Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin etkileri sürüyor. Savaşın bitmesi ne kadar uzun sürerse farklı alanlarda o kadar yeni olumsuz etkiler ortaya çıkmaya başlar. Ve enerji alanı da bu alanlardan biridir. Enerji konusu, -mesela gıda krizine kıyasla- daha az konuşuluyor olabilir. Fakat ancak enerji politikalarını konuşmak, hükümetlerden önce sıradan vatandaşları ilgilendiren bir konudur. Çünkü sıradan vatandaşların hayatında enerji, özel araçların ve toplu taşıma araçlarının çalışması için gerekli olan yakıtların varlığı, evlerde ve iş yerlerinde elektriğin varlığı ve üretim fabrikalarını çalıştırmak için gaz ve petrol varlığı anlamına gelir. Sıradan bir vatandaşın günlük hayatı -esasen- onu sürdürmek için enerjinin varlığına bağlıdır.
Bu sebeple, enerji politikalarını tartışmak sadece büyük şirketler, politikacılar ve araştırmacılarla sınırlı bir tartışma olmamalıdır bilakis bu konu vatandaşlara da uzanmalıdır. Çünkü bu savaşın enerji üzerindeki olumsuz etkileri sadece hükümetleri veya zenginleri etkilemeyecektir. Bilakis günlük hayatımıza da sirayet edecek şekilde genişleyecektir.
Enerji politikaları uzmanları, enerji politikalarının temel olarak bir üçgenin üç köşesini temsil eden üç ana hedefi gerçekleştirmek için çalıştığını söylemektedir. Bu üç hedefe "enerji politikaları üçgeni" adı verilir:
Birinci hedef: Enerjinin temini
Yani, devletler ve şahıslar için farklı koşullarda enerji kaynağı temin etmek için daimî bir gücün var olmasıdır. Enerji kaynaklarının temini için çalışmak hem kısa vadeyi ve hem de uzun vadeyi kapsamalıdır. Bunun için kısa vadede kriz, grev ve başka istisnai durumlar meydana geldiğinde dahi enerji tasarrufu sağlamaya çalışan politikalar olmalıdır. Bu hedefe ulaşmak için enerji politikacılarını ilgilendiren soru şudur: “Kısa ve uzun vadede enerji temini nasıl mümkündür?”
İkinci hedef: Sürdürülebilirlik
Yani, gelecekte yerküredeki yaşamı tehdit etmeyen enerji kaynakları sağlama imkanına sahip olmamızdır. Maalesef ki bugün dünyada kullanılan enerjinin ekseriyeti kömür, petrol ve gaza dayalı enerjidir (Fosil yakıt). Yenilenebilir enerji kaynaklarına güvenmek dünya devletlerinin çoğu için istisnai bir durum sayılabilir. Fakat fosil enerji kaynaklarına olan bu bağımlılık, çevreyi değiştirmeye ve iklim değişikliğini hızlandırmaya açıkça katkıda bulunuyor. Çölleşmenin artması, seller, kasırgalar ve aşırı sıcak hava dalgaları -bunların tamamı- olumsuz etkileri fosil enerjinin yaygınlaşmasıyla hızlanan iklim değişikliğinin yan etkileridir. Bütün bu sebeplerden dolayı enerji politikacıları sürdürülebilir enerji kaynakları aramaya çalışmaktadır.
Şimdi burada bu hedefe ulaşmak için karşı karşıya kalınan soru şudur: “Yerküredeki yaşamı daha güvenli ve sürdürülebilir kılan alternatif enerji kaynaklarını nasıl elde edebiliriz?”
Üçüncü hedef: Uygun maliyet
Ülkelerin veya şahısların enerjiye erişimi uygun fiyatlarla sağlanmalıdır. Enerjiye olan bağlılığın yüksek oranda olması ve şahısların ve devletlerin yüksek miktarlarda enerji kullanması sebebiyle maliyet, enerji kullanımının sınırlarını ve geniş kesimlere ulaşımını etkileyen ana faktör sayılabilir. Ne kadar çok ucuz maliyette enerji temini sağlanırsa, bu enerjinin daha geniş sektörlere ulaşmasına o kadar katkıda bulunur. Ve bu da üretkenliğin ve yaşam kalitesindeki iyileşmenin artması anlamına gelir. Tabi ki bunun tersi de mümkündür. Bu nedenle enerji politikacıları “Daha ucuz enerji kaynaklarını nasıl elde edebiliriz?” sorusuna cevap aramaktadırlar.
Eğer enerjinin temini, sürdürülebilirlik ve uygun maliyet enerji politikacılarının ulaşmaya çalıştığı hedefler ise, bu üç hedefe ulaşmak büyük bir açmazla karşı karşıyadırlar. Bu da ülkelerin benimsediği politikaların çoğu zaman bu üç hedefi aynı anda gerçekleştirememesidir. Bundan dolayı hükümetler, -geri kalanını göz ardı ederek- bu hedeflerden bir veya ikisine odaklanıyorlar.
Hedefleri seçerken bu tercihler ve önyargılar nedeniyle, enerji politikaları hakkındaki tartışırken, vatandaşlardan geniş kesimlerin tercihlerini ve seçimleri dinlenmelidir. Çünkü üçgenin köşelerinden birine, -diğer ikisi pahasına- önyargılı bir yaklaşım, geniş vatandaş kesimleri için olumsuz maliyetleri ve sonuçları olacaktır. Ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, bu tercihlerin içinden çıkılmaz hale gelmesine büyük ölçüde katkıda bulundu ve birçok ülkede kamuoyu tartışmalarının bir parçası oldu.
İki seçenek
Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinin bu işgal karşısında şu iki yoldan birini seçmesi gerekmektedir:
Ya yenilenemeyen enerji kaynaklarını değiştirmek için yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yaparak sürdürülebilirliğe odaklanacaklardır. Ki bu durumda, bu ülkeler belki bu sürdürülebilirlik hedefine ulaşabilir fakat -büyük ihtimalle- önümüzdeki kış aylarında enerjide arz edilen miktarları karşılayamayacaklar ve bu yenilenebilir enerjinin maliyeti tüm sosyal statüler için uygun olmayacaktır. Ya da Rusya'nın gaz kaynaklarındaki açığı kapatmak için yeniden kömür kullanımına veya nükleer santralleri yeniden çalıştırmaya odaklanacaklardır. Böylelikle Avrupa ülkeleri enerjiyi ucuz maliyetle temin edebilecektir, ancak bu -olacaksa- bu karar sonucunda gelecekte oluşacak, çevreyi ve iklim değişikliğini etkileyebilecek olumsuz etkiler pahasına olacaktır. Ki sonuçta bu seçenek sürdürülebilir bir seçenek değildir.
Resme daha da yaklaşmak ve bu tür kararların sonuçlarını anlayabilmek için, bu yollardan herhangi birinin uygulanması için milyonlarca liranın harcanacağını ve aynı zamanda bu kararları -gelecekte- uzun vadede benimsemeye devam etmemiz gerektiği anlamına geldiği unutulmamalıdır.
Misalen, bu ülkeler enerji için yenilenemeyen kaynaklara güvenmeye karar verirlerse, bu, yenilenebilir enerji kaynakları projelerini araştırmak ve inşa etmek için harcanacak paranın gaz hatları inşa etmeye ve nükleer enerji ve gaz sektörlerindeki yatırımları destekleme yoluna gideceği anlamına gelir. Bu gibi gaz hatların inşa edilmesi veya nükleer reaktörlerin yeniden faal hale getirilmesi, bu ülkelerin bu araçları -en azından önümüzdeki on yıl boyunca- kullanmaya devam edecekleri anlamına gelen bir karardır. Bu nedenle bu yol için yapılan harcamadan -iki üç yıl sonra- vazgeçilemez ve bu para da tazmin edilemez.
Bazıları, Körfez ülkelerinin ek kazanç sağlaması nedeniyle petrol fiyatlarının artmasından büyük fayda sağladığını ve bu nedenle savaşın uzamasının onların yararına olduğunu düşünüyor. Fakat petrol ve gaz ihraç eden ülkelerin asıl çıkarı, ithalatçı ve ihracatçı ülkeler için uygun sınırlar içinde fiyat istikrarı sağlamaktır. Yüksek petrol fiyatları küresel ekonomide yavaşlamaya neden oluyor ve bu gelecekteki petrol talebinin düşeceği anlamına geliyor. Bir varil petrolün makul bir fiyatı, -ithalatçı ülkeler için uygun ve ihracatçı ülkeler için de karlıysa- enerji piyasasında dengenin sağlanmasına katkıda bulunan şeydir.
El Cezire için kaleme alınan bu görüş yazısı Zehra Çamdalı tarafından Mepa News için tercüme edilmiştir. Yazıdaki ifadeler Mepa News'in editöryel görüşünü yansıtmayabilir.