Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ülkede reform politikaları ve sekülerleşme sürecinin öncüsü olarak anılıyor.
Bu kapsamda ülkede sekülerleşme hız kazanırken, İslami kesimlerin tepkisini çeken eylemlerde bulunuluyor. Bin Selman'ın gücü ele geçirmesinden bu yana çok sayıda İslam alimi ve davetçi de hapsedilmiş durumda.
Mepa News, Suudi Arabistan'daki reform sürecine dair araştırmalar yürüten "Saudi Arabia's Reality" ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Normalde muhafazakâr ve dindar bir ülke olan Suudi Arabistan'da son yıllarda gayri İslam uygulamalarda ciddi bir artış var. Bu uzun vadeli bir mesele mi yoksa Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile mi başladı?
Suudi Arabistan'da gayri İslam uygulamalara yönelim son yıllarda, özellikle de Muhammed bin Selman'ın öne çıktığı 2015 yılından sonra başladı. Son yıllara kadar Krallık, İslam âlimleri ve liderleriyle uzun süredir devam eden bir ittifaka dayanan son derece muhafazakâr politikalar izliyordu. Bu ittifak, Suudi Arabistan'ın sosyal ve dini politikalarında geleneksel İslami bir yaklaşım izlemesini sağladı ve Emri bi'l Maruf ve Nehyi Ani'l Münker Heyeti gibi kurumlar toplum genelinde dini ve sosyal değerleri tatbik etmek için önemli bir yetkiye sahipti.
Muhammed bin Selman'ın liderliğinin başlaması ve 2017 yılında Veliaht Prens olarak atanmasıyla birlikte krallık, dini kurumların rolünde belirgin bir azalma da dahil olmak üzere benzeri görülmemiş dönüşümler yaşamaya başladı. Bu değişimlerin başlangıcında Genel Eğlence Kurumu (Heyetu't Terfiyye) güçlendirilmesi söz konusu oldu. Söz konusu kurum o zamandan bu yana müzik konserleri ve sanat performansları gibi büyük eğlence etkinliklerinin sorumluluğunu üstlendi. Bunlar krallığın geleneksel İslami kimliğiyle keskin bir tezat oluşturan faaliyetler. Bu dönüşümler aynı zamanda turizm ve eğlenceye odaklanmayı da içeriyor ve bu politikaların uzun zamandır devletin kimliğinin temel taşı olarak görülen dini değerlere bir tehdit oluşturabileceği endişesine yol açıyor.
Örneğin, Suudi Arabistan kısa bir süre önce Hristiyanlar için Tebük'teki Lavz Dağı'na dini turlar düzenlenmesine izin verdi. Bu Muhammed bin Selman liderliğinde yeni bir yöne doğru savruluşa işaret ediyor. Lavz Dağı, İncil'deki Sina Dağı olduğu düşünüldüğü için Hristiyan inançlarında önemli bir yere sahip ve Suudi Arabistan'ın resmi desteğiyle Hristiyan ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Bu turların organizatörü Joel Richardson, Kuran'ı "Hitler'in Yahudilere karşı kitabından daha saldırgan" olarak tanımlayarak tartışmalı açıklamalarda bulunan bir isim. Richardson ayrıca Mekke'nin statüsünü de küçümseyerek diğer dini mekanlardan daha az önemli olduğunu savunuyor. Bu açıklamalarına rağmen Richardson Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaretlerde ya da Lavz Dağı'na düzenlediği gezilerde herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmıyor, aksine kendisine resmi kolaylıklar sağlanıyor. Bu uygulamalar, Suudi yetkililerin, pek çok kişinin Krallığın İslami kimliğine hakaret olarak gördüğü bu tür açıklamalara karşı tutumu hakkında soru işaretlerine yol açıyor.
Muhammed bin Selman'ın iktidara gelmesinden bu yana Krallığın sosyal dokusunda ne gibi değişiklikler (konserler, sinemalar, haremlik-selamlık ayrımının kaldırılması vb.) oldu? Bunu detaylı bir şekilde anlatabilir misiniz?
Veliaht Prens Muhammed bin Selman iktidara geldiğinden beri Suudi Arabistan önemli ve eşi benzeri görülmemiş sosyal değişimlere tanık oldu. Suudi Arabistan geleneksel olarak birçok açıdan muhafazakâr bir ülke olmasına rağmen, bu değişimler Suudi toplumunun kimliğini etkileyen derin sonuçlara yol açtı. Muhammed bin Selman'ın en dikkat çekici icraatlarından biri Genel Eğlence Kurumu'nu kurması oldu. Açıklanan görevi eğlence etkinliklerini idare etmek olsa da, uygulamada eğlencenin çok ötesinde girişimlerde bulunarak Krallıkta Batı tarzı faaliyet ve etkinlikleri hayata geçirdi.
Bu gelişme Suudi toplumunu muhafazakar köklerinden, değerlerinden ve sosyal geleneklerinden koparma çabasını yansıtıyor. Eğlence Kurumu'nun başlıca girişimleri arasında konserler tertiplemek, kamusal alanlarda erkek ve kadınların birlikte bulunmasını teşvik etmek, kısıtlama olmaksızın film gösteren sinemalar açmak ve Kamu Yatırım Fonu'na bağlı bir şirket olan MDLBEAST'in sahibi olduğu "Beast House" gibi gece kulüpleri açmak yer alıyor.
Bunlara ek olarak, Muhammed bin Selman'ın liderliği altında dini kurumların etkisinde gözle görülür bir azalma ve Eğlence Kurumu'nun rolünde bir genişleme yaşandı. Bu da kuruluşundan bu yana devletin temelini oluşturan sosyal ve dini değerlerin akıbeti hakkında soru işaretlerine sebep oldu. Pek çok Suudi Arabistanlı bu değişiklikleri toplumlarının kültürel ve dini kimliğine yönelik bir tehdit olarak algılıyor. Bir zamanlar Krallığın merkezinde yer alan değerler pahasına turist çekmeye ve eğlenceyi teşvik etmeye odaklanıldığını düşünüyor.
Medine'de sinemaların açıldığına dair bazı haberlere ve buna benzer başka uygulamalara tanık olduk. Bu tür uygulamalar Cidde ve Riyad gibi şehirlerle mi sınırlı yoksa gerçekten Medine ve Mekke'de de yaşanıyor mu?
Değişimler başlangıçta, nüfus yoğunluğu daha yüksek olan ve eğlence ve ekonomi sektörlerindeki konumları nedeniyle Riyad ve Cidde gibi büyük şehirlere odaklandı. Ancak bu dönüşümler sadece bu şehirlerle sınırlı kalmadı. Bunların etkileri güçlü resmi destekle Mekke, Medine ve Krallık genelindeki diğer bölgelere de yayıldı.
Örneğin Mekke'de kısa süre önce en büyük sinema salonu açıldı. Mekke'nin manevi mukaddesatının koruması ve eğlence faaliyetlerinden uzak kalması gerektiğine inanan pek çok vatandaş ve gözlemciyi şaşırtan bir hamle bu. Medine'de de mukaddes mekânların yakınında canlı müzik ve performanslar sunan işletmeler de açılarak benzer değişimler yaşanıyor. Bu şehirlerde eğlence faaliyetlerinin yaygınlaşması, bu değişikliklerin Krallığın dini kimliğini nasıl etkileyeceği konusunda soru işaretlerine sebep oluyor.
Ülke çapındaki müzik turları, ulaşım kolaylığı, ücretsiz seyahat hizmetleri ve bu etkinlikler için birçok alanın dahil edilmesi olmak üzere gerçekten de önemli devlet desteği alıyor.
Şu anda Gazze'de bir yılı aşkın süredir devam eden bir soykırım var. Ancak Suudi Arabistan'da herhangi bir protesto ya da Suudi hükümetinin Gazze'de akan kanı durdurmak için ciddi bir girişimini görmüyoruz. Aksine, festivaller ve diğer türden kutlamalar var. Bunun sebebi nedir?
Gazze'de devam eden olaylarla ilgili protestoların olmaması ve Suudi Arabistan'da festival ve eğlence faaliyetlerinin devam etmesi, kamuoyunun dikkatini Filistin davası gibi önemli bölgesel meselelerden başka yöne çekmeyi amaçlayan bir politikayı yansıtıyor. Suudi yetkililer daha önce Filistin'e destek veren ya da Filistinlilerin haklarını savunan din alimlerini ve vaizleri yaygın bir şekilde tutukladı. Bu baskılar muhalif sesleri susturdu ve İslami toplum meselelerine ilişkin kamusal söylemi boğdu. Aynı zamanda hükümet, bölgesel veya dini meselelerle ilgisi olmayan eğlence etkinliklerine ev sahipliği yapmaya devam ederek krallığın İslami kimliğini güçlendirmekten uzaklaştığını gösteriyor.
Suudi Arabistan İslam dünyasının önde gelen ülkelerinden biri olarak görülüyor. Ancak Filistin meselesine karşı genel olarak duyarsız. Sizce Muhammed bin Selman ya da Suudi rejimi Filistin meselesini önemsiyor mu?
Muhammed bin Selman yönetimindeki Suudi rejiminin Filistin davasından uzaklaşmaya başladığı aşikâr. Suudi Arabistan bir zamanlar Filistin'in en önde gelen destekçilerinden biriyken, "İsrail" ile ilişkiler ve normalleşme eğilimi resmi bir ton kazandı. Son yıllarda, Filistinlilerin kaygıları pahasına "İsrail" ile bağlar kurma girişimleri birçok Suudiyi ve Arap'ı kızdırdı. Medyada yer alan çok sayıda haber, ekonomik ve diplomatik etkileşimlere odaklanan bu normalleşme çabalarını vurgulayarak siyasi önceliklerdeki değişimin altını çiziyor.
Suudi rejimi Filistin'in önde gelen birçok şahsiyetini tutukladı ve Gazze ile dayanışmayı teşvik eden ya da "İsrail" ile normalleşmeye karşı çıkan her türlü faaliyeti yasakladı. Bu politika, Suudi rejiminin artık Filistin davasına eskisi gibi öncelik vermediğini ve bunun yerine bölgesel ve uluslararası önceliklerini Filistin aleyhine yeniden yapılandırmaya başladığını gösteriyor.
Son yıllarda Suudi Arabistan'ın odağı, Filistin davasının Suudi politikasındaki tarihi önemine rağmen, "İsrail" ile normalleşmeyi sürdürürken geleneksel İslami uygulamalarla mücadele etmeye doğru kaydı. Filistin davasından vazgeçme kararının yıllar önce alındığına, ancak resmi açıklamanın kamuoyunda geniş çaplı bir tepkiden kaçınmak için ertelendiğine inanılıyor. Suudi Arabistan'da çok sayıda Filistinli liderin tutuklanması, krallığın Filistin davasına olan ilgisinin azaldığının güçlü bir göstergesi.
Krallığın "Aksa Tufanı Operasyonu" sırasında Gazze'de yaşananlara sessiz kalması ve Filistinlilerin haklarını savunan kayda değer bir Suudi duruşunun olmaması gibi son gelişmeler, Suudi Arabistan'ın dini ve Arap statüsüne rağmen bu konuda artık alışılagelmiş rolünü oynamadığının altını çiziyor. "İsrail"e karşı daha pragmatik bir tutum benimseyen bu yaklaşım, Suudi politikasında Filistin davasının geleceğine ilişkin önemli soru işaretleri doğuruyor.
Bildiğiniz gibi Muhammed bin Selman iktidara gelmeden çok önce birçok İslam alimi hapse atılmıştı. Ancak Muhammed bin Selman'ın iktidarını sağlamlaştırmasından bu yana, neredeyse tüm ünlü İslam alimlerinin ve davetçilerin hapse atıldığını ve hatta hapiste öldüğünü gördük. Bu durum hakkında neler söylersiniz?
Muhammed bin Selman'ın iktidara gelmesinden bu yana onlarca İslam aliminin tutuklanması, Krallık içindeki dini düşünceyi kontrol etmeyi amaçlayan baskıcı bir politikanın parçası. Şeyh Salman el Avde, Şeyh Avad el Karni ve Dr. Ali el Ömeri gibi bu alimlerin çoğu mutedil bir dini sesi temsil ediyordu. Suudi Arabistan'da ve Arap ve İslam dünyasında büyük saygı görüyorlardı. Bu alimler 1970'lerde ve 1980'lerde ortaya çıkan mutedil "İslami Uyanış" hareketinin bir parçasıydı ve görüşleri Suudi kanaat önderleri tarafından büyük saygı görüyordu.
Muhammed bin Selman'ın saltanatının başlaması, seküler ve liberal eğilimlerin eş zamanlı olarak yükselişe geçmesiyle birlikte Suudi rejimi bu alimleri kendi yönetimi için bir tehdit olarak görmeye başladı ve bu da önde gelen dini şahsiyetleri hedef alan geniş çaplı bir baskıya yol açtı. Bu kampanya sosyal medyadaki diğer fenomenleri de kapsadı ve mutedil İslam alimlerinin etkisini azaltmayı ve kamusal hayattaki etkilerini kısıtlamayı amaçladı.
Bu gözaltıların yanı sıra krallık, daha önce toplumda İslami değerlerin uygulanmasında önemli bir rol oynayan Emri bi'l Maruf ve Nehyi Ani'l Münker Heyeti gibi dini kurumların rolünü önemli ölçüde azalttı. Buna karşılık Eğlence Kurumu'nun rolü genişletilerek eğlence ve kültürel faaliyetlerden sorumlu ana otorite haline getirildi. Bu değişim, devletin önceliklerinde İslam hukukuna odaklanmaktan eğlence ve uluslararası etkinliklere kucak açmaya doğru bir dönüşümün altını çiziyor. Bu değişiklikler hükümet ile Suudi toplumu içindeki dini gruplar arasındaki uçurumu derinleştiriyor ve bu politikaların krallığın İslami kimliği üzerindeki etkisi konusunda yaygın tartışmalara yol açıyor.
Son zamanlarda Suudi Arabistan'da bazı laik ve liberal kanaat önderlerinin meşhur olduğunu ve mevcut hükümetin bu tür insanları popülerleştirmeye çalıştığını görüyoruz. Bu Suudi halkını sekülerleştirme girişiminin bir parçası mı?
Aslında rejimin Suudi Arabistan'daki laik ve liberal figürlere verdiği destek, Krallığın kültürel ve sosyal kimliğini değiştirmeyi amaçlayan daha geniş bir stratejinin parçası. Yetkililerin laik ve liberal sesleri aktif bir şekilde desteklemesi, Suudi toplumunu Batılılaştırma ve Batılı değerleri öne çıkarma çabasını yansıtıyor. Bu isimler Muhammed bin Selman'ın "modernleşme" çabalarının bir parçası olarak vitrine çıkarıldı ve fikirlerini paylaşmak için önemli medya platformlarına sahip oldular. Bu politikalar, bir zamanlar Krallığı tanımlayan İslami değerlerden bir sapma niteliğinde ve toplumu ülkenin orijinal kimliğinden uzak değerlere doğru itiyor.
Ülke içindeki ve dışındaki Suudi vatandaşları bu uygulamalar hakkında ne düşünüyor? Suudi rejiminin bu tür uygulamaları sosyal bir patlamaya ve mevcut rejime karşı bir ayaklanmaya neden olur mu?
Krallık içinde pek çok Suudi, Suudi toplumunda devam eden değişikliklere ilişkin yaygın bir hoşnutsuzluk ifade ediyor. Sosyal medyada, bu son politikaların kendi toplumlarını tanımlayan dini ve sosyal değerleri tehdit ettiğini düşünen çok sayıda vatandaştan önemli bir direniş gözlemlenebiliyor. Suudi Arabistan dışındaki İslami ve Arap topluluklar da bu değişiklikleri yaygın bir şekilde eleştiriyor. Bazıları da bunları Krallığın üzerine kurulduğu İslami ilkelerden ciddi bir sapma olarak görüyor.
Toplumsal gerilimler artmakla birlikte, bir isyana doğru aktif bir hareket yok gibi görünüyor. Ancak halkın memnuniyetsizliği artmaya devam ederse, bu durum mevcut rejimin istikrarını zaman içinde etkileyebilir.
Bu arada, Krallık dışında, 13 farklı dilde geniş bir kitleye ulaşan "Saudi Arabia's Reality" projemiz aracılığıyla, halkın bu değişikliklere karşı katılımını, dayanışmasını ve hayal kırıklığını görüyoruz. Bu dönüşümler sadece Suudi Arabistan'ı değil, aynı zamanda daha geniş bir bölgeyi ve tüm İslam dünyasını etkiliyor. "Saudi Arabia's Reality", Krallık'ta meydana gelen dini ve sosyal değişimlere farklı dillerde ışık tutmayı amaçlıyor.
Kaynak: Mepa News