Tahran meselenin sonuçlandığını ilan ettiğinde İran füzeleri ve insansız hava araçları İsrail hava sahasına yaklaşmamıştı bile. İsrail'in 1 Nisan'da Şam'daki İran konsolosluk binasını bombalamasına İran'ın misillemesi, sembolizm açısından ağır, yıkım açısından hafif olacak şekilde kurgulanmıştı. Amaç intikam değil, İran'ın caydırıcılığını yeniden tesis etmek ve daha geniş çaplı bir savaştan kaçınmaktı. Ancak koreografi büyük bir kusurdan muzdaripti: İran'la daha kapsamlı bir savaş tam da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun yirmi yılı aşkın süredir peşinde olduğu şeydi.
İsrail ve Hamas arasındaki savaşın başlarında Biden yönetimi İsrail'in savaşı Lübnan'a doğru genişleteceğinden endişe ediyordu. Wall Street Journal'a göre ABD Başkanı Joe Biden, Netanyahu'yu Lübnan'da Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı planını rafa kaldırmaya ikna etmeyi başardı. Ancak ne Biden ne de Washington müesses nizamı Netanyahu'nun 1990'ların sonundan bu yana ABD'yi İran'la savaşa sürüklemeye çalıştığını tam olarak idrak edemedi.
Netanyahu'nun Hamas'la devam eden savaşı uzatmakta çıkarı var çünkü bu savaş bittiği anda siyasi kariyeri de sona erecek ve yolsuzluk davası devam ederse yakında hapis cezasına çarptırılabilir. Aynı şekilde aşırılık yanlısı İsrailli lider, İsrail'in en büyük stratejik tehdidi olarak gördüğü İran'la başa çıkmak için çatışmayı genişletme arzusunu da uzun süredir taşıyor.
İran'la ABD'yi de içine alan bir askeri çatışma İsrail'in birkaç hedefine ulaşmasını sağlayacaktır. İran'ın nükleer programının yanı sıra konvansiyonel ordusunu da geriletecek ve böylece İsrail için daha elverişli bir bölgesel denge kurarken, İsraillilerin Washington'un İsrail'i terk etmesiyle eşdeğer gördüğü bir ABD-İran yakınlaşmasını da engelleyecektir. İran'ın zayıflaması, Hizbullah'tan Iraklı milislere ve Yemen'deki Husilere kadar İran'ın silah ve mali yardımlarına bağımlı olan bölgesel ortaklarını da zayıflatacaktır.
Ancak daha geniş çaplı bir savaş ABD'nin stratejik hedeflerini ilerletmez ve aktif olarak başka bir Orta Doğu çatışmasına girmek seçim yılında Biden'a ciddi zarar verebilir. O halde asıl soru, Washington'un İran'a ait insansız hava araçları ve füzelerin düşürülmesinde İsrail'e yardım ederek elde ettiği kozu daha fazla tırmanmayı önlemek için kullanıp kullanmayacağıdır.
Amerikan başkanları Netanyahu'nun İran'la silahlı çatışmaya girme hevesini büyük ölçüde benimsemedi. George W. Bush, Barack Obama ve hatta Donald Trump, İran'ın nükleer programının askeri olarak geri döndürülemez bir şekilde yok edilemeyeceğini ve Orta Doğu'da yeni bir savaşın bölgeyi istikrarsızlaştıracağı ve Irak ve Afganistan'da ABD'nin altını oyacağı için ABD çıkarlarına hizmet etmeyeceğini kabul ettikleri için İsrail'e karşı geri adım attılar. Dahası, ABD'nin Orta Doğu'ya yönelik askeri taahhüdünün derinleşmesi, kaynakları daha acil bir stratejik mesele olarak gördükleri Çin'in yükselişinden uzaklaştıracaktı.
Bush İran konusunda kamuoyu önünde çok şahin bir tutum benimsemiş olsa da özel hayatında çok daha iyimserdi. Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert Mayıs 2008'de İran'ın nükleer tesislerine yapılacak bir saldırı için ABD'den destek istediğinde Bush bunu reddetti ve başkanlığının geri kalanında da tutumunun değişmeyeceğini açıkça belirtti. Bush ayrıca İsrail'e İran'ın nükleer tesislerini vurmak için ihtiyaç duyduğu sığınak delici bombaları vermeyi de reddetti.
Obama bunu bir adım daha ileri götürdü ve ABD'nin İsrail'e İran'a saldırması için yeşil ışık yakmadığını açıkça ifade etti. Ancak daha da önemlisi, Netanyahu askeri harekata geçmesi için Obama üzerindeki baskıyı arttırdıkça, Obama da İran ile diplomasiyi iki katına çıkararak karşılık verdi.
Netanyahu, İran'ın gelişen nükleer programı konusunda alarm zillerini çalarak Obama'nın "tenekeyi yolda tekmeleme" seçeneğini ortadan kaldırmayı ve Washington'u İran'ı askeri olarak vurmaya zorlamayı umuyordu. Ancak davranışı tam tersi bir etki yarattı. Obama'yı bir savaş başlatmak yerine İran'la dönüştürücü bir diplomasiye şans vermeye zorladı. Netanyahu Obama'yı köşeye sıkıştırmasaydı, büyük ihtimalle İran'ın nükleer baş ağrısını halefine bırakacaktı.
ABD'nin İran konusunda bugüne kadarki en şahin çizgisini izleyen ve kendi kişisel çıkarlarına hizmet ettiğini düşündüğünde Tahran'la sorunları tırmandırmaktan çekinmeyen -ve Netanyahu'nun İran nükleer anlaşmasından vazgeçme baskısına boyun eğen- Trump bile İsrail başbakanı adına İran'la savaşa girmekten geri durmadı. Axios'a konuşan eski bir üst düzey Trump yönetimi yetkilisine göre Trump, Netanyahu'nun "son Amerikan askerine kadar İran'la savaşmaya istekli" olduğunu düşünüyordu.
Ancak ABD başkanlarının Netanyahu'nun ABD'yi İran'la savaşa sürüklemesine izin vermeyi uzun süredir reddetmesi artık sona erebilir. Biden'ın son birkaç ayda İsrail'e verdiği destek, genellikle ABD'nin İsrail'e yönelik uzun süredir devam eden politikasının bir devamı olarak tanımlanıyor. Gerçekte ise bu, gelenekten bir kopuştur.
Çünkü Biden, Ronald Reagan, George H.W. Bush ve Obama gibi ABD başkanlarının sık sık yaptığı gibi İsrail'e itidal göstermesi için baskı yapmayı reddetti. Bu aynı zamanda İsrail'in ABD'yi İran'la savaşa sürükleme girişimlerini kesin bir dille reddeden önceki tutumundan da bir kopuştur.
Biden, Netanyahu'ya diğer ABD başkanlarından daha fazla hürmet göstermekle kalmadı -Baba Bush'un Dışişleri Bakanı James Baker, Netanyahu'nun Dışişleri Bakanlığı'na girmesini bile yasaklamıştı- aynı zamanda iki tezat hedefe kendini adadı: Bölgesel bir savaşı önlerken, savaş durumunda İsrail başlatsa bile İsrail'e kesin destek vereceğini ilan etti.
İsrail, İran'ın Suriye'deki büyükelçilik yerleşkesine saldırarak ülkenin en üst düzey askeri yetkililerinden biri olan Muhammed Rıza Zahidi'yi öldürdü ve bu Tahran tarafından İran topraklarına bir saldırı ve bir savaş eylemi olarak değerlendirildi. İran'ın İsrail'e misilleme yapmasının ardından -ABD ordusunun İngiliz, Fransız ve Ürdünlülerle birlikte İsrail'in İran'ın hava tehditlerine karşı savunmasına yardım ettiği sırada- Biden, ABD'nin İsrail'in İran'a karşı saldırgan askeri harekatına katılmayacağını ya da desteklemeyeceğini ancak İsrail'in tekrar saldırıya uğraması halinde savunma desteği sağlayacağını açıkladı. Ancak saldırı ya da savunma desteği arasındaki ayrım, bir savaş patlak verdiği anda anlamsız hale gelir.
Biden'ın mantığı Netanyahu'yu İran'a saldırmaya teşvik etti. ABD'nin saldırıya katılmayacağını, ancak İran'ın İsrail'in saldırısına karşılık verdiği anda savaşın içine çekileceğini biliyor. Her iki durumda da Washington, Orta Doğu'da ABD'nin çıkarlarına hizmet etmeyen, ABD'yi bölgeden çıkarmak yerine daha da içine çekecek ve muhtemelen İran'ın nükleer programını silahlandırmasıyla sonuçlanacak bir savaşın içine çekilecektir.
Biden gerçekten savaşın önlenmesine öncelik vermek istiyorsa, çok daha güçlü ve net kırmızı çizgiler belirlemesi gerekecektir. Biden, ABD'nin her iki tarafın da gerilimi tırmandırmasına müsamaha göstermeyeceğini açıkça ifade etmelidir. İsrail'e bundan böyle ABD askeri yardımının koşulsuz olamayacağının sinyalini vermelidir. Birinci Körfez Savaşı sırasında İsrail'e IFF kodlarını (düşman ve dost uçakları ayırt etmek için "dost veya düşman" tanımlaması) vermeyi reddeden ve böylece İsrail'in Irak'a saldırmasını ve Bush'un Saddam karşıtı koalisyonunu dağıtmasını engelleyen Baba Bush'un oyun kitabından bir sayfa almalıdır.
Savaşın önlenmesine öncelik veren Biden'ın, savaş ilk etapta patlak vermeyeceği için demir gibi sağlam savunma vaadini hayata geçirmesine de gerek kalmayacak.
Siyasi kariyerinin sonunda kendisini bekleyen hapis cezasından kaçınmak için savaşı uzatmak ve genişletmek isteyen Netanyahu, geçtiğimiz yedi ay içinde Biden'dan gelen yumuşak ve özel geri itmeleri sürekli olarak göz ardı etti ve şimdiye kadar meydan okumasının hiçbir sonucuyla karşılaşmadığı için bunu tekrar yapabilir.
Bu, Biden'ın İsrail'e yönelik kucaklayıcı yaklaşımının kaçınılmaz başarısızlığı ve önceki ABD başkanlarının İsrail'e yönelik tutumundan kopuşudur. Ancak Biden'ın ilk kucaklaşmasının bedelini 33.000'den fazla Filistinli ödemişken, Amerikan halkı -ve ABD askerleri- Biden'ın ikinci kucaklaşmasının bedelini ödeyebilir zira Netanyahu, bundan önceki üç yönetimin reddettiği savaşı nihayet başlatabilir.
Foreign Policy için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöyel politikasını yansıtmayabilir.