine döneceği ve yönetimin doğrudan onlara geçeceği umuduyla ülkenin birçok hayati tesislerinin bozdu ve çökertti. Fakat emellerine ulaşamadılar ve yöneticiler “radikal sol muhalefetin” katılımı olmaksızın yerlerinde kalmaya devam ettiler. Nahda ve müttefikleri (Nida Tunus Partisi vb.) devletin çarklarını elinde tutmaya devam etti ta ki darbe girişimine kadar. Sol muhalefet bu on yılda sadece husumetler uydurmakla ve hatalarla meşgul oldu.  Bununla beraber sol gerilemeye devam etti ve Said’in feshettiği parlamentoda sadece bir milletvekili çıkarabildi.

Darbe gerçekleştiğinde muhalefet, ilk andan itibaren darbeyi desteklemekte tereddüt etmedi ve daha sonrasında darbecileri -en çok istedikleri şeyi- Nahda’yı dağıtıp yöneticilerini tutuklamadıkları için suçladı. Nahda’dan kurtulmak için demokrasinin bazı gereklerinden vazgeçmeye hazırdılar ve -onlara göre- Nahda olmadan da demokrasi mümkündü. Medyanın Nahda’nın yapmış olabileceği hataları abartması ve siyasi partiler kanunda yapılacak ufak değişiklikler Tunus demokrasinin siyasal İslam’dan kurtulması için yeterliydi. Ve bu tez, muhalefetin Kays Said isterse onla bunun gibi projelerde ortak hareket etmeyi kabul edebileceği bir ülkede meşruiyet bulabilirdi. Ve böylelikle muhalefet Kays Said’in otoriter popülizme dayalı projesinin nesnel ve öznel bir müttefiki oldu. Ve aynı şekilde Kays’ın Nahda’dan kurtulmayı hedefleyen planlarının bazı bileşenlerine ortak olmaya da gayet istekliydi.

Olası senaryolar

Hareketin yasal olarak feshedilmesi, hareketi hukuksal olarak ve güvenlik anlamında yıpranmaya sürüklemek, medyada itibarsızlaştırmak vb. Fakat yasal olarak fesih seçeneği ertelenmeli gibi duruyordu. Bundan dolayı cumhurbaşkanı destekçilerinin çoğu, ister “halk seferberliğinden olsun -sayıları fark etmeksizin- isterse de cumhurbaşkanını destekleyen sol partiler olsun hepsi, tereddütlerden ve titreyen ellerden ötürü Kays’ı kınıyordu. Ve bazılarının cumhurbaşkanını alkışlayarak “Vur sayın cumhurbaşkanı!” dediğini duyduk. Solun bir kısmı, bazı medya organlarını ve önde gelen siteleri birçok slogan eşliğinde ele geçirdi: “Uzmanlar cumhurbaşkanına Nahda ile mücadelede hedeflerini geçekleştiremeyen icraatlerle yetinmemesini ve hareketi siyasi olarak ortadan kaldıracak kesin ve ezici bir zafer kazanmasını tavsiye ediyor.”

İç ve dış birçok sebep sonrasında yaşanan gelişmeler, Kays’ın hedeflerini bazı mekanizmaları yeniden düzenlemeye yöneltti: Tüm gücü yeniden ele geçirmek, mutlak otoritesini genişletmek ve demokratik geçiş tecrübesinin biriktirdiği bütün fikirleri, ilkeleri ve kurumları dağıtmak. Yaklaşık sekiz ay sonra cumhurbaşkanı Kays bu birikimin inşa ettiği, Parlamento, Yüksek Yargı Konseyi, Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu, Bağımsız Yüksek Seçim Komisyon’u gibi birçok kurumu feshetti ve yakında partiler, dernekleri vb. de feshedebilir.

Bazı partilerin konumundaki basit değişikliklere rağmen çoğu siyasi parti Kays’ın her gün uyguladığı, demokratik deneyimin inşa ettiği kurumları ortadan kaldıran bu ilerleyişten memnun görünüyorlar. Ve şüphesiz her ne kadar asgari düzeyde şeffaflık ve dürüstlük standartlarından yoksun olsalar da önümüzdeki ilk seçim için acele edeceklerdir. Anayasanın bu popülist ilerlemeyi durduracak olan 70.maddesi ise parlamento döneminde seçim yasalarında bir değişiklik yapılmamasına işaret ediyor. Ama Said’in destekçileri, özellikle fırsatçı sol muhalefet, Nahda hareketinin siyaset sahnesinden tamamen silinmesi için demokrasiyi feda etmeye hazırlar. Said’in ise yolunu açmaları için bu insanlara ihtiyacı vardır.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nun feshedilerek yerine bir başkasının kurulması ve bu komisyonun üyelerinin -öyle ya da böyle- dokunulmazlık ile atanması, bütün bunlar Bin Ali’nin gerçekleştiremediği diktatörlüğü kurmaktır. Ve durum Nahda’sız bir demokrasiden partisiz bir diktatörlüğe dönüşmektedir.

Kays Said, boş gibi görünen bir yola girmiştir fakat bu yol uzun süre ilerleyemeyeceği sarp yokuşlara ve dar geçitlere çıkmaktadır.


Arabi el Cedid için kaleme alınan bu görüş yazısı Zehra Çamdalı tarafından Mepa News için tercüme edilmiştir. Yazıdaki ifadeler Mepa News'in editöryel görüşünü yansıtmayabilir.