Putin Ekonomisi: Ahbap Çavuş Kapitalizmi

Acımasız doğasıyla Putinizm, Rusya’nın son dönemde en önemli ihraç malına dönüşmüş durumda.

Cemal Tunçdemir | Amerika Bülteni

İsveçli ekonomist Anders AslundVladimir Putin’in iktidarının 19’ncu yılında Rusya’nın, yeniden Brejnev dönemi Sovyet Rusyasının biraz daha atıl ve biraz daha katı bir versiyonuna dönüşmüş durumda olduğunu yazıyor ve ekliyor; ‘’Putin Rusyasının, Brejnev Sovyet dünyasına göre yenilik ve ilerleme getirdiği tek bir alan hariç: Yolsuzluk’’.

Sovyetlerin yıkılmasından sonra keyfi şekilde eşe dosta dağıtılarak yapılan özelleştirmelerden sonra son 10 yılda ise tersi bir süreç işliyor. Kamu sektörünün gayri safi hasıladaki payı 2005’teki yüzde 35’ten günümüzde yüzde 70’e yükseldi. Fakat 1990’lardaki ‘özelleştirme’ süreci gibi bu kamulaştırma süreci de ekonominin tanımlarına uygun değil.

Gazprom ve Rosneft gibi küresel enerjinin önemli aktörleri arasında olan devlet şirketleri de dahil kamu şirketlerinin çoğunun mevcut ‘milli’ görüntüsü bir tür yanılsama. Kağıt üstünde öyle gözükse de bunlar gerçekte ne Rus halkına ne de Rus devletine ait. Bu şirketler, Putin’in KGB’den arkadaşları, bakanları ve bazı danışmanlarından oluşan dar bir heyetin kişisel ve keyfi kontrolü altında. Bu kişiler, Putin’in kişisel temsilcileri olarak bu şirketlerin ve parasının kontrolünü ellerinde tutuyor.

Anders Aslund, manzaranın, Harvardlı tarih profesörü Richard Pipes’ın ‘’Eski Rejimde Rusya’’ adlı klasik eserinde anlattığı Ortaçağ derebeylik sistemine benzerliğine dikkat çekiyor. Yani, en baştaki hükümdar tek gerçek özgür kişi. İktidarının kaynağı ilahi ve kilise tarafından kutsanıyor. Onun keyfi ne isterse o oluyor. Onun ‘mülklerinin’ bir kısmını dağıttığı ve mahalli otoriteler ihsan ettiği feodal ağaların özgürlük sınırı ise, hükümdarın keyfine kadar. ‘’Uygulamada’’ diyor Aslund, ‘’Rusya’nın devlet şirketleri, kamu mallarını, yeni model bir Çarlık mülkiyetlenmesine dönüştürdüler’’.

Rusya’daki bu devlet şirketleri mevzuata göre özerk kuruluşlar. Devletin aktardığı kaynaklarla kuruluyorlar. Böylesi 6 şirket 2007’de ilk kez kurulduğunda, bu şirketlerin kasasına 80 milyar dolarlık varlık ile 36 milyar dolar nakit kamu parası aktarılmıştı.

Ancak bu muazzam kamusal transferlere rağmen bu şirketlerle ilgili hiçbir denetim mekanizması bulunmuyor. Bu kamu şirketlerinin yöneticileri son derece keyfi davranabiliyor. Örneğin, şirketlerin varlıklarını, gerçek değerlerinin çok altında satabiliyor veya tedarik ihalelerini hiç saklama gereği bile duymadan kendi arkadaş çevrelerine verebiliyorlar. Bu ‘derebeyler’ için tek bir denetim kriteri var; Putin’e sonsuz sadakat. Bu sadakatleri sürdüğü sürece de, bu devlet şirketlerinin ekonomik ve mali görünümü ne olursa olsun çok uzun yıllar görevde kalabiliyorlar. Örneğin 2008’de piyasa değeri 369 milyar dolar olan Gazprom, 2017 itibarı ile 55 milyar dolarlık bir şirkete dönüşmesine rağmen, Aleksey Miller, 17 yıldır bu kamu şirketinin CEO’su kalmaya devam ediyor. Miller, Putin’in 1990’ların başında St Petersburg Belediyesinde çalıştığı yıllardaki yardımcısı. Şehre yabancı yatırımını yöneten daire o dönemde, gıda karşılığında 93 milyon dolarlık metal ihracatı skandalı ile gündeme gelmişti. İhracat karşılığı gıdanın hiçbir zaman gelmemesi üzerine Putin ve yardımcısı Miller hakkında belediye meclisi tarafından yolsuzluk soruşturması açılmış ama ikili bu soruşturmayı bir şekilde atlatmayı başarmıştı. Miller’ın 2013 yılında CEO maaşı yıllık 25 milyon dolardı. Rusya’da devlet yetkililerinin aldıkları maaşlar artık devlet sırrı haline geldiği için de Miller’ın 2013 yılından sonra aldığı maaşın miktarını da kimse bilmiyor.

Bol sıfırlı maaşlarının yanı sıra yönettikleri kurumların mal varlıklarını keyfi şekilde kullanabildikleri lüks derebeyliklerine karşılık olarak bu feodal ağalar, Putin’in her emrini yerine getiriyor ve özellikle de rejimin kendisi için yaşamsal önemde gördüğü konularda Putin’in istediği doğrultuda hareket ediyorlar.

Komünist dönem sonrası doğu bloku ülkelerinde politik ekonomi ve yolsuzluk konularında araştırmalar yapan politik bilimci Noah Buckley’e göre, ‘’Rusya’da yolsuzluk düzeni, kurulmak istenen politik sistemde meydana gelen bir arıza değil, kurulmak istenen sistemin işlemesi için bilinçli olarak oluşturulmuş bir mekanizma’’.

Nitekim, Vladimir Putin’in bu ay sona eren üçüncü dönemi, yolsuzluğun bir arıza değil, bilinçli bir devlet uygulaması olduğunun göstergeleriyle dolu.

En başta Putin rejiminin devlet sisteminin istikrar araçları normal bir devlette olması gerektiği gibi meşru politik mekanizmalar değil. Yolsuzluk, tehdit, şantaj, kişisel tanışıklıklar, usülsüzlükler, kapalı kapı pazarlıklardan oluşan gayrı resmi ve gözlerden uzak bir işleyiş söz konusu. Valiliklerden diğer makamlara kadar hiçbir yerde atamada liyakat kriteri yok. Tek marifetleri Putin’e sadakatleri olan son derece niteliksiz isimler önemli görevlere atanıyor. Yine Putin gibi eski KGB’den gelen ve kendilerine ‘Çekistler’ diyen istihbaratçı bir çete devletin ve ekonominin karar alma mekanizmalarında kritik yerleri tutuyor. Bunun doğal sonucu olarak da, mevcut Rus politikalarına, bütün tarihi, dünyadaki bütün olayları, her alanda her gelişmeyi bir istihbarat öyküsü ve savaşı olarak okuyan paranoyak, at görüşlü bir zihniyet yön veriyor.

Yine Putin’in hiçbir resmi görevi, sorumluluğu olmayan kişisel arkadaşları da, her yerde çok önemli roller oynayabiliyor. Örneğin Putin’in bir zamanlar yemeklerini yediği restoranın sahibi Yevgeni Prigozin, Putin döneminde elde ettiği güçle bir çok kirli ilişkinin ağında yer alan bir oligark bugün. Rusya’nın 2016 ABD seçimlerine müdahalesinde rol oynayan troll ordusunu organize etmekten, milyarlarca dolarlık savunma ihalelerine, Suriye’de paralı asker orduları kurmaktan Arjantin’e diplomatik yollardan kokain ticareti skandalına kadar her yerde ortaya çıkan bir isim. Bu yönleriyle Putinizmde devlet örgütlenmesi, hiyerarşi, sorumluluk ve liyakatla organize olmuş ve kanunlara göre çalışan bir devlet kadrosundan çok, çıkarları için bir araya gelmiş ve biri düşerse hepsi düşeceği için birbirine sadakatle bağlanmış, sadece en üstten gelecek bir emirle yargılanabilen, ahbap-çavuş grubundan oluşan bir mafya örgütlenmesini andırıyor.

Bu tablo sadece devlet yönetimi ile sınırlı bir etkiye sahip değil. Yaşamın ve toplumun her alanına hükmetmek istiyor. Örneğin Rus buz hokeyi liginin geçen hafta oynanan Gagarin Kupası çeyrek final maçında hakemlerin, karar vermeden önce izlediği açık kamera görüntüsüne rağmen SKA’nın ofsayt golünü geçerli saymasının neden olduğu tartışmalar da bunu göstergesi. Rus spor yazarı Slava Malamud sosyal medya hesabından, Rus Buz Hokeyi Liginde bu sezonun şampiyonunun kim olacağına daha sezon başında Putin tarafından karar verildiğini iddia ederek, buz hokeyi liginde olan bitenin, Putinizmin spora bir yansıması olduğunu belirtiyor. Malamud, Putin’in bütün medyayı ve şirketleri kendi kontrolüne alarak kendisini Çar konumuna yükselttiğini, spor liglerinin sporcularını bile propagandasında kullandığını dile getiriyor.

Mahfi Eğilmez, 2014’te yayınlanan ‘’Ahbap Çavuş Kapitalizmi’’ başlıklı çok önemli makalesinde, Batı literatürüne ‘crony capitalism’ denen bu yeni derebeylik sisteminin, günümüzdeki doruk noktası olarak Rusya’nın gösterildiğine işaret ederken şöyle yazmıştı; ‘’Her türlü ekonomik karar Putin’den geçmek zorunda. Onun onaylamadığı kişilerle iş yapılmıyor, onun onaylamadığı izinler verilemiyor. Putin de işleri hep kendi adamlarına veriyor ve karşılığını alıyor.’’

Böylesi bir sistemde torpil ve kayırmacılık da artık gözönünde bir gerçek olarak yaşanıyor. Örneğin Putin’in yakınlarının ve yönetici elitin çocukları daha 20’li yaşlarında devlet kurumlarının en üst düzey yöneticiliklerine atanıyor. Mesela eski başbakan Mikhail Fradkov’un oğlu Petr Fradkov, daha 29 yaşında devletin kalkınma bankası Vnesheconombank’ın (VEB) başkan yardımcısı yapıldı. Putin’in bir önceki devlet başkanlığı genel sekreteri Sergei Ivanov’un kendisiyle aynı isimli oğlu daha 25 yaşında Gazprombank’ın başkan yardımcısı oldu. 36 yaşına geldiğinde devletin elmas ve değerli taş şirketi Alrosa’a da ona emanet edilecekti. Devletin petrol arama, işleme ve nakliye şirketi Rosneft’in CEO’su Igor Sechin’in oğlu Ivan Sechin, daha 25 yaşında Rosneft’te genel müdür oldu. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Nikolay Petruşev’in oğlu Dimitri Petruşev, Tarım Bankasının başkanı yapıldı. Putin’in judo arkadaşı Arkadi Rotenberg’in iki oğlundan Igor, Gazprom Petrol Arama şirketinin çoğunluk hisse sahibi olurken, Roman ise Gazprombank’ın başkan yardımcısı oldu. Putin’in eskiden beri arkadaşı olan Yuri Kovalçuk’un oğlu Boris, elektrik üretim holdingi InerRAO’nun CEO’su yapıldı. Bu listeyi oldukça uzatmak mümkün. Atlantic dergisi, Putin’in yakın çevresinin daha 20’li yaşlarında tepeden kurum ve şirketlerin başına inen ve iktidarlarını babalarından mirasla kazanan bu kuşağına ‘P Kuşağı’ diyor.

Rus halkına yansıyan yüzüyle ise Putinizm, Batının özgürlükçü ve bireyci değerlerini naivlik ve sapkınlık olarak gören mafyavari maçoluk, Çarlık Rusyasının sınırlarını ‘sıcak denizler’ de dahil yeniden gerçekleştirecek bir kızıl elması olan Slav milliyetçiliği ile kendini ‘üçüncü Roma’ mistizmine kaptırmış radikal Ortodoks Hristiyancılık söylemlerinden oluşan üçlü bir sacayağına dayanıyor.

Neo-feodalist, milliyetçi, dinci çizgisinin yanı sıra, milletin tarihini yeniden kurucu olduğuna inandığı için her türlü yaşam, hak ve hukuku gözardı edilebilecek teferruatlar olarak gören acımasız doğasıyla Putinizm, Rusya’nın son dönemde en önemli ihraç malına dönüşmüş durumda. Putin rejimi, Latin Amerika’dan Doğu Avrupa’ya dünyanın bir çok kırılgan demokrasisinin, hızla otoriter doğalı ahbap çavuş kapitalizmine evrilmesinde fikri örnek olarak veya fiilen rol oynuyor. İçeride kendilerini meşrulaştırmak ve kahramanlaştırmak için milli veya dini söylemlere dayalı hamaseti, abartılı batı karşıtlığı, maçoluğu, popülizmi, çürümüşlüğü, çıkarcılığı ve acımasızylığıyla neo-feodal Putinizm, demokrasi idealine en önemli tehditlerden birine dönüşmüş durumda. Bir politik gözlemci bu etkiyi, ”Putin, dünyadaki bütün diktatörlerin babası olma yolunda’’ şeklinde yorumluyor.

Mahfi Eğilmez’e göre ahbap çavuş kapitalizmini önlemenin tek bir yolu var, o da hukuku üstün kılmak:

‘’Bir ülkede yargı bağımsızsa yani hesap sorulabilirlik tartışılmaz bir noktaya gelmişse o ülkede ahbap çavuş kapitalizmi yaygınlık kazanamaz. Hukukun üstün kılındığı ve hesap sorduğu yerlerde denetimler doğru yapılır, önlemler alınır. Hukukun üstünlüğü yalnızca bireylere karşı değil devlete karşı da olmalı, siyasetçi de hiçbir istisnaya tabi olmadan yargı karşısına çıkarılabilmelidir’’.

Halk adına devlete denetim ve hesap sorabilme fonksiyonu, Putinizmin, Rusya’daki ve dünyanın dört bir yanındaki temsilcilerinin, başka her şeyden çok, bağımsız yargı ve basın özgürlüğünden nefret etmelerini açıklayan şey.

Peki Putinizm nereye gidiyor?

Buckley’e göre 18 Mart’ta Putin’in kazandığı seçim zaferi de o ve elitleri için sistemlerinin gayet iyi işlediğinin onayı anlamına gelecek ve Putin’in dördüncü döneminde bu gayriresmi yönetim mekanizması daha da derinleşecek. Ancak bu derinleşme, gücünü pekiştirmek bir yana iktidarının sonunu da hızlandırabilir.

‘’Rusya’nın yeni model ahbap-çavuş kapitalizmi, Rusya’nın yüzyıllarca sürme başarısı gösteren antik feodal sisteminin bilinçli bir taklidi gibi duruyor’’ diye yazan Anders Aslund’a göre de tarihte aynı ırmakta iki kez yıkanılamaz:

‘’Zaman artık değişti. Gelir, eğitim düzeyi ve dünyanın diğer yerlerinde yeşeren fikirlere muhatabiyet de değişti. Bugünün dünyasında, bu sistem, Rusya’nın sosyal ve politik geleceğine çok ciddi bir tehdit oluşturuyor’’.

Noah Buckley, bugünkü Rusya’yı, ”politika ile ticaret, devlet malı ile özel mülkiyet, güvenlik güçleri ile organize suç örgütleri arasındaki sınırların belirsizleştiği bir sistem” olarak tanımlıyor. Bu çarkı döndüren yağ yolsuzluk. Dolayısıyla bu çarkın ömrü de ‘’yağ bitinceye kadar’’.

Rusya’nın Kırım işgaline oy vermeyen birkaç milletvekilinden biri olan Rus muhalif Dimitri Gudkov da, Vedomosti adlı ekonomi gazetesine yazdığı bir makalede, Rusya’nın modern tarihi boyunca zaman zaman böylesi yolsuz kuşakların egemenliğine girdiğini hatırlatırken hiçbirinin kalıcı olmadığına dikkat çekiyor:

‘’Kendini tanrılar gibi gören her otoriter yönetici kuşak, bu kez farklı olacağı ve kendi düzenlerinin sonsuza kadar süreceğini düşünme yanlışına düşer’’.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.

Analiz Haberleri