Doğumu ve yetişmesi
1865 bir rivayete göre 1866 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde dünyaya gelmiştir. Şeyh Said, Palu ve Hınıs’ta çocukluğunu geçirir. Babası Şeyh Mahmud Fevzi’nin o zamanlar Palu, Piran ve Hınıs’ta medreseleri vardır. İlmi tahsilini babası Şeyh Mahmud Fevzi’nin medreselerinde bölgenin en birikimli âlimlerinin yanında yapan Şeyh Said, Palo’da Şeyh Hasan, Muş’ta Molla Muhammed, Malazgirt’te Molla Musa ve Molla Abdulhamid'in yanında okur. Şeyh Said özel bir eğitime tabi tutularak en yetenekli mollalardan İslami ilimler alanında ciddi bir eğitim alır ve medresede ders vermeye başlar. Babasının vefatıyla medrese ve tekke hizmetlerini yürütme vazifesi ailenin büyüğü olan Şeyh Said'e kalır.
Eğitimi ve ilmi serüveni
Şeyh Said, zamanındaki âlimler içerisinde en muteber âlimler arasındadır. Klasik medrese usulüne vakıf olup, birçok kitabı ezbere okurdu. Ezberlediği normal hacimli birçok eserin yanında İbni Abidin, Tefsir-ul Celaleyn, Sahihi Buhari gibi büyük hacimli kaynak eserleri ezbere bilir, Melayê Cezeri divanını ve birçok divanı ezbere okurdu. Şeyh’le ilgili yazılmış eserlerde; onun Astronomi, Felsefe, Geometri (hendese), Matematik gibi ilimleri iyi bildiği belirtilmektedir.
Şeyh Said, ticaretle iştiğali ve İslam âleminin değişik bölgelerindeki âlimlerle diyalogu sebebiyle bir çok dile vakıf olmuştur. Kürtçe’nin Kırmanci ve Zazaki lehçelerinin yanı sıra Arapça, Farsça, Türkçe, Urduca ve Ermenice dillerini bildiği nakledilir. Ermenice’yi Palo ve Hınıs’ta yaşayan Ermenilerden öğrenmiştir. Şeyh Efendi hakkında; Hıristiyanlığa ciddi derecede vakıf olduğu söylenir. Ermeniler birçok konuda anlaşmazlığa düştüklerinde Şeyh’in yanına gelirler ve onun hakemliğinde problemlerini hallederlerdi.
Şeyh Said, ticaret için, ayrıca medrese, tekke ve müridlerini ziyaret etmek için seyahatlerde bulunur, gittiği yerlerde halkın sosyal ve ticari durumlarını sorardı.
Şeyh Said seyahatlerinden birini de İstanbul’a yapmıştır. O seyahatinden sonra İstanbul’dan gelenlere Osmanlı’nın son durumunu, İttihad ve Terakkicileri, savaş meselelerini sorardı. Kendisine her zaman İstanbul’dan gazete gelir, düzenli olarak gündemi takip ederdi.
Şeyh Said, çok defa hac yapmıştır. Oraya gittiğinde âlimlerle buluşup Müslümanların siyasi, içtimai, ilmi durumlarını konuştukları için hacca gitmeyi çok önemserdi. Hayatı boyunca altı defa hacca gitmiştir. Hicri 1321 senesinde hacc ibadeti için Hicaz’a gittiğinde altı ay boyunca hadis alanında çalışmalarda bulunmuş, eğitim görmüş ve kırk gün boyunca yapılan imtihandan sonra hadis icazesini alıp muhaddis unvanına sahip olmuştur.
Birinci Meclisin Bitlis milletvekili Yusuf Ziya tarafından aşiretler arasındaki tanınmışlığı ve sözünün geçmesi nedeniyle gizli Kürt İstiklal komitesi'ne ("Azadi" örgütü) üye yapıldı. 1924 yılında Yusuf Ziya tutuklandı. Suçunu itiraf eden Yusuf Ziya Bey, Cibranlı Halit, Hasananlı Halit, Hacı Musa ile birlikte Şeyh Said'in de adını verdi.
Doğu illerindeki aşiretleri dolaşan Şeyh Said, "Cumhuriyet ve Mustafa Kemal'in dinsizliğinden, çıkarılan yasalar ile İslamiyetin, nikah, ırz ve namusun Kuran'ın ortadan kalkacağından, ağaların ve hocaların idam edileceğini veya sürüleceğinden" bahseden propagandalar yaptı.
Kayınbiraderi Albay Cibranlı Halit'in adamları Cemiyet-i Akvam'a haber vereceklerini, bölgede devletin askeri güçlerinin bulunmadığını ve kolayca bölgeyi ele geçirebileceklerini söyledi. Cumhuriyete ve devrimlere karşı bir ayaklanma fetvası hazırlayarak devrimlere destek verenlerin canları ve mallarının helal olduğunu yazdı. Fetvayı aşiretlerin ileri gelenlerine gönderdi. Varto'daki Hormek aşireti devlet yanlısı olduğu için ayaklanmaya uymayacaklarını açıkladı. Şeyh Said ifade vermek için Bitlis Harp Divanı'na davet edildiğinde yaşlı ve hasta olduğu için ifade vermeye gitmeyince ifadesi Hınıs'ta alındı. Diyarbakır, Çapakçur, Ergani ve Genç illerinde bir ay kadar dolaştıktan sonra 13 Şubat 1925 tarihinde Piran'daki kardeşinin evine yerleşti. Piran'da jandarmanın 5 suçluyu tutuklama girişimi üzerine çıkan çatışma sebebiyle ayaklanma hareketi planlanandan önce başladı. 1924 Ekim ayından yakalanacakları güne kadar hükûmetle haberleşmekte olan bacanağı Kasım Bey (Kasım Ataç) tarafından ihbar edilmiştir. Genç Hâdisesinin (Şeyh Said İsyanı) bastırılmasından sonra "Şark İstiklal Mahkemesi"nde yargılanıp idama mahkûm edildi.
Ayaklanma bölgelerini anlatan harita:
Şeyh Said’in ayaklanması üzerine farkı çevrelerin farklı yorumları olabilmekteyse de kendi ifadelerinden ayaklanmanın niteliği ve gayesi açısından bir fikir edinmek mümkündür.
29 Haziran 1925’te Şark İstiklal Mahkemesi tarafından Diyarbakır Dağkapı Meydanında idam edilen Şeyh Said, idam sehpasında iken son isteği sorulduğunda, kâğıt kalem ister ve kâğıda Arapça olarak "Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini içindir." yazar ve idam edilir.
Ayaklanmanın niteliğine vakıf olmak adına yine Şeyh Said’in bazı mektuplarına göz atılabilir. Yine Urfa’daki Milli aşireti reisi Halil Beg’e gönderdiği mektupta;
“Şimdiki hükümet Islam Hilafetini, Saltanatı, meşihatı Islamiye’yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini ilga etmiş, Evkaf Nezaretini (Vakıflar Bakanlığı) kafirlik maarifine ilca etmiş(çevirmiş), kadınlık mesturunu(örtünme) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların yabancılarla dans yapmasını mübah kılmış, bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar inşa etmişler, Allah (celle celaluhu) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) dini olan dinimizle istihza(alay) etmekte bulunmuşlar, onların namına olarak ahkamı Islamiyeyi tahkir ve Islamiyetin esaslarını değiştirmişler, erkanı(ileri gelenleri) sarsmışlar, dine karşı ve bu din erbabına karşı ilan-ı harp eylemişler. Allahü Taala din ve Şeriatın intikamını almaya başlamıştır.. himmetinizden muavenet talebinde bulunuyorum, bütün aşiretlerinize bildiriniz.” diyordu.
Ayaklanma hakkındaki muhtelif kesimlerden görüşler;
İsmet Inönü (Eski Cumhurbaşkanı ve o dönemin Başbakanı):
“Doğu isyanı bir irtica idi. Hakiki bir irtica idi. O zamanki ortamda memleketin siyasi hayatı karışıktı. Cumhuriyetin ilanı, cumhuriyetin devlet düzenine getirdiği değişiklikler Istanbul efkarında, matbuatta[basında], pek geniş tepkilere sebep olmuştu. Doğu isyanı bunun bir neticesidir. Hiç şüphemiz yoktu bizim. Memleketin yeni bir siyasi rejime girmesi ve siyasi rejimin üzerinde memleketin bunu kabul etmemiş olduğu şüphesini, ümidini veren geniş bir münakaşa ve propaganda hayatının tesiri.. Şark isyanı bunun neticesi olarak çıkmıştı.”
Yine Ismet Inönü (Eski Cumhurbaşkanı ve o dönemin Başbakanı):
“Şeyh Said, harekat esnasında dini kurtarmak davasını açıktan ortaya atmış bulunuyor. 'Hilafet kalkmıştır, din tehlikededir, dini kurtarmak lazımdır.' Davaları, bu. Şeyh Said, isyan hareketini, böylece bütün memlekete milli bir hareket olarak değil, bir din hareketi olarak gösteriyor. Her tarafı harekete geçirmek sevdasındadır. Şeyh Sait isyanını doğrudan doğruya Ingilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunmuyor.”
Celal Bayar (Eski Cumhurbaşkanı):
“Şeyh Said’in 1925’lerde yapmak istediğini, Humeyni [Iran Islam devriminin lideri] günümüzde yapmaktadır.”
Süleyman Demirel (Eski Cumhurbaşkanı):
“Türkiye’de irtica lafları, Şeyh Said isyanıyla beraber başlar. Şeyh Said isyanı mahkemesinin iddianamesinde irtica vardır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ve Serbest Fırka’nın kapatılmasında da bu iddialar vardır.”
Sadi Koças (Eski Başbakan Yardımcısı):
“Bu ayaklanmada görülen ve iddia edilen en önemli gerekçe dinî idi. Laik devlet anlayışını hazmedememiş, özellikle dış mihrakların tahrik ettiği sözde dindar Şeyh Said ve benzerlerinin açıkladıkları tek gerekçe, 'din elden gidiyor' sloganıydı.”
Hikmet Kıvılcımlı (Sosyalist lider):
“Şeyh Said isyanı gerek milli, gerekse milletlerarası mikyasta [ölçüde] irticai idi.”
Dr. Rıza Nur (Tarihçi ve ilk Milli Eğitim Bakanı):
“Şeyh Said gayet dindar bir adammış. Medreseler ve tekkelerin ilgası, şapka giydirileceği şayiası bu adamı tehyic etmişti [heyecanlandırmıştı]. Isyan etti. Resmi tahkikat asla milli bir Kürt isyanı olmadığını göstermiştir. Ben bunu orada Istiklal Mahkemesi reisliğini yapan Ali Saib’e de sordum. O da 'asla Kürtlük meselesi yoktur, sırf dindir' dedi.”
***
Cemal Kutay (Tarihçi):
“Isyanın gayesi dini kurtarmak ve bilhassa Osmanlı Halifeliğini yeniden kurmak şeklinde gösterilince, Genc ve Diyarbakır dışında bulunan ve Şeyh Said’in manevi nüfuzu altında bulunmayan Kürt aşiretleri isyana iltifat etmedi.”
Şevket Süreyya Aydemir (Tarihçi):
“Isyan bir milli hareket, yani Kürtlük, Kürt istiklali gibi sloganlarla değil, 'dini kurtarmak, şeriatı kurmak' gibi dumanlı, sınırları belirsiz tahriklerle başladı. Isyan bir hafta gibi kısa bir zaman içinde bazı vilayetlere yayılmakla beraber, daha ziyade bir 'beyler, şeyhler' isyanı olarak kaldı. Bu beylerin, şeyhlerin iradelerine bağlı olarak isyana sürüklenen kulların, müritlerin önemli yekunlara varmasına rağmen, bir halk hareketi halini almadı. Kürtlerle meskun bütün bölgelerde, milli bir hareket haline gelmedi. Bu sebeple bazı yazarların kullandığı ifadeye rağmen, Şeyh Said isyanını, bir Kürt isyanı olarak vasıflandırmak zordur.”
Ilhan Murad Bardakçı (Tarihçi):
“1925 yılında çıkan Şeyh Said ayaklanmasında, dava bağımsız devlet sorunu değildir. Şeyh Said’in ihtilal değil, istekler beyannamesi ele geçmeden, kendisi idam edilmiştir. Bu belge, bildiğimiz bir devlet kuruluşundadır. Içinde sadece, Islamî beraberliğin neden ihmal edildiği anlatılır ve kendilerinin devlete sadakatleri hikaye edilir.”
Orhan Türkdoğan (Bilim Adamı):
“Manisa’da Nakşibendi tarikatına mensup olan Giritli Mehmet ve arkadaşlarının tekke ve tarikatlarının kapatılmasına tepki olan ayaklanmaları, 1925 yılının Şubatında Nakşibendi tarikatının en yoğun olduğu Doğu bölgesinde patlak veren Şeyh Sait ayaklanması ile ortak noktalar taşır. Doğu ayaklanmasının baş yöneticisi olan Nakşibendi Şeyh Sait; dinin elden gittiği gerekçesi ile eyleme geçti.”
Kaynak: Mepa News
Bibliyografya
Çevirimiçi: http://arsiv.hurseda.net/Sehid-Seyh-Saide-Palewi---2-227, Şehid Şeyh Saide Palewi-2, Erişim: 29 Ocak 2016
Ergün Baybars, İstiklal Mahkemeleri, s. 222,223
H.Şelıc, Zaza Gerçeği, Dicle-Fırat Yayınları, Almanya/Münih 1988.
Orhan Türkdoğan, Tepedeki Adam: Mustafa Kemal, Atatürk Üniversitesi 50.Yıl Armağanı, Sayı: 2.
Zaman Gazetesi, 06 Ağustos 1991.
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt: 3, Istanbul 1975.
Cemal Kutay, Türkiye Istiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, cilt: 19, sayfa 11505
Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, cild 4, Istanbul 1967.
Hikmet Kıvılcımlı, Ihtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark), Yol Yayınları, Istanbul 1979.
Nokta Dergisi, Sayı: 25 (28 Haziran 1987).
Tercüman Gazetesi, 30 Temmuz 1986.
Kurtul Altuğ, Celal Bayar Anlatıyor, Kritik Olayların Perde Arkası, Tercüman Gazetesi, 12 Ekim 1986.
Ismet Inönü, Hatıralar, 2.Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara 1987.
Abdi Ipekçi, Inönü Atatürk’ü Anlatıyor, Istanbul 1981