Sudan'da üçüncü ayına giren çatışmalar durulma emaresi göstermiyor. Ülkenin iki rakip generali kontrolü ele geçirmek için savaşırken çok sayıda ateşkesi ihlal etti. Sudan'ın uzun soluklu diktatörü Ömer el Beşir'in 2019'da devrilmesinden sonra iktidarı ele geçiren ve daha sonra 2021'deki darbeyle konumunu sağlamlaştıran Abdulfettah el Burhan, paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) başındaki Hemidti olarak bilinen Muhammed Hamdan Dagalo ile savaşıyor.
Beşir döneminde Hemidti, Darfur'da Burhan'ın ordusuyla birlikte HDK'yi (eski adıyla Cancavidleri) yönetiyordu. Hemidti, 2021 darbesinin ardından sözde bir Egemenlik Konseyi kurulduktan sonra Burhan'ın yardımcısı olarak göreve başladı. Ancak, her iki general de iktidar ve HDK'nin Sudan ordusuyla nasıl birleştirileceği konusunda tartıştıkça ilişkileri çalkantılı hale geldi. Çatışmalar -15 Nisan'da başladı- şimdiye kadar 3 binden fazla insanın ölümü ve yaklaşık 2.1 milyon kişinin ülke içinde yerinden edilmesiyle ağır insani neticelere yol açtı.
Ancak Burhan ve Hemidti arasındaki çatışma sadece bir iç çekişme değil. Sudan, Ortadoğu ve Afrika'yı birbirine bağlayan bir köprü niteliğinde ve bol miktardaki doğal kaynakları Hartum için verilen savaşın bölgesel bir boyut kazanmasına neden oluyor. Körfez'in ağır topları Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bu savaşı Ortadoğu'daki hegemonik konumlarını pekiştirmek için bir fırsat olarak görüyor. Suudi Arabistan Burhan'ı desteklerken, BAE Hemidti'yi destekledi.
Burhan'ın uluslararası meşruiyeti göz önüne alındığında, HDK'nin Sudan ordusuna karşı zafer kazanma şansı zayıf. Burhan ve Hemidti'nin Sudan'da, çeşitli siyasi ve askeri gruplar arasında süregelen rekabetin birden fazla güç merkezi olan parçalanmış bir devlet yarattığı Libya'daki durumu taklit eden karşılıklı kontrol alanları kurması daha olası. Böyle bir senaryoda HDK, Burhan ve dış destekçilerinin başını ağrıtacak, BAE'ye ülkenin geleceğinde daha fazla koz verecek ve Abu Dabi'nin Körfez'de yükselen üstün güç olarak yerini sağlamlaştırmasına yardımcı olacaktır.
Her ikisi de Körfez İş Birliği Konseyi (KİK) üyesi olan Riyad ve Abu Dabi on yıllardır görünürde müttefikler. Ancak aralarındaki ilişki her zaman bölgesel üstünlük için bugünlerde tırmanan bir rekabete sahne oldu.
Ortadoğu'daki gerilimler uzun süre Suudi Arabistan ve BAE'nin rekabet yerine ortaklığa öncelik vermesini gerektirdi. Şimdi ise Riyad ezeli rakibi Tahran'la ilişkilerini normalleştirirken -ve Lübnan, Suriye ve Filistinli siyasi gruplar arasında ara buluculuk yapıyor gibi görünürken- Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman BAE ile rekabetini bir üst seviyeye taşıdı.
Jeopolitik değişimler ekonomik değişimlerle destekleniyor. Suudi Arabistan ve BAE son yıllarda ekonomilerini petrolden uzaklaştırarak havacılık, spor, altyapı ve diğer alanlarda daha önemli bölgesel ve uluslararası roller üstlenmeye odaklandı. Muhammed bin Selman yönetimindeki Riyad, İslam'ın hakim olduğu bir kimlikten aşırı milliyetçiliğe kayarken, Devlet Başkan Muhammed bin Zayed yönetimindeki Abu Dabi daha fazla dini çeşitliliği ve hoşgörüyü teşvik eden bir kültür politikası benimsedi.
BAE-Suudi Arabistan rekabeti
Abu Dabi ve Riyad 2009'da, Körfez ekonomisini daha birleşik bir yapıya kavuşturacak ve ortak bir para birimini teşvik edecek olan KİK'in önerdiği ortak merkez bankasının konumu konusunda anlaşmazlığa düştüklerinde karşı karşıya gelmeye başladılar. Konsey, BAE'nin bankaya ev sahipliği yapmasını kabul etti, ancak Riyad son dakikada açıklama yapmadan plandan çekildi. O zamandan bu yana ne banka ne de para birimi hayata geçirilebildi. Bunun yerine Suudi Arabistan ve BAE arasındaki gerginlikler su yüzüne çıktı. Bu kimi zaman vekil güçler eliyle uygulanan şiddetle ortaya çıktı.
BAE, Suudi Arabistan'ın Yemen'deki Husi isyancılara karşı devam eden savaşında bir ortak olarak görülüyor. Ancak çatışmanın başladığı 2015'ten bu yana Riyad ve Abu Dabi'nin hedefleri giderek farklılaştı: Riyad uluslararası alanda tanınan Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi hükümetini desteklerken Abu Dabi Güney Geçiş Konseyi'ni desteklemeyi tercih etti. Bu durum BAE'ye Yemen'in birçok limanı ve adası üzerinde kontrol ve dolayısıyla Babu'l Mendeb Boğazı ve Afrika Boynuzu'na erişim sağladı.
2019'da liman kenti Aden'i kontrol etmek isteyen Güney Geçiş Konseyi ile Hadi'ye bağlı güçler arasında şiddetli çatışmalar patlak verdi. Ancak Yemen'deki Suudi-BAE rekabeti limanlarla sınırlı değildi. 2018'de Al Jazeera'ye sızan raporlar Riyad'ın Suudi petrolünü Umman sınırındaki Yemen limanı Niştun'a taşıyacak bir boru hattı inşa etmeyi planladığını gösteriyordu ki bu Hürmüz Boğazı'nı bypass ederek İran'dan gelebilecek tehdit riskini azaltacaktı. Bu proje BAE'nin petrol ve gaz taşımacılığındaki kilit konumunu zayıflatacak ve krallığa OPEC içinde daha fazla kontrol sağlayacaktı.
Ortadoğu dışında Washington da Suudi-BAE rekabetinin kilit noktalarından biri haline geldi. ABD istihbaratının 2018'de gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi emrini verdiği sonucuna vardığı Muhammed bin Selman'ın yükselişi, Riyad ile ABD'li politika yapıcılar arasındaki ilişkilerin son yıllarda soğuklaşmasına neden oldu. Bu durum BAE'ye Washington'un en sevdiği Körfez askeri müttefiki olarak Riyad'ın yerini almak için altın bir fırsat sundu.
Abu Dabi'nin konumu, 2020'de İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için ABD destekli Abraham Anlaşmalarını imzaladığında daha da güçlendi. (ABD şu anda Suudi-İsrail normalleşmesini teşvik ediyor, ancak Riyad'dan şu ana kadar pek ses çıkmadı.) ABD, Yemen'deki savaş nedeniyle Suudi Arabistan'a silah satışını askıya alırken, Trump yönetimi en gelişmiş savaş uçağı olan F-35'i BAE'ye tedarik etmeyi seçti. Her ne kadar Biden yönetimi satışı gözden geçirmek üzere durdurmuş olsa da. Anlaşma gerçekleşirse BAE uçağı teslim alan ilk Arap ülkesi olacak.
Rekabetin Sudan'a yansıması
Suudi Arabistan ve BAE son yıllarda rekabet alanlarını Afrika'ya ve özellikle de kaynak zengini olan, stratejik konumdaki Sudan'a doğru genişletti.
Körfez ülkeleri, Beşir'in devrilmesinden bu yana Sudan'da önemli bir rol oynadı. Abu Dabi ve Riyad, yönetimi devralan Geçici Askeri Konsey'e derhal 3 milyar dolarlık yardımda bulundu. O dönemde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Sudan'daki çıkarları genel olarak örtüşüyordu ve her ikisi de ülkenin kısa ömürlü demokratik geçişinde rol oynadı. Her iki devlet de Hartum'dan imtiyazlar elde etti: Sudan Yemen'de Suudi Arabistan'a askeri destek sağladı ve BAE Hartum'un Abraham Anlaşmalarına katılmasına aracılık etti.
Suudi Arabistan ve BAE de Sudan ekonomisine uzun süredir yatırım yapıyor. Abu Dabi 2018 itibariyle ülkeye toplamda olarak 7.6 milyar dolar yatırım yaptı. Beşir'in devrilmesinden bu yana BAE, tarım projeleri ve bir Kızıldeniz limanını da içeren 6 milyar dolarlık bir yatırımı da buna ekledi. Ekim 2022'de Riyad, Sudan ekonomisinin altyapı, madencilik ve tarım gibi sektörlerine 24 milyar dolara kadar yatırım yapacağını açıkladı.
Ortadoğu'nun yükselen hegemonları olarak Riyad ve Abu Dabi şu anda anlaşmazlık içinde. Taraflar Burhan ve Hemidti ile ittifak kurarak Sudan'ın kaynaklarını, enerjisini ve lojistik geçiş noktalarını kontrol etmeye çalışıyor. Ülkedeki çıkarları başlangıçta örtüşse de -özellikle de Beşir, Suudi-BAE ablukası sırasında Katar'a karşı tarafsız kaldığında- Burhan o zamandan beri Doha ile ilişkileri çözmeye çalışıyor. BAE iki sebepten ötürü Hemidti'ye güven duydu: HDK savaşçılarının 2015'ten beri güney Yemen'de aktif olmaları ve 2019'da Abu Dabi tarafından desteklenen General Halife Hafter'i desteklemek için Libya'ya gitmeleri.
Suudi Arabistan Burhan'ı desteklemek için Mısır ile iş birliği yaparken BAE de paramiliter Wagner Grubu aracılığıyla HDK'yi desteklemek için Rusya ile iş birliği yaptı. Wagner Grubu, HDK'nin aktif olduğu Darfur'daki projeler için ülkenin kaynak bakanlığı ile sözleşme imzaladığı 2017'den beri Sudan'da aktif. Wagner 2019'da Libya'da Hafter adına savaşarak aktif hale geldi. (Wagner'in geçen ay Rusya'da başarısızlıkla sonuçlanan isyanının ardından geleceği belirsiz olsa da, raporlar grubun aktif olduğu birçok ülkede "her zamanki gibi" faaliyet göstermeye devam ettiğini gösteriyor).
Abu Dabi HDK ile olan ittifakı konusunda sessizliğini koruyor. Ancak raporlar Hemidti'nin Wagner tarafından kontrol edilen altın madenlerini koruyarak BAE'nin Sudan'daki çıkarlarının bekçisi olarak hareket ettiğini gösteriyor. Bu madenlerden elde edilen altın daha sonra Rusya'ya giderken BAE'ye gönderiliyor. BAE, HDK ve Wagner Grubu aracılığıyla Rusya arasındaki üçlü ilişki, Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgaliyle pekişti ve Moskova, Batı yaptırımlarının etkisini hafifletmek için altın ve diğer finansman kaynaklarına daha bağımlı hale geldi. ABD Hazine Bakanlığı kısa süre önce Hemidti ile bağlantılı olan ve altın sektöründe faaliyet gösteren Al Junaid ve Tradive adlı iki firmaya yaptırım uyguladı. Bu firmaların merkezleri Sudan ve BAE'de bulunuyor. (Hazine ayrıca Burhan ile ilişkili iki savunma şirketine de yaptırım uyguladı).
BAE altın için savaşırken, Suudi Arabistan kendisini Sudan'da bir barış gücü ve insani yardımcı olarak göstermek için yorulmak bilmeden çalıştı. Riyad, Suudi şehri Cidde'de ABD ile ateşkes görüşmelerine ev sahipliği yaptı, Sudan halkına hem ülke içinde hem de dışında yardım sağladı ve birçok sivilin Hartum'dan tahliye edilmesine yardımcı oldu. Suudilerin müttefiki olan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es Sisi de Sudan ordusuna devletin kontrolünü yeniden ele geçirmesi için başta hava desteği olmak üzere yardımda bulundu.
Analistler, Burhan'ın HDK'ye karşı savaşmasına yardım etmek amacıyla Mısır'ın Sudan'ı tamamen işgal etmeyi düşünebileceğini öne sürüyorlar. Bu, Sudan'daki Suudi yatırımlarının korunmasını sağlayacak ve Riyad'ın etkisini Afrika'ya doğru genişletecektir. Ancak Mahmoud Salem'in kısa süre önce Foreign Policy'de yazdığı gibi Mısır kendisini bir çıkmazın içinde buluyor: Kahire'nin "bir savaşa girecek kaynağı ya da isteği yok ama durumu daha fazla görmezden gelmeyi de göze alamıyor."
Sudan'ın Burhan ya da Hemedti'in kontrolüne geçmesi -ve dolayısıyla Suudi Arabistan ya da Birleşik Arap Emirlikleri'nin etki alanına girmesi- Körfez'deki güç dengelerini değiştirecek ve Riyad ile Abu Dabi arasındaki gerilimi tırmandıracaktır. Ancak savaşın sonucunun bu kadar net olması pek olası değil: Libya'ya benzer şekilde, Sudan'ın da belki etnisite ve aşiret hatları boyunca daha da parçalanması muhtemel.
Sudan'daki çatışma hem Suudi Arabistan hem de BAE için bölgesel varlıklarını ve kontrollerini genişletmek için bir fırsattır. Riyad için Sudan ordusunun tam bir zafer kazanması, Arap ve İslam dünyasındaki lider konumunu pekiştirecektir. BAE için ise HDK'nin kazanımları Riyad'ın Ortadoğu'daki hakimiyetini zayıflatacak bir etki yaratacaktır ki bu da Abu Dabi için bir kazanç olacaktır.
Talal Mohammad tarafından kaleme alınan ve Foreign Policy'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.