Somali, Mogadişu yönetiminin yeni Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un göreve gelmesinden bu yana önemli olaylara şahitlik ediyor.
İlk olarak, 2021 yılının başında ülkeden çekilme kararı alan ABD, Mahmud'un seçildiği akşam, ülkeye yeniden asker göndereceklerini açıkladı. Söz konusu Amerikan askerlerinin kısa bir süre sonra ülkede konuşlandığına dair raporlar basına sızdırıldı.
Uzun süren bir siyasi iç çatışma sonrasında seçilen Mahmud'un başa geçmesi, görünürde ülkedeki siyasi anlaşmazlıkları sona erdirse de, Mogadişu yönetimi içerisindeki çatlak sesler sona ermedi. Özellikle Mahmud'un kurduğu hükümete yönelik itirazların yüksek sesle dile getirilmesi dikkatleri çekti.
Hasan Şeyh Mahmud yönetimi, ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler ile iş birliği temelinde, Eş Şebab'a karşı savaşmayı ve uzun vadede bu grubu eli zayıflamış bir şekilde müzakere masasına oturtmayı hedefliyordu. Mahmud'un seçildikten sonrası açıklamaları da bu paralelde seyretti. Eş Şebab'ın Somali'nin güneyinde yüzde 70'e ulaşan kontrol sahası göz önüne alındığında, mevcut durumda grupla masaya oturulması, Mogadişu yönetimi için pek de çıkar sağlayacak bir durum değildi. Zaten grup da "gayrimeşru" olarak gördüğü yönetimle masaya oturmayı reddediyordu.
Bu eksende ülkedeki savaş günden güne hararetlenerek devam etti.
Eş Şebab'ın sahadaki avantajını artıran bir diğer etken de, Somali'de Mogadişu yönetimine destek olan iki büyük komşu Hıristiyan ulusun kendi topraklarında yaşadığı problemlerdi. Etiyopya Tigray'daki savaş, Kenya da siyasi ve iktisadi istikrarsızlık sebebiyle Somali'deki askeri harekatlarına gereken ağırlığı veremiyor. Bu duruma Eş Şebab'ın iki ülke güçlerine yönelik sınır ötesi saldırıları da eklendiğinde, sahada iki ülkenin güçlerinin etki alanı günden güne düşüyor.
Somali halkına tehdit
Ülkedeki savaşı yeni bir boyuta taşıyacak asıl gelişme ise, Mogadişu'daki Hayat Otel saldırısı sonrasında yaşandı.
19 Ağustos tarihinde düzenlenen ve Somali'deki savaş tarihinin en uzun soluklu saldırıları arasına giren bu Eş Şebab saldırısı sonrası bölgede söylemler daha da sertleşti.
Mogadişu yönetimi lideri Hasan Şeyh Mahmud, ilk olarak Ağustos ayı sonunda Eş Şebab'a karşı topyekun savaş ilan etti.
Bir süre sonra Mahmud'un açıklamalarında seviye daha da sertlik kazandı.
Geçtiğimiz gün verdiği demeçte Mahmud, sivilleri Eş Şebab kontrolündeki bölgeleri terk etmeye çağırdı. Mogadişu yönetimi lideri Somali halkına, Eş Şebab'ın varlık gösterdiği bölgelerden ayrılmazlarsa ABD hava saldırılarında ve gece baskınlarında hedef olup kayıp verebileceklerini söyledi. Bu ifadeler, Somali halkını doğrudan hedef alan bir tehdit niteliğindeydi. Daha önce de belirttiğimiz üzere, Somali'nin güneyindeki bölgelerin büyük bir kısmı Eş Şebab kontrolünde bulunuyor. Halkın yüzde 55-60'lık bir kesiminin şehirlerde değil kırsalda yaşadığı da değerlendirildiğinde, bölgedeki sivillerin büyük bölümünün Eş Şebab kontrolü altında yaşadığı ortaya çıkıyor.
Peki, Mahmud'un tehdidinin ardından, söz konusu halkın yaşadıkları bölgeleri topluca terk etmesi gibi bir olasılık mümkün mü? Yoksullukla mücadele eden bir ülkede böyle bir şeyin neredeyse imkansız olduğu gayet açık. Bu açıdan bakıldığında ve Mahmud'un Eş Şebab'a karşı savaşmak için "kabile milisleri" kurma kararı da göz önüne alındığında, ortaya çok açık bir durum çıkıyor. Bu da Mogadişu yönetiminin Somali halkına iki seçenek bıraktığı: Ya Eş Şebab'a karşı savaşta bize katılın ya da ölmeye hazır olun. Bu söylem bizlere, "teröre karşı savaş" sürecini bir "Haçlı Seferi"ne benzeten George Bush'un o meşhur sözlerini anımsatıyor: "Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle."
Afganistan ve Irak senaryoları
Aslında Mogadişu yönetiminin bu çıkışına pek de yabancı değiliz. Zira daha önce Afganistan ve Irak'ta da benzeri söylemler ortaya atılmış, bu söylemler pratik olarak da sahaya yansımıştı.
Bu kapsamda bölgede ABD güçlerine karşı savaşan grupların kontrolündeki bölgelerde ağır sivil katliamları gerçekleştirilmiş, yerel milisler oluşturulmuş, sivillere yönelik ihlallar gündelik bir hal almıştı.
Bu bölgelerde de yerel halka karşı başlatılan savaşla iki şey amaçlanmıştı: Bir yandan gözlerin korkutulması ve silahlı gruplara desteğin önüne geçilmesi, diğer yandan da yerel halkın silahlı gruplara karşı savaşmaya teşvik edilmesi. Ancak bu iki ülkede yaşanan senaryolar göz önüne alınırsa, Somali'de de uygulanmak istenen bu yöntemin askeri, siyasi ve sosyal açıdan pek de "başarılı" olmayacağı görülebilir.
Aynı yöntemler Afganistan ve Irak'ta halkın silahlı gruplara desteğinin artması, sivillerin gündelik bir şekilde katledilmesi ve krizin derinleşmesine yol açmıştı. Nihayetinde Batı destekli yönetimler halk desteğinden mahrum ve marjinal bir pozisyonda kalmış, başkentlere sıkışmış, en sonunda da çökmüştü.
Hasan Şeyh Mahmud'un halka yönelik tehdidinin de aynı sonuçla karşılaşması büyük bir olasılık olarak öne çıkıyor.
Vietnam'dan Afganistan'a, Filipinler'den Mali'ye, bugüne kadar halkı tehdit etme stratejisinin başarılı olduğu bir bölge neredeyse bulunmuyor. Elbette bu noktada "başarı" ile amaçlanan şeyin ne olduğu üzerine düşünmek gerekli. Batılı bir okuma ve Batılı müttefiklerin yönlendirmelerine uyma, yerel yönetimleri esasen kendileri için değil, Batılılar için "başarı" getirecek hamlelerde bulunmaya itiyor.
Somali'de de ABD'nin başını çektiği Batılı güçlerin kısa ve orta vadede elde edebileceği tek "başarı" savaşın uzaması yönünde olabilir. Somali halkına yönelik tehdidin de bunu sağlayabilme ihtimali yüksek.
Artan çatışmalar ve tehditler paralelinde, yaklaşan sürecin Somali halkı için oldukça endişe verici olduğunu söylemek gerekiyor.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.