Kasım Süleymani, İran'ın Orta Doğu'da yürüttüğü operasyonların planlayıcısı konumundaydı ve onun öldürülmesi Tahran ile Washington arasındaki gerilimi en üst düzeye çıkardı.
Bu gerilimin 3. Dünya Savaşı'na dönüşme ihtimali var mı?
Kasım Süleymani suikastı sonrası bazı yorumcular bunu, ABD'nin İran'a "savaş ilanı" olarak yorumladı. Ancak bu tarihi olayı hafife almamak gerektiği gibi, doğru yerde konumlamak da oldukça önemli.
Bu suikast, 3. Dünya Savaşı çıkarmayacaktır. Çünkü, Rusya ve Çin gibi ülkeler, yaşanan gerginliğin merkezinde olmaktan uzaktalar.
Ancak bu olay, Washington'un Orta Doğu'daki varlığı noktasında belirleyici olabilir. İran'ın bu suikaste ciddi bir karşılık vermesi bekleniyor. Bu da bir etki - tepki ortamı yaratarak, iki ülkeyi hiç olmadığı kadar karşılıklı bir savaş ortamına yaklaştırabilir.
İran'ın vereceği karşılık, direkt olarak ABD askeri çıkarlarını hedef alabileceği gibi, ABD ile ilişkili kimi başka hedeflere yönelik de olabilir.
Uluslararası hukuka göre böyle bir suikast yasal olabilir mi?
ABD, Süleymani'yi, Amerikan kuvvetlerine yönelik birçok saldırının sorumlusu olarak gösteriyordu. Amerikan askerleri, Bağdat hükümetinin izni ile bu ülkede bulunuyor.
Süleymani'nin başında olduğu Kudüs Gücü de, ABD tarafından "terörist bir örgüt" olarak görülüyor. Bu nedenle, Amerikan hukukuna göre bu suikastın bir açıklaması olabilir.
Ancak Amerika'daki Notre Dame Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Profesör Mary Ellen O'Connell'ın bu noktada farklı görüşleri bulunuyor:
"Önleyici meşru müdafaa anlayışı, hiçbir zaman bir suikastı yasal olarak meşru kılmaz. Birleşmiş Milletler tanımına göre, müdafaa saldırısının meşru olabilmesi için, gerçekleşen bir saldırıya karşılık verilmiş olması gerekiyor."
Ellen O'Connell, suikastı, "yargısız infaz" olarak tanımlıyor:
"Kasım Süleymani, ABD'ye yapılan bir saldırıya karşılık olarak insansız hava aracı saldırısında öldürülmedi. İran, ABD'nin egemenlik bölgesine karşı bir saldırı düzenlemiş değildi. Bu bağlamda, ABD yalnızca yargısız infaz yapmış olmadı, Irak toprakları içinde hukuksuz bir saldırı da düzenlemiş oldu."
Birleşmiş Milletler bu saldırıyı nasıl değerlendiriyor?
Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerden ayrı ayrı gelen açıklamalar dışında, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, saldırı sonrası Orta Doğu'daki durumdan endişe duyduğunu söyledi.
Antonio Guterres, "İçinde bulunduğumuz durumda, liderlerin kendilerini yapabilecekleri kadar dizginlemeleri gerekiyor. Dünya Körfez'de bir savaşı daha kaldıramaz" dedi.
Ancak Birleşmiş Milletler'in kurum olarak ortak bir görüş ortaya koyması ihtimal dahilinde görünmüyor.
Farklı siyasi duruşlar nedeniyle BM Güvenlik Konseyi üyelerinin bir görüş birliğine varması mümkün olmaktan uzak.
İran'ın nükleer bir karşılık vermesi olasılığı var mı? Elinde nükleer var mı?
Hayır. İran'ın bir nükleer silah programı bulunmuyor. Ancak aynı zamanda elinde, böylesi bir programı yürütebilecek unsurlar ve bilgi altyapısı bulunuyor.
İran, her fırsatta nükleer silah sahibi olmayı hedeflemediğini savundu.
Ancak bu suikast sonrası, 2015 yılında sınırları çizilen nükleer program anlaşmasına da artık bağlı kalmayacağını açıkladı.
Tahran yönetiminden yapılan açıklamada, uranyum zenginleştirme kapasitesindeki sınırlamaların, zenginleştirme yapılacak malzeme stoğundaki sınırlamaların, araştırma ve geliştirme konusundaki sınırlamaların artık dikkate alınmayacağı belirtildi.
Trump yönetimi, Barack Obama döneminde imzalanan JCPOA isimli anlaşmaya taraf olmaktan çekildiğini duyurmuştu.
General Kasım Süleymani neden Irak'taydı? Bağdat bunun için ne diyor?
Kasım Süleymani'nin Irak'ta tam olarak hangi görevle bulunduğu bilinmiyor. Ancak İran, bu ülkedeki farklı Şii grupları destekler konumda bulunuyor. Ve bunun yanında, Süleymani ile birlikte öldürülen Ebu Mehdi el Mühendis de, İran destekli Şii milis grup Haşdi Şabi'nin ikinci komutanıydı.
Bağdat hükümeti, topraklarında düzenlenen saldırı sonrası çok zor bir konumda kaldı. Hem İran hem de ABD ile müttefiklik ilişkileri yürütülüyor olmasının yanı sıra, ülkede, IŞİD ile mücadele kapsamında Amerikan askeri varlığı da yer alıyordu.
Bağdat yönetimi, Şii milislere yönelik yakın dönemdeki ABD saldırılarını kınarken bir yandan da Washington'a, milisler tarafından hedef alınan ABD üslerini korumak için daha fazlasını yapacağını iletiyordu.
Irak'ta Başbakanlıktan yapılan açıklamada suikast kınanırken, Kasım Süleymani ve onunla beraber hayatını kaybeden Haşdi Şabi Komutanı için "IŞİD ile mücadelede birçok zafer kazanmış şehitler" olarak anıldı.
Bağdat hükümeti, ABD'nin, ülkede bulunmasına izin veren anlaşmalara da aykırı davrandığını belirtiyor.
ABD ve İran'ın Irak'taki rolleri ne?
İran, Irak'taki Şii çoğunluk hükümetinin yakın bir müttefiki.
ABD'nin ise ülkede beş bine yakın askeri bulunuyor. Bu askerler, IŞİD'e karşı mücadele kapsamında, Bağdat hükümeti ordu mensuplarını eğitiyor.
Temel olarak, bu iki bölgesel siyasi aktör, Irak'ta birbirlerini etkisizleştirmeye, devre dışı bırakmaya çalışıyor.
Bu andan sonra akıllardaki soru; yaşanacak bir krizle, ABD'nin Irak'taki varlığı savunulamaz hale gelecek mi?