Hamduk’un yerine gelecek siyasi isim kim olursa olsun, halihazırda ordu liderliğindeki hükümete bir şeyler değişmeden girmesi halinde büyük ihtimalle ciddi güven sağlayamayacaktır.
Pazar akşamı yaşanan yeni bir protesto dalgası ve güvenlik güçlerinin tekrar insanları öldürmeye başlamasının ardından Sudan’ın geçiş başbakanı Abdullah Hamduk istifa etti ve ülkenin artık “bekasını tehdit eden tehlikeli bir dönüm noktasında” olduğunu söyledi.
Hamduk’a yakın kaynaklardan alınan bilgilere göre eski başbakan ordu tarafından yönetilen Bağımsızlık Konseyi’nin aldığı bir karar ile Genel İstihbarat Servisi’nin (GIS) tutuklama yetkilerini iade etmesine ve Burhan’ın 25 Ekim’de sivil müttefiklerine yönelik darbesinin ardından görevden alınan büyükelçilerin makamlarına geri getirilmesini reddetmesine çok öfkelendi.
Aslına bakılırsa Hamduk, 21 Kasım’da Sudan Silahlı Kuvvetleri komutanı Abdül Fettah el-Burhan ile imzaladığı siyasi mutabakatın ardından hem sokaklarda hem de sivil siyasiler arasındaki güvenilirliğini büyük oranda zaten kaybetmişti.
Hamduk imzaladığı mutabakat ile birlikte en başından beri temel talebi olan, 2021’in ilk aylarında kurulan parti liderliğindeki kabinenin yerine ‘teknokrat’ yeni bir kabine atanması meselesinden feragat etmişti. Bu anlaşmanın ardından sokaklar kendi arasında bölündü. Halkın bir kısmı hızlı bir şekilde Hamduk’tan vazgeçerek kendisini ‘bir hain’ ilan etti. Bununla birlikte sokaklardaki görece daha baskın görüş Hamduk’un pek de seçme şansı olmadığı için bu kararı almak zorunda kaldığı ve kendisinin hala sivil iradeyi temsil ettiği yönündeydi.
Hamduk’un istifası, Sudan’ın dönüşümünün gelinen noktada, bugün yaşananların tarihi öncüsü olarak kabul edilen Sudan’ın ilk iki sivil protesto hareketleri olan 64’deki Ekim Devrimi ile 85’deki Nisan İntifadasından çok daha farklı bir rota izlediği anlamına gelmektedir.
Sudan’ın geçmişte yaşadığı diğer iki geçiş dönemi sürecinde görev yapan geçiş hükümeti başbakanları ile Hamduk’un ortak yanı, hepsinin radikal şehir sokakları ile fikir ayrılıkları yaşamalarıdır. 64 ve 85 yıllarında görev yapan başbakanlar Sirr el-Hatim el-Halife ile Cezuli Dafa’ullah da kendi dönemlerinde ordunun desteğini arkasına alan Ümmet Partisi’nden seçilen isimlere güç devrini garanti altına almak için açıktan şehirlerdeki sol cenaha karşı cephe almıştı.
Geçmişte her iki başbakan da geçiş dönemlerinin sonuna kadar koltuklarında kalırken Hamduk’un bunu yapamaması Sudan’daki siyasi durumun artık son derece değişken bir hale geldiği anlamına gelmektedir.
İlerici sicil
Hamduk’un asla selefleri ile aynı rolü oynayamayacağı en başından belliydi. Gerçekten de bakıldığında kendisinin ilerici sicili hem Sudan’ın İslamcıları ile tarihi bağlara sahip Cezuli’den hem de 1965’te Ümmet Partisi lideri Sadık el-Mehdi ile anlaşarak sol cenah ağırlıklı geçiş hükümetinin lağvedilmesini mümkün kılan Sirr el-Hatim el-Halife'den çok daha kabarıktır.
Kendisi de eski bir Sudan Komünist Partisi mensubu olan Hamduk’un yanına topladığı en kıdemli danışmanlarının hepsi geçmişte sol cenahta bulunmuş isimlerdi. Hamduk ilk başta, sokak protestolarının (Hirak) başını geçen hareketin tabanını oluşturan Direniş Komitelerinin birçoğu tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Sudan’daki asi gruplar arasındaki en ilerici olanlardan özellikle Abdülvahid Nur’un Sudan Kurtuluş Hareketi ile Abdülaziz Hilu’nun Sudan Halk Kurtuluşu Kuzey Ordusu da Hamduk hakkında müspet bir bakış açısına sahipti. Güvenlik güçlerinin tekrardan insanları öldürmeye başlamasının ardından Hamduk gelinen noktada artık ordunun her geçen gün artan devrim karşıtı tavrı ile aynı karede olmaya devam edemeyeceğinin farkına vararak istifa etti. Hamduk ayrıca ordunun ekonomi alanındaki rolünü de açıkça eleştirerek askeri şirketlerin faaliyetlerinin savunma sektörü ile sınırlı kalması gerektiğini savundu.
Güvenlik güçleri bünyesindeki kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, GIS tarafından 25 Ekim öncesinde yapılan darbe sonrası olası senaryolar analizinde Hamduk’un tereddüt eden ve yönlendirilmeye müsait bir yapısı olduğu ve ordunun yönetimi ele geçirmesi sürecinde bir kukla olarak kullanılabileceği ifadeleri yer aldı. Eğer bu gerçekten doğruysa Hamduk’un ilk başlarda güvenlik teşkilatlarının beklentilerini karşıladığını pek de söyleyemeyiz zira kendisi kafasına silah doğrultulmasına rağmen darbeyi öven açıklamayı okumayı reddetmişti.
Kendilerine direnmesine rağmen güvenlik kuvvetleri Hamduk’u yalnızlaştırmak için sürekli çalıştı. Ev hapsine mahkûm edilen Hamduk, sadece Özgürlük ve Değişim Kuvvetleri (FFC) bünyesindeki ordu yanlısı isimler ve Sudan’ın ‘istikrarını’ garanti altına alacak bir çözüm için ona nüfuz etmeye çalışan uluslararası ve bölgesel diplomatlarla görüştürüldü.
Arabulucu
Hamduk ile görüşmesine izin verilen şahıslardan birisi de Ulusal Ümmet Partisi lideri Fadullah Burma Nasir’di. Sudan’ın geçiş dönemi geçmişinin bir hayaleti olarak tanımlanan Nasir’in ordu tarafından sevilmesinin birçok nedeni vardı. Nasir, 1985’de subaylık yaptığı dönemde Sivar el-Dahab'ın Askeri Geçiş Konseyi’ne katılmış ve iddialara göre Sudan’ın eski diktatörü Cafer Nimeiri’nin koltuğundan indirilmesinin ardından eski yönetim tarafından daha önceden hapsedilen solcuları Kober hapishanesinde tutmaya çalışmıştı.
25 Ekim darbesinin ardından Nasir, Hamduk ile ordu arasında arabuluculuk yapmaya başladı. 21 Kasım mutabakatının mimarlarından birisi olan Nasir, Sudanlı siyasiler arasında bu anlaşmayı medyada en hararetli şekilde savunan isimdi.
Muhalefet yanlısı haber sitesi el-Rakoba'ya göre ise Nasir yalan söyleyerek Hamduk’u Özgürlük ve Değişim Kuvvetleri merkez konseyinin kendisine ordu ile Hamduk arasında arabulucu olması için yetki verdiğine inandırdı. Gerçekte ise sokaklardaki geniş çaplı öfkeyi fark eden FFC liderliği ordu ile pazarlık masasına oturmayı dahi reddetmekteydi.
FFC, Nasir’in siyasi mutabakatı medyaya açıklamasının hemen ardından reddederken Hartum merkezli Sudanlı Profesyoneller Derneği ve Direniş Komiteleri de aynını yaptı. Fakat, ‘uluslararası kamuoyunu’ temsil eden birçok kurum, bu mutabakatın Hamduk’un serbest kalmasını sağlayacağını bahane ederek birbiri ardına bu girişimi desteklediklerini açıklamaya başlayınca protestocular olanlara bir süre inanamadı. Mutabakatın ardından Nasir’e karşı kendi partisi içinden de büyük tepki gösterildi ve partinin önde gelen isimleri Nasir’in yaptıklarına karşı olduklarını açıkladılar.
Hamduk her ne kadar 25 Ekim darbesinin ardından bakanlıklardaki görevlerinden el çektirilen yetkililerin bazılarının makamlarına iadesini sağlasa da onun geri getirdiği her adama karşılık ordu da el-Beşir döneminde görev yapan eski istihbaratçılardan birisini geri getirdi. 21 Kasım mutabakatında resmi bir şekilde el-Beşir’in partisi olan Ulusal Kongre Partisi hariç diğer tüm siyasi partilerin geçiş sürecine dahil edileceği yazmasına rağmen Burhan, mutabakatı ihlal ederek Beşir döneminde Güney Kordofan valisi olarak görev yapan şahsı Genel İstihbarat Servisi’nin başına atadı.
Güvenlik servislerinin insanları öldürmeye devam etmesi üzerine Hamduk, 2 Ocak’ta bir açıklama yaparak ordunun her geçen gün artan devrim karşıtı tavrı ile kendisini artık ilişkilendiremeyeceğini belirterek istifa etti.
Hamduk’un yerine gelecek isim
Bölgeden gelen haberlere göre ordu, Hamduk’un ilk geçiş hükümeti kabinesinden politik farklılıklar nedeniyle ayrılan Ekonomi Bakanı Bedavi’yi kendisinin yerine getirmeyi düşünmektedir. Fakat, Hamduk’tan sonra gelecek kişi kim olursa olsun 25 Ekim darbesi ve 21 Kasım siyasi mutabakatının ardından zuhur eden idare halkasına birtakım hususlarda değişim olmadan girmesi halinde ciddi bir güven sağlaması olası değildir.
Hamduk’un koltuğunu doldurmaya aday teknokrat kim olursa olsun yüzleşmesi gerekecek olan en büyük problem, sokaklarda sadece 21 Kasım mutabakatına değil aynı zamanda 2019’un Ağustos ayındaki anlaşmanın ardından ortaya çıkan sivil-asker ortaklığı sonucunda Hamduk’un göreve gelmesini sağlayan tüm sürece karşı da geniş çaplı bir muhalefet olduğu gerçeğidir.
Hamduk’un istifasını sevinçle karşılayan Sudanlı Profesyoneller Derneği, yaptığı açıklamada bu gelişmenin, sivil-asker ortaklığına dair en ufak umudun dahi söndüğünü ispatladığını ifade etti. Ümmet Partisi genel sekreteri el-Vathik Bireir ise bu kararı esefle karşıladıklarını zira artık ordunun mutlak bir şekilde tekrar yönetimi ele geçirmesinin önünde bir engel kalmadığını söyledi.
Her ne kadar iki taraf arasında sivil idarenin ne olduğuna dair farklı anlayışlar olsa da hem Ulusal Ümmet Partisi hem de sokaklardaki radikal göstericiler artık sivil idarenin geri gelmesi hususunda hemfikir. Ulusal Ümmet Partisi, hızlı bir şekilde parlamenter seçimlere dönüş yapılmasını istemektedir.
Ümmet Partisi bugün yapılacak bir seçimde 60’lı ve 80’li yıllardaki yani popüler olduğu dönemdeki kadar başarılı bir performans sağlayamayacağını kendisinin de bilmesine rağmen hala kendilerini destekleyen tabanı harekete geçirmek için devrimsel protesto siyasetindense seçim kampanyalarının daha iyi bir seçenek olduğunu düşünmektedir. Parti ayrıca derhal seçimlere dönülmesinin önünü tıkayan kuvvetlerin ülkenin tarihi boyunca seçimlerde sürekli düşük oy alan Baasçılar ve Komünistler gibi oluşumlar olduğunu iddia etmektedir.
Buna karşılık sokaklardaki radikal protestocular ise ordunun ve diğer güvenlik servislerinin mali ve siyasi hayat üzerindeki kontrolünü yıkarak seçimler yapıldığında ordu yanlısı grupların kontrolü ele geçirmesinin önüne geçecek, sivillerin liderlik ettiği bir geçiş hükümeti istemektedir.
Ümmet Partisi liderliğinde ve üstü örtülü de olsa ordunun desteğini alan parlamenter bir geçiş süreci 1964 ve 1985’teki kadar olası görünmemektedir. Ulusal Ümmet Partisi her ne kadar hala ciddi bir siyasi ağırlığa sahip olsa da 1986-1989 demokrasi döneminde partinin elde ettiği o tarihi güç tabanı Batı Sudan’daki muhalif gruplar ve şehir merkezlerindeki gençlerin protesto hareketleri neticesinde uzun yıllar boyunca sürekli zayıfladı.
Partizan bir hareketten ziyade daha çok ulusalcı bir kimlikle sahneye çıkan Direniş Komiteleri açısından ülkenin içinde bulunduğu vaziyet hala büyük bir fırsat içermektedir. Diğer taraftan ise bugünkü geçiş hükümeti, eski rejim günlerinde Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisleri’ne (NISS) verilen tutuklama yetkisini geçiş dönemi güvenlik servislerine vererek 1964 ve 1985’teki geçiş hükümetlerinden çok daha fazla devrim karşıtı cepheye yakınlaştığını gösterdi.
Gelinen noktada 2019-2022 döneminin 64-65 veya 85-86 dönemlerinin bir tekrarı olmadığı ve Sudan’ın yakın siyasi geleceğinin son derece belirsiz olduğu aşikardır.
Willow Berridge tarafından kaleme alınan ve Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.