İstihbarat ajansları için paravan şirketlerin kullanılması ortak bir taktiktir. İsrail istihbaratıyla ilgili kitaplarda bu taktiğin sıkça kullanıldığından bahsedilir.
Eski Mossad yetkilisi Victor Ostrovsky'nin "By Way Of Deception" adlı kitabı, İsrail'in denizaşırı casusluk ve suikast operasyonları yöntemleriyle ilgili bazı detayları ortaya koyuyor. Suriyeli yüksek bir hedef için paravan şirketlerin ve sahte temsilcilerin nasıl kullanıldığını anlatıyor.
Ancak genelde bu paravan şirketlerin geçici bireysel operasyonlar için bahane olmaktan çok daha derin işlevleri olur. İsrail geçmişte kurulan ve tamamen istihbarat ajanlarının elinde olan bu şirketleri farklı sektörlerde işletmeye devam etmiştir.
Bu tür işletmeler ikili bir amaca hizmet ederler. İlk olarak, ajanlarının -özellikle Orta Doğu ve Afrika'da- stratejik ülkelere sızmalarına yardımcı olurlar. İkinci olarak ise bu şirketler ek bir gelir kaynağı olarak kullanılır ve kar elde etme amaçlanır.
Alexander ve Leslie Cockburn’un 1991 tarihli “Dangerous Liaison” adlı kitabı, bununla ilgili bir takım örnekler veriyor.
Bu tür şirketlerden birisi 1950 ve 60'larda Etiyopya'dan dana eti ihraç eden Incoda adlı şirketti. Cockburn'ün aktardığına göre firma tamamen Mossad operasyonuyla kurulmuştu.
Kitapta şirketin eski yöneticisinin söylediklerine yer verilen bir alıntıda şu ifadeler yer alıyor: "Incoda, İsrail istihbaratı için Afrika'da bir istasyondu. Devasa bir silah depomuz vardı. Mossad'ın anlaşmaları için kullanılan bir kılıftık. Bir Arap ülkesine birisini göndermek zorunda olduklarında bizim üzerimizden yaparlardı... Gemilerimizle Arap ülkelerindeki ajanlara posta yollardık."
Bu, İsrail istihbarat yetkililerinin “çevre stratejisi” dediği bir planın parçasıydı ki bu konuyla ilgili de birkaç yıl önce yazmıştım.
Bugünlerde, Suudi Arabistan gibi Arap rejimleri açıkça İsrail ile aynı yataktadır. Belki de bu yüzden Arap diktatörlerinin Filistin sorunu ile ilgili en azından sözde bir bağlılık gösterdiklerini ya da Arap halkının öfkesiyle yüzleştiklerini hatırlamak zor.
Arap dünyası bugünlerde İsrail’e karşı daha birleşik olarak görülüyor. Buna karşı koymanın bir yolu olarak, İsrailli planlayıcılar, Arap dünyasının “çevresi” olarak görülen rejimlere ve gruplara (coğrafi, etnik, mezhepsel) hitap ederek oluşacak herhangi bir birlik olasılığını kırmaya çalıştılar.
1950'lerde Etiyopya'yı yöneten anti-komünist feodal monarşisi bu çevrelerden birisi olarak görünüyordu. Ülke nüfusunun çoğunluğu, çoğunluğu Müslüman olan Kuzey Afrika ülkelerinin aksine Hristiyandır. Kızıl Deniz boyunca konumlandırılan İsrail ajanlarının bölgeye sızması için ideal bir başlangıç noktasıydı.
Bu çevrelerden diğer iki tanesini Türkiye ve İran'dı: iki ülke de Arap değildi ve İran'ın nüfusunun çoğunluğunu Şiiler oluşturuyordu.
Mevcut AK Parti hükümetinin ara sıra İsrail karşıtı söylemlerine ve 2010 yılında Mavi Marmara'ya düzenlenen ölümcül İsrail saldırısı sebebiyle diplomatik ilişkiler geçici olarak azalsa da İsrail-Türk askeri istihbarat ilişkisi hala devam ediyor.
1979'dan beri, İsrail-İran ilişkileri elbette çok farklıydı. Hatta açıkça düşmanca bir ilişki mevcut. Fakat İran Cumhuriyeti kurulmadan önce bu ilişki tam tersiydi.
1979'da bir grup İranlı öğrenci Tahran'daki ABD büyükelçiliğine saldırdığında, ünlü Başkan Jimmy Carter’ın 1980 seçim kaybında önemli bir faktör olan meşhur rehine krizi ortaya çıktı.
Ancak, öğrencilerin militan eylemlerinin daha az bilinen bir sonucu vardı. Büyükelçiliği ele aldıklarında, çok sayıda CIA belgesi de dahil olmak üzere çok gizli belgeleri de ele geçirdiler.
WikiLeaks olaylarından çok daha önce, öğrenciler kendi sıra dışı, doğrudan yöntemlerini kullanarak belgelerin gizliliğini kaldırmak için bu belgeleri ele aldılar. Bu, "ABD Casusluk Belgeleri" adı altında çoğu 1980'lerde ve 90'larda olmak üzere 60 ciltlik bir dosyayla yayınlanarak yapıldı.
11. ciltte İsrail'in İran’daki Şah rejimiyle olan ilişkisine odaklanıyordu. Kitabın büyük kısmında İsrail istihbarat servisinin yapısı ve doğasının CIA tarafından ele alınışıyla ilgili çalışması yer alıyor.
Cockburn'un da işaret ettiği gibi, Şah rejimi altındaki İran istihbaratı, İran ve Türkiye "Trident Organization (Üçlü Örgütlenme vb.)" denilen bir ittifak oluşturmuşlar. Bu “resmi üçlü bağlantı”, "Mossad tarafından Türkiye'nin Milli Emniyet Hizmeti (Daha sonradan Milli İstihbarat Teşkilatı olarak değiştirildi) ve İran Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Kurumu (SAVAK) ile birlikte 1958'de kuruldu.”
SAVAK 1957'de CIA himayesinde kuruldu. SAVAK’ın Üçüncü Bölümü, Cockburns’un doğru bir şekilde özetlediği gibi, kurumun “vahşet ve baskı” kelimesi ile özdeş haline gelmesinin sebebi olan gizli iç polisinden oluşuyordu.
CIA yetkililerine göre, SAVAK'a işkenceyi öğreten İsrail’in Mossad’ıydı. Bu da İsrail’in küresel terörist ağının bölgeye ve dünyanın çeşitli yerlerine uzun bir gölge düşürdüğünü kanıtladı.
Çeviri: Mepa News
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.