Nazir Ahmad Mir - Muneeb Yousuf | Al Jazeera | Tercüme: Mepa News
1 Ocak günü Pakistan'ın geçici başbakanı Enver-ül Hak Kakar, İslamabad'da düzenlediği bir basın toplantısında soğukkanlılığını kaybetti. Pakistan'ın başkentinde protesto gösterileri düzenleyen ve hükümetin zorla kaybetmeler ve yargısız infazlar konusunda harekete geçmesini talep eden Beluç halkı sorulduğunda Kakar gözle görülür bir şekilde sinirlendi.
Göstericileri "devlete karşı savaşanların akrabaları" ve destekçilerini de "Belucistan'daki teröristlerin savunucuları" olarak nitelendirdi. Kakar'ın amacı Beluç protestocuları gayrimeşrulaştırmak ve İslamabad polisinin onlara karşı uyguladığı şiddeti haklı göstermekti.
Kendisi de Belucistan'dan gelen bir Peştun olan geçici başbakanın yaklaşımı, hükümetin Beluç halkına yönelik politikasındaki temel sorunun altını çizmektedir. Pakistan'ın sivil ve askeri yöneticileri on yıllardır Beluç meselesini, toplumun şikayet ve taleplerini incelemek yerine bir güvenlik problemi olarak sunmuşlardır.
Bu yaklaşım Beluç halkının insani, siyasi ve ekonomik haklarının sistematik olarak ihlal edilmesine yol açmış ve bölgelerindeki çatışmayı körüklemiştir. Pakistan hükümeti tutumunu değiştirmediği sürece kriz daha da derinleşecektir.
Belucistan'daki çatışma
Belucistan, Pakistan'ın en büyük eyaleti olup ülkenin toplam yüzölçümünün yaklaşık yüzde 43,6'sını oluşturmaktadır. Altın, bakır, petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynaklar açısından zengin olan eyalet, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'nun önemli bir parçası olan stratejik Gwadar Limanı'nın bulunduğu 770 km’lik bir kıyı şeridine sahiptir.
Zorla kaybetmeler
Pakistan hükümetinin Beluç sorununa yönelik güvenlik yaklaşımı giderek büyüyen bir insan hakları krizine yol açmıştır. Özellikle zorla kaybetmeler, Beluç halkı arasında gerginliklerin ve protestoların artmasına neden olan yaygın bir vaka olmuştur.
Beluç Kayıp Kişilerin Sesi'ne göre zorla kaybedilenlerin sayısı 5.000'i aşmıştır. Hükümete göre ise 2.700 vaka söz konusu olup, bunlardan 468'i hala çözüme kavuşturulmamıştır.
Beluçlara yönelik insan hakları ihlalleri oldukça yaygın ve sadece uluslararası ve yerel hak örgütleri tarafından değil Pakistanlı kurumlar tarafından da giderek daha fazla dikkate alınmaktadır. Pakistan İnsan Hakları Komisyonu (HRCP), Belucistan'ın Umut Mücadelesi başlıklı 2023 tarihli bilgi toplama raporunda şu ifadelere yer vermiştir: "Gwadar ve Turbat'taki bölge yönetiminin bazı üyeleri HRCP ekibine eyalette zorla kaybetmelerde artış olduğunu özel olarak kabul etti."
HRCP, gençlerin, özellikle de öğrencilerin bu uygulamanın sıkça hedefi haline geldiğini tespit etmiştir. Hatta reşit olmayanların zorla kaybedildiğine dair raporlardan da bahsetmektedir. Sıradan Beluçlar kendi topraklarında, hatta kendi evlerinde bile kendilerini güvende hissetmiyor. Yerel ve merkezi yetkililerle aralarındaki güvensizlik uçurumu giderek büyüyor. Daha da kötüsü, Beluçlar şikayetlerini barışçıl protestolarla dile getirmeye çalıştıklarında dahi hedef alınıyorlar.
Yakın zamanda İslamabad'da olan da buydu. Kasım ayında Beluç bir adam Turbat kentindeki evinden zorla kaybedildikten sonra öldürüldü. Terörle Mücadele Dairesi (CTD) bu kişinin bir "terörist" olduğunu iddia ederken, yakınları ve diğer topluluk üyeleri CTD tarafından yargısız bir şekilde öldürüldüğünü savundu.
Vilayette artık rutin hale gelen bir durum olarak, öldürülen kişinin aile üyeleri protesto gösterileri düzenlediler ve yerel aktivistler de onlara katıldı. Sonunda Turbat'tan İslamabad'a uzun bir yürüyüş başlattılar ve burada yargısız infazlara ve zorla kaybetmelere son verilmesi taleplerini iktidarın merkezine taşıdılar.
Ancak hükümet -yine- onları dinlemedi. Bunun yerine İslamabad polisi göstericileri tazyikli suyla dağıtmak ve bazılarını gözaltına almak üzere sahaya indi. Bu eylemler Beluçlar arasındaki öfke ve hayal kırıklığını arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Beluç meselesinin ele alınması
Beluç toplumunun haklı şikayetlerini görmezden gelmek ve bu şikayetleri ele almak için barışçıl yollar arayan üyelerine saldırmak Beluç sorununa gerçekten yanlış bir yaklaşımdır.
Pakistanlı siyasi elitlerin Belucistan'da siyasi istikrarın sağlanmasının ülkenin menfaatine olduğunu ve bunun da ancak Beluç halkının eşit insani, siyasi ve ekonomik hak taleplerinin karşılanmasıyla mümkün olabileceğini anlamalarının zamanı gelmiştir.
Devam eden krizi çözmek için birkaç adım atılabilir.
İlk olarak, eyaletteki muhalefeti bastırmak için askeri güç kullanımı da dahil olmak üzere çatışmanın altında yatan nedenlerin değerlendirilmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Beluç nüfusunun, talepleri toprak hukukuna uygun olan ılımlı kesimlerini radikal gruplarla bir araya getirmek yerine, bu kesimleri sürece dahil etmek faydalı olacaktır.
İkinci olarak, ilgili devlet kurumları ve yargı, zorla kaybetmeleri ve yargısız infazları soruşturmalı ve bunları gerçekleştirenlerden hesap sormalıdır. Siyasi tutukluların dosyaları da gözden geçirilmeli ve büyük suçların işlenmediği durumlarda bu kişiler serbest bırakılmalıdır.
Üçüncü olarak, bu iyi niyet jestleri Belucistan'ın doğal kaynaklarının işletilmesinden elde edilen gelirin eşit bir şekilde dağıtılmasına yönelik mekanizmalar üzerinde müzakerelere yol açabilecek Beluc toplumu ile güven inşası için kullanılmalıdır.
Bu adımların atılması için harcanacak çaba, elde edilebilecek faydalardan çok daha ağır basmaktadır. Belucistan Pakistan'ın ekonomik kalkınması için hayati önem taşımaktadır. Siyasi açıdan istikrarlı bir Belucistan, süregelen çatışmaları hafifletebilir ve eyaletten kaynaklanan güvenlik tehditlerini önemli ölçüde azaltabilir.
Ayrıca bu, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'nun çeşitli projelerinin tamamlanmasını kolaylaştıracak ve Pakistan'ın şu anda umutsuzca ihtiyaç duyduğu yabancı yatırımı çekmek için hükümetin çabalarına yardımcı olacaktır. Bu denklemde hala eksik olan tek şey İslamabad'daki siyasi irade.
Doğal kaynaklar açısından zengin olmasına rağmen Belucistan, Pakistan'ın en fakir eyaleti olmaya devam etmektedir. Nüfusun üçte birini oluşturan Beluç etnik grubu, Pakistan hükümetinin ayrımcı politikaları nedeniyle uzun süredir ötekileştirilmektedir. Bu ötekileştirme tarihine sürekli silahlı direniş eşlik etmiştir.
Son şiddet dalgası 2000'li yıllarda, eyaletin kaynaklarından Beluç halkına eşit pay verilmesi talepleriyle başladı. Sonunda bağımsızlık çağrıları da ortaya çıktı.
Ancak Beluç halkının tamamı silahlı grupları desteklemiyor ve birçoğu İslamabad'ın şikayetlerini dinlemesi ve ele alması halinde siyasi bir çözümün mümkün olduğuna inanıyor.
On yıllar boyunca, birbirini izleyen hükümetler soruna güçle karşılık vererek sadece silahlı grupları yok etmeye çalışmakla kalmadı, aynı zamanda Beluç toplumunu şeytanlaştırdı ve terörize etti. Silaha sarılmayıp çatışmaya siyasi ve yasal yollardan çözüm aramayı tercih eden Beluç aktivistler ve siyasetçiler bile "terörist" olarak damgalandı.
Sonuç olarak İslamabad, Beluç toplumuyla ilişki kurma ve barışçıl, siyasi bir çözüm arama fırsatını kaçırmıştır.
Kaynak: Mepa News