ABD'nin Romanya ve Bulgaristan’daki askeri üslerine ek olarak, Rusya, Karadeniz’deki en büyük askeri yeteneklere sahip olan Türkiye’nin muğlak politikaları konusunda da endişeli.
Rusya, fi tarihinden bu yana Karadeniz'e meyletmektedir ve etkisini Kafkaslar ve Balkanlar'ın komşu bölgelerine doğru genişletmek üzere çok şey yapmıştır. Büyük Petro döneminde Rusya, Kafkaslar'da Iran ve Türkiye ile açık bir çatışma dönemine girdi. Osmanlı imparatorluğu ile birçok savaşa tutuştuktan sonra, Rusya Balkanlar ve Karadeniz'deki pozisyonlarım güçlendirdi. Rusya-Türkiye ilişkileri, 1914-18 yıllarındaki Birinci Dünya Savaşı'nın, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ve Sovyetler Birliği'nin kurulmasının ardından büyük oranda iyileşti. Bunda kısmen Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün (19231938) oynadığı pozitif rolün etkisi vardı.
Sovyetler Birliği, Türkiye ve Romanya'nın ortak çabaları sonucu Temmuz 1936'da imzalanan Boğazların Rejimine ilişkin Montrö Sözleşmesi, barış ve savaş zamanlarında Boğazlar ve Çanakkale Boğazı üzerinden tüm ticaret gemilerinin seyrüsefer özgürlüğünü ve tüm ülkelerin gemi gemilerinin transit geçişlerini düzenlemişti. Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerinin geçişi ise, tip ve tonaj üzerinden bir takım kısıtlamalara tabiydi. 30.000 tonu aşmayan toplam tonaja sahip ve Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelerin sayısı dokuzu aşmayan savaş gemileri, Boğazlar'dan istendiği zaman geçebilir ve 2i günü aşmayan bir süre boyunca Karadeniz'de kalmalarına izin veriliyor.
Montrö Sözleşmesi, halen yürürlükte olup imzacı devletlerden birisi sözleşmenin yürürlükten kalkmasından iki yıl önce sözleşmeden ayrılma niyetini ifade edene dek süresi uzatılabilir. Türkiye, Boğazların kendi toprakları içerisinde yer alması sebebiyle sözleşmenin garantörü konumunda. Diğer imzacılar ise; Birleşik Krallık, Fransa, Yunanistan, İtalya ve o sıradaki ismiyle Yugoslavya. Bununla birlikte, ABD sözleşmeyi imzalamayı reddetti ve bu durum Karadeniz'deki ABD savaş gemilerinin varlığı konusunda yasal sorunlar doğurdu.
Son 30 yıldır Rusya (ve ondan önce de Sovyetler Birliği) Karadeniz bölgesindeki pozisyonunu büyük oranda güçlendirdi, ikinci Dünya Savaşı'nın ardından kıyı devletlerinin ağırlıklı çoğunluğu Sovyet cumhuriyetleri ve Sovyet blok ülkeleriydi. 1952 yılında NATO'ya katılan Türkiye bunun tek istisnasıydı, ancak Rusya Ankara ile ilişkilerini aşamalı olarak iyileştiriyordu. Rusya-Türkiye ilişkilerindeki olumlu değişimler, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın bir ziyaretiyle teşvik edildi. Özal, 11Mart 1991 tarihinde, Mikhail Gorbaçov'un daveti üzerine, 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan ilk Sovyet-Türk dostluk antlaşmasının 70. Yıldönümünden birkaç gün önce Rusya'ya gelmişti.
İki ülke için önem arz eden büyük uluslararası meselelerin tartışılmasının yanı sıra, Türk ve Sovyet liderler ayrıca ticaret ve ekonomi alanında işbirliği anlaşmaları imzaladılar. Bu anlaşmalardan biri, Türkiye'nin Rusya'ya verdiği hibenin 400 milyon dolara yükseltilmesi, Rusya'nın da Türkiye'ye gönderdiği doğal gazın iki katına çıkarak 10 milyar metre küpe ulaşmasıydı. Ekonomi ve turizm bağlarının yanı sıra Rusya'da artan sayıda Türk inşaat şirketinin bulunması da ikili işbirliğinin ana alanlarını genişletti.
Taraflar ayrıca Karadeniz Ekonomik işbirliği Örgütü BSEC fikrini de desteklediler. Bu örgüt, 1992 yılı Haziran ayında bölgedeki ii ülke (Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Gürcistan, Yunanistan, Moldova, Romanya, Rusya, Türkiye ve Ukrayna) tarafından kurulmuş; Sırbistan ise 2004 yılında dâhil olmuştu. Bununla birlikte, Karadeniz'deki boğazların başlıca “koruyucusu” olarak Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler arada sırada gergin oldu - her ne kadar bu vakaların çoğu, müzakereler yoluyla çözülmüş olsa da. 1994 yılı Ocak ayında Türkiye Boğazlar ve Marmara Bölgesi'ne yönelik Deniz Trafiği Düzenlemeleri’ni kabul etti ve bu esnada Montrö Sözleşmesi'ne taraf devletlerle, özellikle de Rusya'yla herhangi bir istişareye gitmedi. Düzenlemeler, i Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe girdi ve kargo ve tonaja bağlı olarak Boğazlar üzerinden gemilerin geçişi üzerinde -gemilerin geçişine engel çıkarılmasına dek varan- yeni kısıtlamalar getirildi. Düzenlemelerdeki hükümlerin bazıları oldukça yararlı oldu. Bununla birlikte, dönemin Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı ve Türkiye nezdindeki eski büyükelçi Albert Chernyshev, Türkiye'nin bu değişimleri ortaya atış şeklini “açıkça küstahça” olarak nitelendirdi.
Bu “yanlış anlaşılmaların” gerisindeki sebepler, Rusya-Türkiye ilişkilerinin değişken niteliğinden kaynaklanıyor. Bir yanda, tüm resmi Türk belgeleri Rusya'yı küresel bir güç olarak tanımlıyor - her ne kadar ekonomik, askeri ve dış politika kapasitelerinin bir toplamı olarak tanımlamasa da. Çünkü Rusya'nın elinde nükleer silahlar var ve BM Güvenlik Konseyi üyesi.
Öte yandan, Türk yetkililer, statüsünü sadece Boğazların değil, kıyısında diğer iki NATO ülkesi olan Bulgaristan ve Romanya'nın da yer aldığı Karadeniz'in de ana “koruyucusu” olarak tasdik etmek için her türlü fırsatı değerlendirdiler. 2003 yılında, Türk bir devriye botu, Rusya'ya ait büyük bir çıkarma gemisinin Boğazlar'dan geçişini engellemeye çalışmıştı. Geminin güvertesinde Rus piyade subaylarının kendilerini göstermesiyle birlikte bir kazanın önüne geçilmişti.
Rusya-Türkiye ilişkileri, 24 Kasım 2015 tarihinde Türk Hava Kuvvetlerinin Rusya'ya ait bir Su-24 bombardıman uçağını düşürmesinden sonra çok soğudu. Türkiye, Rus savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesini engellemek suretiyle durumu daha da karmaşıklaştırmaya çalıştı. Türkiye, 15-16 Haziran 2016 tarihlerindeki darbe girişiminin ardından Boğazları Rus petrol ve hububat taşıyan tankerlere kapattığında gerilim zirve noktasına ulaştı; keza isyancılar İstanbul'da Boğaz köprüsünü bloke etmişlerdi.
Türk ordusu, 1961, 1971, 1980 tarihlerinde darbeler gerçekleştirdi. Başbakan Adnan Menderes 1961 yılında asıldı. Başbakan Süleyman Demirel, 1980 yılında istifaya zorlandı ve daha sonra da yargılandı. Ordu genellikle “anarşiye” son verilmesini ve ülkenin ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk'ün reformlarına geri dönülmesini talep etti. Ayrıca, Türkiye'nin İslamlaşmasına ve ülkenin önde gelen siyasetçileri arasında artan yolsuzluğa karşı çıktılar. İç istikrarsızlık ve Karadeniz'in başlıca iki ülkesi olan Rusya ve Türkiye arasındaki normal ticari ilişkilerin olmayışı da ABD ve NATO ülkelerine Karadeniz bölgesindeki pozisyonlarını güçlendirmede son kertede yardımcı oldu. 2005 yılı sonunda NATO üye ülkeleri Bulgaristan ve Romanya, Karadeniz kıyısında ABD'nin askeri üsler kurmasına dair anlaşmalar imzaladılar.
Stratejik denge, 2010 yılında Romanya'da ABD'nin balistik füze savunma sisteminin unsurlarını konuşlandırma kararıyla daha da hasar gördü. ABD-Rusya ilişkileri, Kırım ve Sevastopol'un (Rusya'nın Karadeniz'deki donanma üssü) Rusya ile yeniden birleşmesinin ardından, Doğu Ukrayna'daki çatışma ve Suriye'deki anlaşmazlıklarla birlikte 2014-16 yıllarında daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Temmuz 2016'daNATO Konseyi, Romanya'nın Müttefik Karadeniz ülkelerinden oluşan çok-uluslu bir çerçeve tugay kurulması yönündeki girişimini tartışmaya açtı. Bu fikir, Bulgaristan'ın karşı çıkması sonucu rafa kalktı ve Roman- ya-Türkiye tarafından kurulan bir gücün çok-uluslu tugay olarak nitelendirilmesi pek mümkün değil, bununla birlikte, Karadeniz ülkeleri, çok-taraflı ve ikili temelde bu yönde çalışmaya devam ettiler.
2016 yılı Mayıs ayında ise, Ukrayna ve Türkiye, 2020 yılına kadar askeri işbirliğine dair bir uygulama planı imzaladılar. Türk savunma bakanı, askeri teknoloji meselelerini, ortak askeri tatbikat planlarını ve Karadeniz bölgesindeki güvenliği güçlendirmeye dönük ortak tedbirleri tartıştıklarını söyledi. Türkiye cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, Balkanlardaki genelkurmay başkanlarına yaptığı bir konuşmada, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenbeıg'e şunu söylediğini aktardı: “Siz Karadeniz'de yoksunuz. Karadeniz tamamen bir Rus gölü haline geldi. Eğer şu anda hareket etmezsek tarih bizi affetmeyecek.”
Batı medyası ise buna karşı olarak, Türkiye cumhurbaşkanının 2016 yılı Ağustos ayında, Ankara'daki başarısız darbe girişiminin ardından, St. Petersburg’da “sevgili dostu” Vladimir Putin'e yardımından dolayı teşekkür ettiğini vurguladı. Yukarıda söylenenlere karşın, Rusya, NATO ülkelerinin silahlı güçlerin karşısında duran Karadeniz'deki tek güçtür. ABD'nin Romanya ve Bulgaristan'daki askeri üslerine ek olarak, Rusya, Karadeniz'deki en büyük askeri yeteneklere sahip olan Türkiye'nin muğlak politikaları konusunda da endişeli. Özellikle Türkiye'nin elinde, diğer tüm Karadeniz ülkelerinin toplamından daha fazla (resmi rakamlara göre 14 tane) denizaltı bulunuyor.
Rusya'nın Karadeniz filosu kumandanı Amiral Alexander Vitko ise, Rusya'nın - Kırım ve Sevastopol kendisine yeniden bağlandıktan sonra- filosunu geniş çaplı bir modernizasyona soktuğunu söyledi. 2015 yılında muharebe gücüne kırk adet yeni gemi katıldı ve bunlar arasında 3 adet dizel-elektrikle çalışan denizaltı, iki füze botu var ve Su-30SM savaş uçaklarından oluşan bir uçak filosu üretildi.
2016 yılı Ağustos ayında Rusya, Akdeniz ve Hazar denizlerinde eş zamanlı donanma tatbikatı gerçekleştirdi. Bu kapsamda, Karadeniz filosundan savaş gemileri de yer aldı. Gemilerden bazılarının üzerinde Kalibr-NK kruvazör füze sistemleri bulunuyordu ve bu sistemler Suriye'deki teröristlere karşı kullanılmışlardı. Üzerinde uzun menzilli uçak ve kruvazör füzeler bulunan uçak gemisi Amiral Kuznetsov da Eylül ayında tatbikatlara katılacak.
Sonuç itibariyle, Karadeniz'deki durum, komşu bölgelerdeki sorunlara ve çetrefilli durumlara rağmen görece olarak istikrarını koruyor ve bunda büyük oranda sebep, Karadeniz ülkelerinin 80 yıl önce imzalanan Montrö Sözleşmesine uygun davranmaları. Karadeniz'i bir barut fıçısı olarak tanımlayanlarla hemfikir değilim. Bu terim, iki dünya savaşı arasında Balkanlardaki durumu tarif etmek için kullanılmıştı; keza bölgedeki küçük ülkeler arasında bitmek bilmeyen çatışmalar vardı ve Nazi Almanya’sı ile faşist İtalya tarafından onlara yönelik saldırgan eylemlere girişilmişti.
Büyük Karadeniz bölgesindeki duruma gelirsek, bu bölgede Batı ve Doğu Balkanlar, Güney Kafkasya, Rusya ve Ukrayna'nın güney bölgeleri, Kırım ve Türkiye bulunuyor ve buralarda da çözülmemiş onlarca sorun var. Karadeniz Ekonomik işbirliği Örgütü (BSEC) ve onun bağlantılı kuruluşları olan BSEC Parlamenter Asamblesi PABSEC, Uluslararası Karadeniz Araştırmaları Merkezi ICBSS ve BSEC İş Konseyi BSEC-BC tarafından bu sorunları çözmek için çok fazla adım atıldı. Şurası oldukça önemli: PABSEC, birbirleriyle diplomatik ilişkileri bulunmayan ülkelerin sorunlarını tartışabilecekleri ve bazen de kendi yetki alanları dâhilinde ara çözümler bulabilecekleri bir açık alandır. Ancak buradaki temel faktör, Rusya'nın Karadeniz bölgesindeki pozisyonunun güçlendirilmesi, Karadeniz filosunun kurulması ve Büyük Karadeniz bölgesi ülkeleriyle bağlarının derinleştirilmesidir. (Valdai Kulüp-Rusya)
Kaynak: http://valdaiclub.com/news/black-sea-and-global-politics-then-and-now/
Turquie Diplomatique