Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri öncülüğündeki Arap Koalisyonu, 2015 yılındaki Yemen müdahalesinin en zorlu sınavını veriyor.
Arap Koalisyonu 2015 yılından bu yana Yemen’deki İran destekli Husilerin ilerleyişini durdurabilmek için bu ülkede amansız bir mücadele veriyor. Husiler, koalisyonunun kendilerine yönelik saldırılarına Yemen sahasında karşılık verirken, diğer yandan da Suudi Arabistan topraklarına yönelik, özellikle son günlerde sıkça gündeme gelen, balistik füze ve insansız hava araçlarıyla saldırılar gerçekleştiriyor.
Husilere karşı savaşan ve Yemen’deki meşru yönetim olarak kabul edilen Mansur Hadi hükümetine bağlı güçlere destek veren koalisyon, geçmiş dönemde Sudan’dan getirdiği paralı askerleri de Husilere karşı bu ülkedeki farklı cephe hatlarında istihdam etti.
Ancak gelinen süreçte, Suudi Arabistan ve BAE’nin (BAE’nin son dönemde koalisyon içindeki etkinliği ayrı bir analiz konusudur) Yemen’deki Husi ilerleyişini durdurabilmek için harcadığı milyonlarca hatta milyarlarca dolar hiçbir fayda göstermemiş olacak ki İran tarafından gerek siyasi gerek askeri boyutta desteklenen Husiler, koalisyonun desteklediği hükümet güçlerinin kontrolündeki Marib kentinin kapılarına dayandı.
Marib kent merkezi ekseninde iki taraf arasındaki çatışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor. Her iki taraf da bu çatışmalarda ağır kayıplar vermiş durumda. Ancak Marib gibi önemli bir kentin koalisyon tarafından kaybedilmesi demek, Yemen’in en önemli kentlerinden biri olan Aden’in de gelecek dönemde tehdit altında olması demek.
İran tarafından ciddi boyutta desteklenen Husiler, Marib eksenindeki birçok köyü kontrol ediyor. ABD’nin kendisine sağladığı desteği kısmi olarak çektiği Suudi Arabistan ise, öncülüğünü yaptığı koalisyona ait savaş uçalarıyla Husilerin kontrolündeki başkent Sana’ya saldırılar gerçekleştiriyor. Son olarak geçtiğimiz gün başkentteki “Husi hedeflerine” yönelik bir dizi saldırı gerçekleştiren koalisyon, Sana ve farklı illerde yeni bir hava operasyonu başlattığını ilan etmiş ancak bu saldırılar dişe dokunur bir etki gösterememişti.
ABD tarafından yapılan açıklamalarda her ne kadar Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik saldırıları eleştiriyor olsa da, mevcut ABD yönetimi Yemen’de Husilerin ilerleyişini engellemeye yönelik herhangi bir hamlede bulunmuyor. Aksine Trump döneminde “terör” listesine alınana Husiler, Biden yönetiminde bu listeden çıkarılmıştı.
Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon ve Mansur Hadi yönetimi için şu an en büyük öncelik Husilerin başta Marib olmak üzere Yemen genelindeki saldırılarını engelleyebilmek. Ancak bu, mevcut strateji ve askeri kapasiteyle pek mümkün görünmüyor.
Değerlendirmenin ana gündem maddesini oluşturan konuya gelecek olursak, son günlerde Suriyeli paralı askerler arasında Yemen’e yeni bir “sefer” gerçekleştirilebileceğine dair söylentiler dolaşıyor. Bu söylemlerin boyutu, aylık maaş ve ölüm tazminatına dair rakamların konuşulmasını da kapsıyor.
Daha önce Suriye’de Türkiye’nin desteklediği silahlı unsurların Libya ve Dağlık Karabağ’daki çatışmalara müdahil oldukları ve para karşılığında bu bölgelerdeki temas hatlarında çatıştıklarına dair haberler birçok araştırmacı ve batılı kurumlarca dile getirilmiş, paylaşılan görüntülerle ilgili konum tespitleri yapılmış, ismi geçen cephe hatlarında savaştığını söyleyen Suriyeli paralı askerlerle röportajlar gerçekleştirilmişti. Yani Suriyeli paralı askerlerin Suudi Arabistan ve BAE için İran destekli Husilere karşı Yemen’e gönderilip savaştırılması her ne kadar teyit edilmemiş olsa da ortada duran ihtimallerden biri. Zira askeri açıdan değerlendirildiğinde, düzgün koordinasyon ve etkili hava desteği ile Suriyeli paralı askerlerin Husiler karşısında mukavemet göstermesi mümkün.
Genellikle Suriye’den haber aktarımı yapan haber kaynaklarından bazıları, Suudi Arabistan’ın Yemen’de savaştırmak üzere Suriyeli paralı askerleri teşkil ettiğini açık bir şekilde ifade ediyor. Aşağıdaki mesajda yer alan haberde, Suriyeli paralı askerlerin aylık 2 bin 500 dolar maaş karşılığı Yemen’de Husilere karşı savaştırılmak üzere Suudi Arabistan tarafından teşkil edileceği iddia ediliyor. Aynı mesajda Suriyeli paralı askerlerin ölmesi durumunda ise 60 bin dolarlık tazminattan bahsediliyor. Tabi ki bunlar sadece iddia.
Nitekim sosyal medya ağları üzerinde Türkçe yayın yapan haber hesaplarından bazılarının da Suriyeli paralı askerlerin Yemen’e gönderilmesi konusunda paylaşımları gündeme gelmeye başladı.
Sonuç olarak, son günlerde Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki sıcak ilişkilerin, Suriyeli paralı askerlerin Yemen’e gönderilip gönderilmeyeceği konusunda belirleyici olacağını söylemek pek mümkün değil. Ancak Suudi Arabistan’ın, Libya ve Dağlık Karabağ sahalarında Türkiye’nin izlediği askeri stratejinin başarısının farkında olmaması çok güç. Özellikle Bayraktar TB2’lerin kullanıldığı, nefes kesen hava saldırılarına dair dolaşıma sokulan onlarca videonun Suudilerin ağzını sulandırdığını ve bölgede Husileri durdurabilecek alternatif askeri güç olarak Türkiye’yi görüyor olmaları ihtimal dahilinde.
Suudi Arabistan ve BAE öncülüğünde kurulan Arap Koalisyonu, 2015 yılında Husileri durdurmak için Yemen’e müdahil olduğundan bu yana milyarlarca dolar harcadılar. Nitekim bölgedeki çatışma dinamiklerini incelediğinizde, mantık çerçevesinde yapılacak bir değerlendirme, Karabağ veya Libya örneğinde Türkiye’nin izlediği stratejide olduğu gibi, insansız hava araçlarının etkin kullanımı çok daha ucuz bir şekilde hava kuvvetleri olmayan Husileri durdurabilirdi.
Ancak Suudi Arabistan ve BAE bunun yerine çok daha pahalı ve gereksiz fazlalıkta tahrip gücüne sahip bombaları ABD ve diğer batılı ülkelerden satın alarak, savaş uçakları kullanmak suretiyle maliyeti oldukça yüksek saldırılar düzenlemeyi tercih etti veya buna mecbur bırakıldı. Gelinen süreçte ise özellikle Suudi Arabistan’ın harcadığı milyarlarca dolar, hanesine zarar olarak yazıldı ve ekonomisinde kocaman bir kara deliğin açılmasına neden oldu.
Tüm bu değerlendirmenin sonunda, Suriye’deki Beşar Esed rejimini devirmek amacıyla silahlı bir muhalefet başlatıp, devam eden süreçte “vekil güç” haline gelen sonrasında ise “muhalif” yerine kendilerinden “paralı asker” olarak bahsedilen Suriyelilerin bu hikayesi ise ayrı bir analiz konusudur.
Bu yazı 8 Mart 2021'de Halid Abdurrahman'ın kişisel blogunda yayınlanmıştır.