- Bir süre önce İdlib kent merkezi ve farklı bölgelerde HTŞ aleyhinde protestolar gerçekleştirildi. Bize bu protestolar özelinde bölgedeki son durumu aktarabilir misin?
Yaklaşık 5 aydır zaman zaman daha yoğun, bazen ise daha durgun protesto gösterileri oldu ve halen olmaya devam ediyor. Bu gösteriler İdlib bölgesini yöneten Heyet Tahrir Şam (HTŞ) karşıtı gösterilerdi. Geçtiğimiz sene HTŞ içerisinde “casusluk” dosyası şoku yaşanmıştı. HTŞ kendi saflarında bulunan ve bazılarının önemli rütbelere sahip olan yaklaşık 200 kişiyi casusluk yapma suçu üzerine tutuklamıştı. Aylar süren soruşturmalar sonucunda dosyanın bir düzmece olduğu ve tutuklanan kişilere çeşitli iftiral atılarak alıkonuldukları ortaya çıktı.
Bu kişilerin yaklaşık 8 ay tutukluluk sürecinde itirafçı olmaları için şiddetli bir şekilde darp ve işkenceye maruz kaldıkları tespit edildi. Bu sözde casusluk dosyasını ortaya çıkaran şahıs ile ekibi olayların üzerine HTŞ tarafından gözaltına alındı ve halen tutuklu bir şekilde soruşturmaları hala devam etmekte.
HTŞ’nin hapishanelerinde işkence olması halk arasında büyük bir rahatsızlığa sebep oldu ve halk yollara çıkarak düzenledikleri protestolarla bunun çözülmesini talep etti. Gösterilerin büyümesi ile birlikte elbette sahada bulunan ve farklı ajandalara sahip olan oluşumlarda halkın arasına girerek HTŞ karşıtı gösteriler yapmaya başladı.
Heyet Tahrir Şam ve Kurtuluş Hükümeti hemen halkın taleplerine cevap verecek adımlar atmaya başladı.
Bu adımlardan bazıları ise:
1. Daha önce bağımsız hareket eden Genel Güvenlik Birimi, İçişleri Bakanlığı'na bağlandı.
2. Dr. İbrahim Şaşu'nun liderdiğinde Genel Mahkeme Müfettiş Ofisi kuruldu.
3. Mühendis Ali Kida ve Dr. İbrahim Şaşu tarafından yönetilen Mazlumların Hakkını Gözetme Kurulu kuruldu ve hak talepleri kabul edilmeye başlanıldı.
4. HTŞ liderleri aşiretler ve bölge önderleri ile çokça çözüm arayışı üzere oturumlar düzenledi.
Bu adımların üzerine gösteriler bitmese de azaldı ve azalmaya devam ediyor.
- Son günlerde Rusya ve İran destekli rejimin fpv dronlar kullanarak saldırılar gerçekleştirdiğini görüyoruz. Bu konu ışığında muhaliflerin güncel askeri durumu nasıl?
Rusya yaklaşık 6 ay önce FPV kamikaze dron teknolojisini Ukrayna savaşından buraya taşıdı. Burada ekipler kurup eğitti ve bu ekiplere saldırılar düzenlemeleri için gereken malzemeleri temin etti.
Son haftalarda mücahidler (Suriyeli muhalifler kastediliyor) ile Esed militanları arasında olan cephe hatlarına ve hatlara yakın sivil yerleşim yerlerine bu saldırıların yoğunlaşmasından söz konusu ekiplerin eğitimlerini bitirdiklerini ve fiili olarak saldırılar düzenlemeye başladıklarını anlıyoruz. Elbette mücahidler de bu tür saldırılara karşı askeri önlemlerini almaya çalışıyorlar ve kendileri de bu savaş taktiğini sürdürme adına adımlar attılar ve gelişmeler devam ediyor.
Burada alınan tedbirlerden bahsedemem ancak bu konuda söyleyebileceğim şey şu, mesela temas hatlarına sinyal bozucu cihazlar yerleştirildi. Bu sinyal bozucular dron ile kumanda arasındaki sinyali bozuyor ve söz konusu hava aracının hedefine ulaşamadan düşmesine sebep oluyor.
- Bir dönem Suriye'nin kuzeyinde Afrin, Azez gibi bölgelerin HTŞ'ye devredileceği konuşuluyordu bugün bu halen gündemde mi?
Hayır böyle bir gündem kesinlikle kalmadı. Benim takip edebildiğim ve anladığım kadarıyla ya Türkiye HTŞ ile anlaşamadı veya Türkiye artık muhalifleri ve projelerini tamamen gözden çıkardı ve gerçekten Rusya’nın baskısı ile Esed rejimi ile uzlaşıp PKK'nın Suriye yapılanması YPG'ye karşı adımlar atabileceğini düşünüyor.
- Bir süredir Türkiye'de Suriyeli sığınmacıları hedef alan saldırılar ve sınır dışı etmeler gerçekleştiriliyor. Bunun Suriye'deki yansımaları nasıl, Suriye halkı Türkiye'de yaşananları takip ediyor mu?
Suriye halkı arasında gündem olduğu kadar Türkiye halkı arasında gündem olmadığını düşünüyorum. Son haftalarda halkın konuştuğu tek konu Türkiye’nin ve Türk halkının Suriyeli sığınmacılara karşı değişen tavrı ve siyaseti.
Elbette son haftalarda sizler de takip etmişsinizdir halk burada bulunan bazı TSK noktaları önünde gösteriler düzenledi ve hatta bazı bölgelerde bu gösteriler çatışmaya dönüştü.
Halk yıllarca Türkiye’yi ve Türk halkını zalim Esed rejimine karşı yanlarında duran tek dost ülke bildiler, elbette Türkiye’nin birden bire böylesi bir siyasi manevrası ve abes açıklamaları halk tarafından sert tepkiler ile karşılandı. Yılın başından bu yana Türkiye’den sınır dışı edilen Suriyelilerin sayısı 30 bini aştı ve bu sınır dışı edilmeler İdlib'de oldukça fark edilir bir durum haline geldi.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir Beşar Esed ile bir araya geleceğine hatta kendisini Türkiye'ye davet edeceğini ifade ediyor. Bunun karşısında Suriye muhalefetinde takip ettiğin veya denk geldiğin bir tepki var mı?
Askeri gruplar bu konuya pek bir tepki vermedi henüz. Daha önce de uzlaşma konusu gündeme gelmişti. O zaman askeri gruplar son nefeslerine kadar Esed rejiminin yıkılması ve İslami bir hükümet ve sistem kurulması için savaşacaklarını açıklamıştılar.
Özgürleştirilmiş bölgelerde (Suriye'nin kuzeyinde muhaliflerin kontrolündeki bölgeler kastediliyor) yaşayan halk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söz konusu açıklamaları sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından desteklenen Suriye Milli Ordusunun yönettiği Azez bölgesinde yerel meclis binalarının önünde gösteriler düzenledi ve bölgeyi yönetenlerin Erdoğan'ın bu açıklamalarına bir yanıt vermesini bekledi. Ancak kendilerinden herhangi bir yanıt gelmedi.
- Sence Erdoğan'ın Esed ile görüşmesi Suriye devrimi için ne anlama geliyor?
Suriye devrimi hiç bir zaman ne Türkiye’ye ne de başka bir ülke ve şahsa güvenerek başlayan bir devrim ve hareket olmadı ki şimdiye kadar devrime destek veren bir ülkenin kararını değiştirmesiyle devrim sona ersin veya duraksasın.
Elbette devrim çok zorlu bir süreç içerisine girecektir bunda şüphe yok. Ancak devrimci gruplar kararlılıklarını ve mukavemet isteğini canlı tutarak savaşmaya devam ederse elbette bu karanlığın ardında doğmayı bekleyen aydınlık olacaktır. Belki de bu devrimin tam da ihtiyacı olan şey. Tıpkı hayırlı bir evladın doğması ancak sancılı ve acılı bir doğum sürecinden geçmesi sonrasında olması misali.
Bence askeri grupların, masada duran kartları bozup bölge ülkelerine aldıkları siyasi kararları tekrar gözden geçirmeleri için Esed rejimine büyük bir darbe vurması gerekiyor.
Bu örneği bize El Kassam Tugayları gösterdi.
Arap ülkelerinin neredeyse tamamı İsrail ile ilişkilerini normalleştirirken ve normalleştirme planları yürütürken, bununla birlikte Gazze’deki direnişi bitirme planları yapılıyorken 7 Ekim 2023'te İsrail'e hiç kimsenin beklemediği bir darbe indirdiler.
- Esed ile ilişkilerin düzelmesi durumunda Türkiye'nin İdlib'deki askeri güçlerini çekmesi gündemde mi?
Eğer böyle bir şey gerçekleşecek olursa, Türkiye'nin Esed rejimiyle ilişkilerini düzeltmesi elbette ki zaman alacaktır. Bu süreç içerisinde elbette Türkiye'nin İdlib’deki askeri varlığını geri çekmesi gerekecektir. Çünkü Türkiye'nin Esed rejimiyle ilişkilerini düzeltmesi sahada Rusya ve İran’dan farklı bir pozisyonda olmadığı anlamına gelecek.
- Türkiye ile HTŞ'nin arasında nasıl bir ilişki var? Sence Türkiye'nin sahadan çekilmesi durumunda bu doldurulamaz boyutta bir güç boşluğu oluşturur mu?
Türkiye ile HTŞ arasında sadece askeri durumu ve TSK gözlem noktaları için gereken şartları görüşmek üzere zaman zaman düzenledikleri istişare toplantıları olduğunu biliyorum.
Türkiye’nin İdlib bölgesi üzerinde Fırat Kalkanı Harekatı veya Zeytin Dalı Harekatı bölgeleri üzerinde olduğu gibi bir etkisi olmadığını düşünüyorum. Askeri alanda çok büyük bir boşluk oluşturacağını da düşünmüyorum ancak siyasi boyutta elbette Türk askerlerinin sahada olmayacağı bir senaryo Rusya, İran ve Esed rejiminin bölgeye yönelik iştahını kabartacaktır.
- Başta HTŞ olmak üzere Suriyeli muhalifler Türkiye'nin sahadan çekilmesi ve rejimin önünü açması konusuna hazırlıklı mı?
Mücahidler Türkiye’nin girmesini o zaman yalnızca basit bir sebep olarak gördüler ama bu sebebe güvenmeyip savaşın yoğunluğunun düşmesinden bu yana bu bölgeleri savunma adına çok büyük hazırlıklar yaptılar.
- Türkiye'nin Esed rejimiyle "dargınlığını" gidermesi sonrası bölgedeki en büyük askeri oluşum olan HTŞ'nin tavrı ne olabilir?
Bu konuda çok büyük konuşmamak gerekir ve henüz gerçekleşmemiş bir olay üzerine daha fazla gerginlik oluşturmamak gerekir. Ancak mücahidlerin tavrı Türkiye’nin söz konusu meselede atacağı adımlara ve yapacağı anlaşmalara bağlıdır.
- Burada kulağıma gelen bazı iddialar var. Örneğin HTŞ'nin böyle bir durumda YPG'ye yakınlaşabileceği gibi.
Böyle bir şeyin söz konusu olması ne akla ne de mantığa sığar. Mücahidler Türkiye bölgeye girmeden önce YPG ile bir nevi bir ateşkes anlaşması sağlamıştı ve petrol alımını YPG’den yapıyorlardı ancak buna rağmen öncesinde de sonrasında da bir yakınlaşma olmadı, olmaz da.
- Yine diğer bir iddia ise HTŞ'nin YPG'ye karşı Türkiye'nin kuracağı bir bileşene dahil olabileceği.
HTŞ şimdiye kadar Türkiye’nin başını çektiği bir projeye dahil olmaya razı olsaydı zaten Türkiye şimdiye kadar Afrin, Azez, El Bab ve Carablus’u HTŞ’ye verirdi. Çünkü devrimci grupların arasında elde tutulur bir projesi, hedefi ve kırmızı çizgileri olan tek grup HTŞ.
Bu sebepten dolayı da yönettikleri bölgeler emniyet, huzur ve hizmet gibi konularda TSK destekli SMO’nun yönettiği bölgeler ile karşılaştırılamaz dahi. Türkiye de bunun farkında ve kuzey bölgeleri HTŞ gibi bir grubun yönetmesi onlar içinde çok daha iyi olurdu ancak HTŞ Türkiye’nin istediği gibi yönetebileceği bir oluşum değil.
Kaynak: Mepa News
Bu röportajda Suriye'de savaş muhabirliği yapan Abdussamed Dagül'ün ifadeleri olduğu gibi aktarılmıştır ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.