Ünlü olmaya yönelik arayışın psikolojik problemlere yol açtığı düşüncesi birçok psikolojik değerlendirmeye konu oluyor.
Bedlamite'ta yayınlanan değerlendirmede, ünlü olma arayışının psikolojik problemlerle olan bağlantısı incelendi.
Değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Hayatımızın en ilgi çekici yönlerinden birisi, hayat amacımızın ne olduğunu keşfetmektir. Kültürden kültüre değişmekle birlikte, yaşam amacımız nihayetinde önümüze çıkan her şeyin belirleyicisidir. Aldığımız kararlardan hissettiğimiz duygulara ve başarılı bir yaşamın ne olduğuna dair zihnimizdeki konsepte kadar...
Herkes çıkıp bunu söylemese de pek çok kişi hayatının amacını ünlü olmak olarak belirlemiştir. Bu kavram aslında yeni bir kavram değil, ancak önceki nesillerde görmediğimiz modern ikilemler barındırıyor.
Bu yazı boyunca, söz konusu fenomene ve ruhsal hastalıklar açısından insani bıraktığı savunmasız duruma derinlemesine bir bakış atacağız.
Dikkat çekme dürtüsü
Psikolojinin varoluşunun büyük bölümünde, şöhreti arzulama fikri genellikle göz ardı edilmiştir. Psikologlar her zaman motivasyonun doğrudan para ve güçle bağlantılı olduğunu belirtmişlerdir. Bu birçok açıdan doğru olsa da modern birey bazen sadece ve sadece şöhret peşinde koşar. Şöhretin beraberinde gücün gelip gelmediğini umursamadan...
Birçok açıdan bireyler, sosyal kabul görme, çok sayıda yabancı tarafından kabul edilme arayışındadır. Kaçınılmaz olarak, bu tür bir yaşam güdüsü çok derin kanaatlere yol açabilir. Bir psikolog ve "The Fame Motive (Şöhret Güdüsü)" kitabının yazarı olan Orville Gilbert Brim şöyle söylüyor:
"[Şöhret arzusu] Orta Çağ toplumlarında insanların ölmek ve daha iyi bir hayata gitmek için sabırsızlandığı öteki dünya inancına benzer. İşte bu kadar güçlüdür."
Bu tür bir olgu yalnızca Batı ülkelerinde öne çıkıyor gibi görünse de pek çok kültürde gözlemlenebilecek bir şeydir.
Örnek olarak Hindistan'daki kırsal Hindu köylerini ele alalım. Burada dul bir kadının eşini kaybettiği dönem boyunca sürekli üzgün olması beklenir. Öyle ki farklı giyinmeleri, yemek alışkanlıklarını değiştirmeleri ve hatta alışkanlıklarını tersine çevirmeleri beklenir. Bu kadınlar aslında "en saf" olmak için yarışmakta ve bu konuda kendilerini sık sık birbirleriyle kıyaslamaktadırlar.
Bu bizim bakış açımızdan tuhaf görünse de şöhret arzulayan biriyle son derece benzerdir. Ünlü olma şansını bekleyen bir kişi doğal olarak alışkanlıklarını değiştirecek, farklı giyinecek ve hatta sadece belirli yiyecekleri yiyecektir. Bu beklentiler genellikle o dönemde neyin popüler olduğuna, neyin trend olduğuna dayanır.
Knox College'da psikolog olan Tim Kasser şunları söylüyor:
"Şöhretten bir anlam çıkarmayı bekleyen, hayatlarının bir anlam ifade etmesinin tek yolunun ünlü olmak olduğuna inanan insanlar farklı bir tiplemedir. Hepimiz hayatlarımızı anlamlandırmaya ihtiyaç duyarız ve bu da insanların bunu yapmaya çalışmasının bir yoludur."
Şöhretin psikolojisi
Psikologlar, şöhret peşinde koşan pek çok kişinin duygusal ve fiziksel olarak kendi yanlarında olmayan ebeveynlere sahip olduğunu gözlemlemiştir. Elbette bu durum herkes için geçerli değildir. Ancak, tekrar tekrar gözlemlenen bir durumdur.
Ünlü bir psikanalist olan Erik Erikson bu gözlemin en iyi örneklerinden biridir. Kızı Sue Erikson Bloland, "In the Shadow of Fame (Şöhretin Gölgesinde)" adlı anı kitabında Erikson'un sürekli ilgi peşinde koşmasının kısmen terk edilmişlik duygusundan kaynaklandığını, onun kendi biyolojik babasını hiç tanımadığını anlatır.
Erik Erikson pek çok kişinin arzuladığı bir karizmaya sahip olsa da, Sue anılarında şöyle yazıyor:
"Onun güven arayışı, genellikle yorumlandığı gibi büyüleyici bir alçak gönüllülük değildi. Bu, ısrarcı ve eziyet verici bir kendinden şüpheyi ifade ediyordu."
Ancak, daha önce de belirtildiği gibi, ebeveyn tarafından terk edilme duygusu daha büyük ve karmaşık bir olgunun yalnızca bir parçasıdır.
Bazı psikologlar da insanların ölümlülükle ilgili saplantılarını gözlemlemiştir. Kendi ölümleri söz konusu olduğunda, birçok insan nasıl hatırlanacaklarını belirlemeye çalışmaya başlayacaktır. Ünlü olmak isteyenlerin birçoğu bunun özdeğerleri için hayati önem taşıdığını düşünmektedir.
Arizona Üniversitesi'nde psikolog olan Jeffrey Greenberg şunları söylüyor:
"Ölümlülüğümüze dair bu farkındalık göz önüne alındığında, güvenli bir şekilde yaşamaya devam edebilmek için, bu varoluşsal çıkmazdan bir şekilde korunduğumuzu hissetmemiz, sadece ölümle yok olmaya mahkum maddi hayvanlardan daha fazlası olduğumuzu hissetmemiz gerekir. Bunu, kendimizi anlamlı bir dünyaya kalıcı olarak değerli katkılarda bulunan kişiler olarak görmeye çalışarak başarıyoruz. Ve başkaları bizim değerimizi ne kadar onaylarsa, kendimizi o kadar özel ve dolayısıyla güvende hissediyoruz."
Gerçekleşmemiş bir tutkunun mücadelesi
Şöhrete ulaşmanın çoğumuz için çok zor olduğu bir sır değil. Yine de bu, insanları her ne pahasına olursa olsun şöhret peşinde koşmaktan alıkoymuyor. Ve bu azim çoğu zaman kişinin psikolojisine zarar verebilecek bir mücadeleye yol açıyor.
Rochester Üniversitesi'nden Richard M. Ryan tarafından 1996 yılında yayınlanan bir çalışmada, 100 yetişkine hayattaki hedefleri ve motivasyonları soruldu. Başkalarının onayıyla ilgili herhangi bir şeyden (şöhret gibi) bahsedenlerin üzüntü seviyelerinin, yalnızca kendini kabul etme ve anlamlı arkadaşlıklar arayanlara kıyasla dikkat çekici şekilde arttığı gözlemlendi.
Başarılı olacağınızı düşünmek -tüm enerjinizle bu hedefe yönelmek- ve sonucunda şöhret olamamak, birçok açıdan insanın psikolojisine yapabileceği en büyük ihanetlerden biri olabilir. Bu ruh halindeki bir kişinin hayatının ileri yaşlarına ulaştığında başına gelenleri düşünün. Bazıları bu gençlik hırslarına tutunmaya devam ederler.
83 yaşındaki araştırmacı Dr. Brim şöyle söylüyor:
"Birkaç şeyin yapılabileceği neticesine vardım. Bunlardan biri de [şöhretten] başka bir onay kaynağı bulmak. Eğer şanslıysanız bu büyük bir aşk olabilir. Ya da belki de Tanrı'ya olan inancınızın derinleşmesidir. Ama bence pek çok insan, ünlü olamayacaklarının ve bunu çözmek için yapabilecekleri hiçbir şey olmadığının farkına vararak acı çekiyor."
Modern ikilem
Günümüz toplumundaki en büyük sorunlardan biri, şöhretin son derece elde edilebilir görünmesidir. Artık bir kişinin adını duyurmak için bir ajans araması ya da halka açık etkinliklere katılması gerekmiyor. Artık şöhret, viral hale gelen bir video yüklemek kadar basit olabilir.
Sosyal medyanın, şöhret arayışının beraberinde getirdiği psikolojik hasarın ateşini körüklediğine hiç şüphe yok. İnsanlar binlerce "normal insanın" internette yükseldiğini görüyor ve kendilerinin de bir şansa sahip olmaması için hiçbir neden yokmuş gibi hissediyor.
Bununla ilgili en büyük sorun, örneğin Hollywood ünlüleriyle ilgili sorunla tamamen aynı. Yalnızca başkalarının başarılarına bakarak, bunu deneyen ve başarısız olan binlerce kişiyi görmüyorsunuz. Şöhretin kolayca elde edilebilecek bir şey olduğu inancını sürdürmeye devam ediyorsunuz. Ve internet bu düşünce için sadece yeni bir kaynak.
Ne yapılabilir?
Şöhret arayışının psikolojik ikilemi, nihayetinde bireysel düzeyde ele alınması gereken bir konudur.
Hedeflerinize ulaşmak için motive hissetmek, nihayetinde hayatımızın amacını doldurabilecek en büyük şeylerden biridir. Ancak, bu hedefinizin şöhretle bir ilgisi varsa, bunu ünlü olmama çerçevesinde düşünmek faydalı olabilir.
Örneğin, bir gün binlerce kişinin doldurduğu bir stadyumda sahne alma hayalleri kuran son derece yetenekli bir şarkıcı olduğunuzu varsayalım. Şarkı söylemeye devam etmemeniz gerektiğini söylemiyoruz. Aksine, şarkı söylemeyi sizi şöhrete götürmeyecek yollarla nasıl sürdürebileceğinizden bahsediyoruz.
Yeteneğinizin bir amacı var. Ancak bu amacın yalnızca şöhret olduğunu düşünmenin zararlı etkileri olabilir. Ve bu etkiler bizi ruhsal hastalıklara karşı savunmasız bırakır. Başkalarının kabulünün ötesinde amacınızı keşfetmek, yeteneklerinizin gerçek benzersizliğini keşfetmektir. Kendini kabul etmenin gerçekte ne olduğunu keşfetmektir.