Mepa News, Afgan tarihçi ve analist Ahmed Waleed Kakar ile, Afganistan'daki İslam Emirliği yönetiminin üçüncü yılına dair özel bir röportaj gerçekleştirdi.
Ahmed Waleed Kakar ülkede 20 yıllık savaş sürecine, yeniden kurulan İslam Emirliği yönetimine ve ülkenin geleceğine dair merak edilenleri değerlendirdi.
- Üç yıl önce bugünlerde, ABD ve NATO askerlerini Afganistan'dan çekti ve Taliban İslam Emirliği sistemini yeniden kurdu. Bu 50 yıllık savaş ve mücadelenin ardından geldi. Böyle bir zaferi mümkün kılan şeyler nelerdi?
Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, Afganistan'daki diğer tüm aktörlerin aksine Taliban'ın konsolide bir emir-komuta zincirine sahip olmasıdır. Taliban direnişi merkezi olmayan bir yapıya sahipti ve çeşitli bölgeleri ya da şahsiyetleri temel alan çok sayıda güç merkezine sahipti.
Ancak "biat" ve "itaat" kavramının dini önemi nedeniyle, Taliban'ın bölünmemek için bu konsolide komuta zincirini sürdürme becerisi ve aynı zamanda tüm ülkede, birden fazla cephede savaş yürütebilecek kadar operasyonel esnekliğe sahip olması, nihai başarısının kilit unsurlarından biriydi. Bu Molla Ömer'in 2013'te vefat etmesiyle ortaya çıktığı üzere lider büyük ölçüde ortalıkta olmasa ya da saklansa bile, ya da Molla Ahtar Mansur gibi liderler öldürüldükten sonra bile böyle olmaya devam etti.
Bir kez daha, "biat" ve "itaat" dini kavramlarına geri dönecek olursak, bu kavramlar paralelinde lider ya da emir İslam'ı açıkça ihlal eden bir şey yapana kadar ona itaat edilmelidir. Bu bir numaralı neden.
İkincisi, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD Afganistan'ı işgal ettiğinde ilan edilen iki temel amaç vardı. Birincisi, ABD'nin 11 Eylül saldırılarının failleri olarak gördüğü kişileri "adalet önüne" çıkarmaktı. Buna Usame bin Ladin'i teslim etmeyi reddettikleri için Taliban da dahildi. Bahsedilen "terörizmle mücadele" amacı buydu.
Ve bu "terörle mücadele" hedefinde, insan hakları sicilleri çok temiz olmayan ve özellikle 1990'lardaki iç savaş sırasında haklarında çok sayıda savaş suçu, zulüm ve benzeri suçlamalar bulunan çeşitli kişilikler ve aktörlerle ittifaklara ihtiyaç duyulduğu anlaşıldı.
İşgal devam ettikçe giderek öne çıkan ikinci amaç ise ulus inşası, devlet inşası, Afganistan'ı "modernize" etmek, Afganistan'a "demokrasiyi" getirmek, Afganistan'a "hukukun üstünlüğünü" getirmekti. Ve bu tür bir hükümet sistemi, yani demokratik bir cumhuriyet kurmaya çalışırken, ABD büyük ölçüde işgalin "terörle mücadele" bölümünde Taliban'a karşı ittifak yaptığı savaş ağalarına bel bağladı.
Bunu yaparken de iki büyük sorunla karşılaştı. Birincisi, "hukukun üstünlüğünü" yabancı silahların gücüyle tesis etmek tamamen imkansız ya da çelişkili değilse bile çok zordur. İkincisi, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi, "demokrasi kahramanı" olmayan ve haklarında çok sayıda insan hakları suçlaması bulunan insanlara dayanarak tesis etmek çok zordur. Üçüncüsü, Taliban gibi siyasi yelpazenin büyük bir bölümünü oluşturan yapıyı dışladığınızda özgür ve açık bir demokrasi kurmanın çok zor olduğu gerçeğiydi. Ayrıca elbette savaş ağalarının uyuşturucu kaçakçılığına ve ABD işgalinin ortadan kaldırmaya söz verdiği diğer şeylere da dahil olduğunu belirtmek gerekir.
Dolayısıyla, nihayetinde ABD işgali çöktü, belki de gerekenden daha uzun sürdü, ancak nihayetinde ABD işgali kendi çelişkilerinin gölgesi altında çöktü. Nihayetinde başta savaş ağaları olmak üzere bu Afgan elitleri arasında var olan ayrılıklar ve parçalanmalar karşısında Taliban'ın kuvvetli bir bütünlüğü vardı. Bu kıyas, işgalin çökmesinin bir sadece bir zaman meselesi olduğu anlamına geliyordu.
- Bazı insanlar tüm bunların bir komplonun parçası olduğunu, ABD'nin Afganistan'da yenilmediğini ve bir plan kapsamında geri çekildiğini iddia ediyor. ABD'yi yenilmez ve her şeye gücü yeten bir yapı olarak tasvir ediyorlar. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?
ABD'nin yenilmediği ve bir planın ya da stratejik bir yeniden hesaplamanın parçası olarak Afganistan'dan çekildiği iddiası, bunun ABD'nin askeri olarak kaybettiği bir savaş olmadığı önermesine dayanmaktadır.
Ancak böyle bir iddiada bulunmak için iki taraf arasında bir simetri ya da askeri güç dengesi olduğunu varsaymanız gerekir. Fakat bu asla simetrik bir savaş değildi. Bu asimetrik bir savaştı ve Taliban, zaman zaman büyük ölçekli cephe saldırıları düzenlese de büyük ölçüde çok başarılı bir gerilla harekatı yürüttü ve genel olarak harekat tarzı bir gerilla savaşı ve asimetrik savaştı.
Asimetrik savaşta amaç, üstün gücü askeri olarak yenmek değildir. Asimetrik savaşta amaç, askeri açıdan üstün olan tarafın maliyetlerini ve kayıplarını sürdürülemez derecede yüksek hale getirmek ve sonunda savaşa ve işgale devam etmenin kendi çıkarlarına aykırı olduğuna karar vermesini sağlamaktır. Nihayetinde ABD'nin başına gelen de budur. ABD'nin Afganistan'ı işgal etmeye devam edecek ekonomik ve askeri güce sahip olduğu kesinlikle doğrudur, ancak Afganistan'ın işgali Taliban tarafından ABD'ye o kadar maliyetli hale getirildi ki, sonunda ABD küresel düzendeki bir değişimin ortasında çıkarlarını yeniden hesaplamak zorunda kaldı ve Afganistan'ı işgal altında tutmanın artık kendi çıkarına olmadığı sonucuna vardı.
Dolayısıyla ABD, kendi çıkarları için girdiği bu gibi savaşlar nedeniyle zarar gördüğü için kendi çıkarlarını dikkate alıyor. Bilhassa Rusya ve Çin gibi ülkelerin giderek daha cesur düşmanlar haline geldiği küresel düzendeki değişim göz önüne alındığında.
- Üç yılın ardından İslam Emirliği'nin Afganistan'daki tecrübesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Süreç olumlu mu yoksa olumsuz yönde mi ilerliyor?
Üç yıl aynı anda hem uzun hem de kısa bir süre. Özellikle de Afganistan'da 1978'den 2021'e kadar 43 yıl süren savaşın uzunluğu göz önünde bulundurulduğunda bu kısa bir süredir.
Dolayısıyla üç yıl nispeten kısa bir süre ve bu üç yıl içinde Afganistan hala içinde bulunduğu geçiş döneminden çıkamadı, yakın ve orta vadeli gelecek için bu durum değişecek gibi görünmüyor.
Afganistan hükümeti kendi tanımına göre hala geçici hükümet olarak kalmaya devam ediyor. Yani tanımı gereği bu hükümetin kendisi bir geçiş dönemi hükümeti. Elbette, kurallar ve normlar ve yasalar yapılacaktır, belki de önümüzdeki dönemlerde ilan edilecek olan bir anayasa yapılacaktır. Ancak hükümetin kendi tanımına göre bile bunun hala bir geçiş dönemi olduğunun farkına varmak çok önemli.
Bu geçiş döneminde Afganistan pek çok değişiklik geçirdi. İşgalin sona ermesinin ardından Merkez Bankası varlıkları ABD tarafından donduruldu ve bu varlıklara el konuldu. Ülke büyük ölçüde uluslararası finans ve küresel ticaretten izole edildi. Bu tür şeylerin ekonomi üzerinde büyük bir olumsuz etkisi olduğu açıktır. Ekonominin işgal sırasında büyük ölçüde dış yardıma bağımlı olması, bu yardımın kesilmesinin de ekonominin durumunu büyük ölçüde etkilediği anlamına geliyor.
Fakat aynı zamanda yerel para biriminin dolar karşısında istikrar kazandığını da belirtmek gerekir. Afgan sanayisini, ekonomik faaliyetleri ve tarımı teşvik etmeyi amaçlayan bir dizi proje açıklandı.
Ekonomik bağlantılar da hala devam ediyor, dış politika büyük ölçüde Çin, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye de dahil olmak üzere bir dizi ülkeyle inşa edilen ekonomik bağlara odaklanmış durumda. Bu ilişkileri, mevcut ilişkileri ve diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletmek için büyük bir istek var.
Ayrıca Afganistan 1978'den bu yana ilk kez sadece barış içerisine olmakla kalmıyor, aynı zamanda hükümeti de merkezileşmiş durumda, birleşik bir emir komuta zincirine sahip ve özellikle kırsal bölgelerde önceki Afgan hükümetlerinin savaşın patlak vermesinden önce bile sahip olmadığı bir otorite seviyesine sahip.
1990'ların sonunda olduğu gibi bugün de başarılı bir afyon yasağının uygulandığını ikinci kez görüyoruz. Geçmiş dönemde Afgan ekonomisinin ya da gayrisafi yurtiçi hasılasının ne kadarının afyondan oluştuğu düşünüldüğünde, elbette bu yasağın uzun vadeli etkileri henüz görülmedi.
Buna ek olarak, kırsal bölgelerde zorla evliliklerin yasaklanmasına ilişkin çeşitli fermanlar da yayınlandı. Bunlar geçmiş yıllardaki, hatta geçtiğimiz yüzyıl boyunca gelen Afgan hükümetlerinin tarihsel olarak uygulamaya çalıştıkları ancak başarısız oldukları türden kararlar. Bu durum da Taliban'ın gücünün kırsal alanlarda ne kadar yerel köklere sahip ve ne kadar nüfuz edici olduğunu göstermektedir.
Şüphesiz ülkede çeşitli zorluklar da devam ediyor. Ülke için siyasi bir yol haritası henüz ortaya konmuş değil. Afganistan için siyasi-hukuki bir çerçeve sunulup sunulmayacağına dair çok az belirti var. Bu durum ve kadınların kamusal yaşamdaki rolüne ilişkin olarak kamuoyunda ortaya çıktığını gördüğümüz görüş farklılıklarının hesaba katılmaması, bazı şeylerin henüz çözülmediği anlamına geliyor.
- İslam Emirliği yönetiminin güçlü ve zayıf yönleri neler?
Bir önceki cevapta da belirttiğim gibi Afganistan'daki mevcut hükümetin zayıf yönleri öncelikle henüz kalıcı olarak tanımlanmış bir hükümet olmaması, geçici bir yönetim olması etrafında dönmektedir.
İkinci olarak ve ilk nokta ile bağlantılı olarak, geçici olarak tanımlanmış bir yönetim olması, karar alma prosedürlerinin ve protokollerinin henüz resmi olarak standartlaştırılmadığı anlamına gelir. Bu da kadınların eğitimi, kadınların çalışması konusunda kamuoyunda gördüğümüz gibi görüş farklılıkları olması durumunda, bunları özellikle kolayca veya en azından şeffaf bir şekilde çözecek bir mekanizma olmadığı anlamına geliyor.
Buna karşın, hükümetin güçlü yönlerinden biri olan emir komuta zinciri ile "biat" ve "itaat" kavramlarına ilişkin hissedilen dini yükümlülük mevcut. Dolayısıyla, anlaşmazlıklar ortaya çıksa bile, yaygın olsalar bile, sistemi parçalamazlar, sistem dağılma ya da bölünme tehdidi altında değil. Çünkü dini otoriteye itaat en önemli hedeftir.
Sonuç olarak, hükümetin hem güçlü hem de zayıf yönü, karar alma prosedürlerinin zor olabileceği veya görüş farklılıklarını hesaba katmada başarısız olabileceği hususudur, ancak aynı zamanda böyle olmasına rağmen sistemin altını oyma tehdidinde bulunmadığıdır.
- Özel olarak İslam Emirliği hükümetinin ve genel olarak Afganistan'ın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Afganistan'ın geleceğine ilişkin tahminlerde bulunmak çok zor çünkü ülkede daha önce göremediğimiz düzeyde bir süreklilik ve tutarlılık söz konusu. Afganistan şu anda, istikrarsızlık denizi olan bir bölgede bir istikrar adası olarak varlığını sürdürüyor.
Afganistan'ın geleceğinin büyük bir kısmı, çok değişken ve çok çalkantılı olan bir küresel düzen ve bölgesel düzen tarafından belirlenecektir. Taliban yönetimindeki Afganistan'ın geleceği büyük ölçüde Taliban'ın toplumun farklı kesimlerini bir araya getirme ve esneklik gösterme konusundaki istekliliğine bağlı olacaktır.
Ekonomi toparlanmaya başladıkça, bu durum ülkenin siyasi yapısında gerekli değişiklikleri ve evrimi de beraberinde getirecektir. Afganistan'la ilgili uluslararası haberlerin eksikliklerinden biri de ülkenin sosyoekonomik durumunu dikkate almaması. Ekonomik ilerlemeye öncelik verilir ve yaşam standardı yükselmeye başlarsa, bu kendi başına daha büyük bir siyasi olgunluğun nedeni olacaktır.
Nihayetinde her şey Taliban'ın genel af, ekonomiyi canlandırmaya odaklanma, ülke genelinde güvenliği sağlama ve sadece kapsayıcı değil aynı zamanda Afgan toplumunun tüm farklı kesimlerini barındıracak kadar esnek bir sistem yaratmaya daha fazla önem verme konularında bugüne kadar kaydettiği iyi ilerlemeyi geliştirme isteğine ve yeteneğine bağlıdır.
Kaynak: Mepa News