Batılı küçük bir grup şirket, AB yaptırımlarını delerek Rus savaş makinesine para pompalamaya devam ediyor.
22 Şubat 2022’de Ukraynalıların tepelerine yağan Rus füzelerinin ve ilerleyen günlerde Rus askerlerinin işlediği savaş suçlarının ilk görüntülerini gören herkesin büyük bir dehşete kapıldığını sandık. Dünyanın çoğunluğu gerçekten de dehşete düşmüştü; yüzlerce şirket Rusya’daki faaliyetlerine son vererek bu ülkedeki varlıklarını terk etti. Fakat AB üyesi bir devlet sınırları içinden yönetilen bir grup Batılı şirket dünyanın geri kalanıyla aynı duyguları paylaşmıyordu. Savaşın patlak vermesinin ardından Yunan deniz taşımacılığı şirketlerine ait gemiler dünyanın çeşitli bölgelerinde görev yaptıkları yerlerden geri çağrılarak dümenlerini Rus limanlarına kırdı.
Deniz taşımacılığı yapan şirketlerin çoğunun Rus ihracat mallarını taşımayı reddetmesi Rus petrolünün nakliyat giderlerini haliyle arttırınca Yunan taşımacılık şirketleri bu krizi bir fırsata çevirdi. Bu ticaretten elde ettiği gelirleri giderek artan Yunan devleti uzun süredir Rus petrolüne yönelik uygulanan yaptırımları sulandırmak amacıyla yürüttüğü lobi faaliyetlerine bugün hala başarılı bir şekilde devam etmektedir.
Küçük bir grup Batılı oligarkın sahibi olduğu mevzubahis ticari donanma, Putin rejiminin kasasına akan paranın kesilmesini engelledi.
Uluslararası Finans Enstitüsü isimli küresel finans hizmetleri endüstrisinin resmi ticaret odasının baş ekonomisti Robin Brooks tarafından gerçekleştirilen araştırma Yunanistan’ın Rus ekonomisinde ne kadar mühim bir noktaya geldiğini tüm gerçekliği ile ortaya çıkardı.
Brooks’un bana söylediğine göre gelinen noktada “Rusya, savaşı idame etmek için Batılı ulaştırma altyapısına bağımlıdır.”
Rus ekonomisini ayakta tutan kalem petroldür. Her ne kadar Nord Stream boru hatları gibi meselelerden ötürü siyasi açıdan göz önünde olan bir başlık olsa da doğal gaz Ruslar açısından ikinci plandadır. Rus devletinin gelir tablosu da bu vaziyeti doğrulamaktadır zira Rusya Merkez Bankası verilerine göre Kremlin son yirmi yılda petrol ihracatından yaklaşık 3.5 trilyon dolar gelir elde ederken doğal gazdan elde ettiği gelir bu sayının dörtte birine tekabül etmektedir.
Makalesinde John McCain’in Rusya’ya “devlet taklidi yapan bir benzin istasyonu” dediğini hatırlatan Brooks, bu petrolün %70 ila %85’inin ülkeden petrol tankerleri ile ihraç edildiğini vurguluyor.
“Petrol, Rusya’nın açık ara en büyük gelir kaynağıdır … ve Rusların kendi filoları da dahil olmak üzere Yunan taşıma donanması kadar bu petrole nakliye hizmeti temin eden ikinci bir oyuncu olmadığı gibi kimse Yunanistan merkezli şirketlerin bu faaliyetlerinin boyutunun yanına dahi yaklaşamaz.”
Brooks’un araştırmasındaki verilere göre Ukrayna’daki savaştan önce Rus petrolünün nakliye işlerinin üçte birine sahip olan Yunan şirketlerinin bu payı savaşın patlak vermesinin ardından %50’nin üstüne çıktı.
Ukrayna savaşı büyük karlar elde edilmesi için ele geçmez bir fırsat doğurdu. Rus petrolünün dünyanın çeşitli noktalarına uzanan ihracat rotalarından en yaygın kullanılanlarından bir tanesi de Baltık Denizi’ndeki Primorsk Limanından başlayıp Akdeniz ve Süveyş Kanalından geçerek Hindistan’ın batı sahillerine uzanan güzergâhtır. Bu yolculuğun varil başı fiyatı 7.67 dolardır. Pazar istihbaratı şirketi Argus Media’nın verilerine göre bu fiyata 3.50 dolar olarak belirlenen “yaptırım gideri” de dâhildir.
Bu hesaba göre Afamax tip bir petrol tankeri tam kapasitesi olan 700,000 varili Hindistan kıyısına teslim ettiğinde normal ücretten 2.45 milyon dolar fazla para kazanmaktadır.
Bu meblağın hesabını yapan ve Lloyd’s List Intelligence isimli şirkette kıdemli veri uzmanı olarak çalışan Michelle Wiese Bockmann’a göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası “petrol ticaretinin yeniden kalibre edilmesi neticesinde güzergâhlar uzadı, uzayan yolculuk mesafesi nedeniyle de petrol tankeri talebi arttığı için tüm petrol sektörü sathında haddinden büyük kar oranları zuhur etti.
Mesela, bu yılın başlarından itibaren Rus petrolü taşıyan tankerlere seyahat başına 10 milyon dolar bonus ödenmesi “sıradan” bir durum olarak görülmeye başladı.”
Ukrayna sınırına sadece 300 km uzaklıktaki AB üyesi bir devletin Avrupa kıtasında cereyan eden bir işgal hareketine destek vermesinin altındaki neden işte bu büyük paralardır.
Yunanistan bu işgale diplomatik olarak da destek vermektedir. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen G7 zirvesinin en büyük gündem maddelerinden bir tanesi Rus petrolüne yönelik bir tavan fiyat uygulanmasıydı. Mutlak bir ambargo riskli bir fikirdi zira dünyanın en büyük üçüncü petrol üreticisinin saf dışı bırakılması petrol fiyatlarının bir anda yükselterek tüm Batı dünyası ekonomilerinde bir durgunluğa sebep olabilirdi. Tavan fiyat uygulamasının mantığı Batılı şirketler ve tüketicilerin hissedeceği acının en aza indirildiği ve aynı zamanda Putin’in savaş makinesine akan paranın kısıtlanacağı bir sistem inşa etmekti. Bu orta yol dahi tavan fiyat uygulaması aleyhinde lobi faaliyetleri yürüten Yunanistan ( büyük ölçekli deniz nakliyatı şirketlerine ev sahipliği yapan Malta ve Kıbrıs yönetimlerinin de yardımıyla) tarafından engellendi.
AB üyesi devletlerin, orijinalinin sağı solu delinmiş bir tavan fiyat uygulamasını yürürlüğe alması dahi altı ay gecikti. BM verilerine göre bu altı ay içinde 2000’den fazla Ukraynalı sivil Rus güçleri tarafından öldürülürken Polonya ve birkaç diğer devlet Rus petrolüne 20 veya 30 dolar düzeyinde tavan fiyat uygulanması için sürekli mücadele etti.
Brooks’a göre “bu fiyat Rusya’nın para makinesine büyük bir materyal zarar verebilirdi” ancak Yunanistan ve müttefiklerinin yürüttüğü kararlı lobi faaliyetleri neticesinde tavan fiyat ilk başta düşünülenin iki katı yani 60 dolar oldu.
Tavan fiyat uygulamasının yürürlüğe alındığı tarih olan 5 Aralık 2022’deki Ural petrolü fiyatı 60 doların dahi altında olduğu için bu yaptırım hamlesi Rusya’nın petrol gelirlerini herhangi bir şekilde azaltmadı. Brooks’a göre “G7 zirvesinden çıkan tavan fiyat hamlesinin Rusya’da ne derecede bir şok etkisi yaratacağını büyük oranda Yunanlıların lobi faaliyetleri belirledi. Bu hamle nihayetinde Rusya’da en ufak şekilde dahi bir şok etkisi yaratmadı.”
Yunan nakliyat firmalarının çoğu şahısların veya belirli ailelerin mülkiyetinde olup anlaşılacağı üzere bu insanların hiçbirisi yaptıkları ticaretin ahlaki sorunlarını umursamıyor. Brooks, “Rus petrolünün “öcü” seviyesi arttıkça bu petrolün taşınmasından elde edilen gelirlerin de arttığını” hatırlatıyor. Tabi Rus petrolü taşımanın getirdiği kara leke dahi daha yoğun lobi faaliyetleriyle silinebilmektedir; Ukrayna hükümetinin beş Yunan şirketini “uluslararası savaş sponsorları” listesine eklemesinin ardından harekete geçen Yunan devleti Rusya’ya yönelik uygulanması planlanan bir dizi yaptırımın önünü kesti ve buna ilaveten Ukrayna’ya gönderilecek yüz milyonlarca Euro değerindeki askeri yardımları da bloke etti. Zuhur eden çıkmaz tam iki hafta sürdükten sonra Brüksel’in araya girmesiyle Ukrayna, Yunan şirketlerini uluslararası savaş sponsorları listesinden çıkarmayı kabul ettikten sadece birkaç saat sonra 11. yaptırım paketi onaylandı.
AB nüfusunun %3’ünden azını temsil eden Yunanistan, Kıbrıs ve Malta elbirliği ile (Brooks’un ifadesiyle “AB bünyesinde uç noktalara ulaşmış işlev bozukluğu halinin misallerinden birisi” olarak kayıtlara geçen bir hamle ile) belirli yerlerde tanıdıkları olan bir avuç şirketin çıkarları doğrultusunda Rus ekonomisine yönelik katı bir kısıtlama adımını baltalamayı başardı.
Bu devletlerin Rusya meselesinde sıkletlerinin üzerinde nüfuz sahibi olması, bu devletlerin hükümetlerine yön verecek kadar güçlü şirketlerin ne oranda Yunan (Kıbrıslı veya Maltalı) olduğunun sorgulanmasını elzem kılar. Bu şirketlerin gemilerinde çalışan mürettebatın %40’ından fazlası Yunan değildir (küresel deniz nakliyatı büyük oranda Filipinler’e bağımlıdır. Her dört denizciden birisi Filipinlidir). Bu gemilerin çıktıkları, uğradıkları ve vardıkları limanlar ise kıtalararası petrol şirketleri ve rafinelerine aittir. Yunan deniz nakliyatı şirketleri uzun yıllardır ülkenin GSMH’sının %7’si kadar ülke ekonomisine katkıda bulunduklarını iddia ediyordu ancak Reuters tarafından 2015 yılında gerçekleştirilen araştırmada mevzubahis %7 oranının “bir şehir efsanesi” olduğu ve bu şirketlerin Yunan ekonomisine katkısının %1 civarında olduğu ortaya çıktı.
Asıl nokta aslında şudur; gemi sahiplerinin iş imkânı yaratılması hususunda katkı sağladıkları doğrudur fakat bu şirketler Yunanistan kanunları gereği kurumlar vergisi ödemezler. Yakın dönemin en ağır borç krizlerinden birini yaşayan ve alım gücünün 2007’ye kıyasla %40 oranında azaldığı bir ülkede belirli ailelere ait küçük bir grup şirket devletin anayasasında belirlenen imtiyazlar neticesinde 1953’ten bu yana tek bir kuruş kurumlar vergisi ödemedi. Yunanistan’daki deniz nakliyatı sektörünün kaymağını yiyen oligarkların çoğu genellikle Londra olmak üzere yurtdışında yaşamaktadır. Bu şahıslar “kendi vatanında ikamet etmeyen şahıs” statüsünde iseler Birleşik Krallık kanunlarına göre diğer ülkelerde elde ettiği gelirler için İngiliz devletine vergi ödemek zorunda değildir.
Bu vaziyetin sadece Yunanistan tekelinde olduğunu asla düşünmeyin. Putin’in mafya devletine hizmet eden ticari donanma, İngiltere ve ABD’deki finans şirketleri olmadan asla ayakta kalamaz. Michelle Wiese Bockmann’ın analizindeki verilere göre Karadeniz ve Baltık Denizi üzerinden Rus petrolü taşıyan tüm tankerlerin yaklaşık üçte biri direkt olarak Batılı sigorta şirketleri üzerinden sigortalanırken geri kalanlar da Londra’daki mükerrer sigorta şirketleri üzerinden güvence altına alınmaktadır. Bu şirketlerden halka açık olanları New York borsasında para kazanırken halka açık olmayanları ise Batılı yatırım fonları ile desteklenmektedir.
Bugünlerde ne hikmetse talep patlaması yaşayan eski gemiler geçtiğimiz yıl yine ne hikmetse tüm dünyada peynir ekmek gibi satılıyordu. Brooks bu durumun arkasındaki nedeni şöyle açıklıyor: “Eskiden Yunanistan veya Kıbrıs’taki şirketlere ait olan gemilerin bugün ne idiği belirsiz paravan şirketler tarafından kullanıldığına her geçen gün biraz daha fazla şahit oluyoruz.” Bockmann ise şunları ekliyor: “Son dönemde bir sürü ‘komisyoncu’ ortaya çıktı. Birisi elindeki petrol tankerini kâğıt üzerinde tüm belgelere sahip bir şirkete veriyor ondan sonra altı hafta içinde bir bakmışsınız bu gemi bir başka birine satılmış.”
Putin’in başlattığı savaşta Rus devletinin Ukrayna’daki şehirleri yerle bir edip binlerce Ukraynalı çocuğu kaçırdığı bir ortamda Batılı şirketler bu gemilerden kazandıkları paralarla Kremlin’e yardım ettiler. Bockmann diyor ki “bunu herkes yaptı, sicili en temiz Norveçli şirketten Libya’daki hükümete kadar … herkesin bu işte parmağı var.”
Eskiden bu şirketlerin sahip olduğu gemiler artık Panama, Liberya veya Gabon gibi vergi cennetlerinin bayraklarını taşıyan tankerlerden müteşekkil bir “karanlık filonun” parçası haline geldi. Bu gemilerin gerçek sahiplerinin kimliğinin saklanması için paravan şirketler kullanılmakta olup gemiler sadece ve sadece ‘yaptırıma tabi petrol’ sektöründe çalışmaktadır. Bockmann’a göre bu karanlık filodaki gemilerin sayısı son 18 ay içinde ikiye katlanarak 500’e ulaştı.
Şu durumda İngiltere’de, Avrupa’da veya herhangi bir G7 devletinde arabasına benzi koyan hiç kimse gönül rahatlığı ile ben Rus petrolünü boykot ettim diyemez. Savaştan önce toplam petrol ihtiyacının %18’ini Rusya’dan temin eden İngiltere teknik olarak 2022 yılının sonunda tüm Rus yakıt ithalatını yasakladı. Ancak Finlandiya merkezli Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi tarafından nisan ayında yayımlanan bir rapordaki verilere göre Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından başlayan süreçte Hindistan, Çin ve Türkiye gibi “kara petrol aklama” ülkelerine satılan Rus petrolünde patlama yaşandı. Bu devletlerin ham Rus petrolünü rafine ederek Batılı ülkelere ve G7 devletlerine Hint, Çin veya Türk yakıtı olarak sattıkları bilinen bir gerçektir. İngiltere’nin savaştan sonra bu “kara petrol aklama” istasyonlarından toplamda 5.3 milyon ton yakıt ithal etti.
“Batının gücü Rusya’yı ekonomik krize sokmaya yeter” diyen Robin Brooks’a göre bu gayriahlaki ticaret şekli aslında Rusya’ya eşi benzeri görülmemiş bir darbe vurulması için kaçırılan bir fırsat zira Rus rublesinin değeri büyük ölçüde dış ticaret üzerinden belirlenir. Büyük çoğunluğunu petrolün oluşturduğu bu ticaretin önemli oranda azaltılması halinde Rus para birimi kısa süre içinde sert bir değer kaybı yaşar ve böylelikle “bir yandan enflasyon artarken diğer yandan da GSMH azalır.”
Eğer Batı dünyası Rus enerji mallarına zamanında tamamen ambargo uygulasaydı veya tavan fiyat uygulaması daha hızlı bir şekilde hayata geçirilseydi bu durum Batılı devletlerde de yüksek enflasyon ve hatta belki de mali durgunluğa yol açacaktı diyen Brooks, “bu senaryoda herkesin atladığı nokta şu ki; eğer böyle yapılsaydı Ukrayna savaşı çok daha kısa sürerdi” diye ekliyor.
Elimizi taşın altına yarım koyarak, İngiliz ve Amerikan tüketicileri Ukraynalı sivillerin hayatlarından değerli görerek Rus petrolüne uygulanan yaptırımların etrafından dolaşabilmesi gerekli zamanı biz kendi elimizle verdik. Dünyanın diğer rejimlerinin bunu görüp notlar aldığı kesin: artık petrol zengini her otokrasi biliyor ki yaptıklarına amel ile itiraz etsek bile bizim refahımızın anahtarı olan enerjiyi asla gözden çıkarmayız. “Resmen petrol satan diğer devletlere kendimizin en ufak bir acı çekmeye tahammülü olmadığını ve aldığımız tedbirlerden nasıl kurtulabileceklerini öğretiyoruz” diyen Brooks’a göre derhal atılması gereken iki adım var; Tavan fiyatın 50 dolara çekilmesi ve petrol tankerlerinin yasaklı ihracat listesine eklenmesi. Bu iki tedbirin “Rusya’nın finansal istikrarına hemen yarın etki etmeye başlayacağını” söyleyen Brooks’a göre bu adımlar atılmadığı takdirde geriye kalan yapılacak tek şey oturup Batılı şirketlerin Ukrayna’daki şehirlerin yıkılmasından para kazanmasını izlemek ve “AB tam olarak ne yapıyor?” diye sorgulamaktır.