ABD Başkanı Joe Biden’ın ekibi ile Suudi Arabistan arasındaki tüm ciddi gerginliklere rağmen Beyaz Saray yönetimi Riyad’ı son derece önemli bir ortak olarak görmektedir.
Biden’ın 2019 yılındaki başkanlık seçimi kampanyası esnasında Suudi Krallığını “dışlanmış haline getirme” vaadine rağmen ABD hükümeti Riyad yönetimi ile yakın bir şekilde çalışmaya devam edilmesi gerektiğine inanmaktadır. Açıkça konuşmak gerekirse ABD’nin bu yaklaşımı Suudi Arabistan ile yaşadığı birçok sorun hususunda takındığı tavrın aynısıdır. İşte bu sorun başlıklarından birisi de İsrail’dir.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bu ay başında ‘İbrahim Anlaşmaları’ ile alakalı bir soruyu yanıtlarken Suudi Arabistan’ın bu anlaşmanın genişletilmesi hususunda “kritik bir ortak” olduğunu söyledi.
Suudi Arabistan’ın İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinde hala BAE ve diğer Arap devletlerinin yolundan gitmiyor olmasına rağmen ABD hükümetinin Riyad yönetiminin ‘İbrahim Anlaşmalarının’ genişletilmesi hususunda yine de bu kadar “kritik” olduğunu vurguluyor olması, Biden’ın ekibinin Suudların Tel Aviv yönetimi ile diplomatik bağ kurulacağını resmen açıklamaya çok yakın olduğuna inanması için ellerinde bir sebep olduğuna dair soru işaretlerini gündeme getirdi.
Biden'a Trump'tan kalan miras
Trump dönemi politikalarının hemen hemen hepsini tersine çevirmek için uğraşan Biden hükümetinin, Trump’ın en önemli dış politika hamlelerinden birisi olan İbrahim Anlaşmaları sürecini devam ettirmek istemesi aslında pek de şaşılacak bir iş değildir zira ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun ABD’nin başına gelen her yönetim Suudi Arabistan’ın bu yola girmesini güçlü şekilde destekler.
Fakat Riyad yönetimi böyle bir hamleyi en azından kısa vadede yapmayacaktır. Mevcut ahval böyle iken bu adımın atılması, 20 yıl önce Suudlar tarafından hazırlanan Arap Barış Girişimi (API) projesinin tümden terk edilmesi anlamına gelecektir.
API çerçevesinde Arap Birliği üyesi devletlerin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi karşılığında Tel Aviv’in 1949-67 sınırlarına geri çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olacak bir Filistin devletinin kurulmasına müsaade etmesi talep edilmektedir.
Middle East Institute (Orta Doğu Enstitüsü) bünyesinde üst düzey bir yetkili olarak görev yapan Khaled Elgindy, The New Arab’a verdiği röportaja konu ile alakalı olarak şunları söyledi:
"Küçük ölçekli jestler"
“Ben şahsen şu anda Suudi Arabistan’ın İsrail ile resmi ilişkiler tesis edilmesi hususundaki pozisyonunda ani bir değişikliğe gitmeyeceğini söyleyebilirim.”
“Suudi Arabistan, resmi olarak herhangi bir normalleşme adımının atılması için önce Filistin cephesindeki durumda geniş çaplı iyileşmeler yaşanması gerektiğini geçmişte birçok kez tekrarladı. Fakat bugün böyle bir durum söz konusu değildir.”
“Resmi veya büyük bir hamle geleceği söylentilerinin yakın zamanda bir şeyler getireceğini düşünmüyorum. Ancak Suudiler, resmen tanıma veya ilişki tesis etme haricinde daha küçük ölçekli bazı jestler yapabilir.”
Muhammed bin Selman faktörü
Filistin davasının Kral Selman nezdinde on yıllarca ne denli önemli olduğu göz önüne alınırsa Suudi Arabistan’ın Yahudi devleti ile ilişkilerini normalleştirmesi ihtimalinin niçin ancak veliaht prens Muhammed bin Selman’ın resmi olarak tahta çıkmasının ardından gündeme gelebilecek bir başlık olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Fakat Muhammed bin Selman babasının yerine tahta çıksa dahi Riyad yönetiminin İsrail ile ilişkilerini ne zaman normalleştireceği ve hatta bunu yapıp yapmayacağı açık değildir.
Texas A&M Üniversitesi bünyesindeki Bush Devlet ve Halk Hizmeti Okulu’nda Suudi Arabistan uzmanı olarak görev yapan 3. F. Gregory Gause bu konu ile alakalı olarak şu görüşlerini dile getirdi:
“Ben bunun (Suudi Arabistan’ın İbrahim Anlaşmalarına dahil olması) Kral Selman hayattayken gerçekleşeceğini düşünmüyorum.”
“Kral Selman, İsrail meselesinin hem duygusal hem de stratejik olarak etkilediği Suudi liderlerin neslindendir.”
“Muhammed bin Selman bu nesilden olmadığı için kral tahtını bıraktığı ve veliaht prens yeni kral olduğu anda Suudi Arabistan’ın kısa süre içinde İsrail ile resmi ilişkiler tesis edeceği kanaatindeyim.”
Suud ailesi için riskli bir dönemeç
İsrail, Filistinlilere yönelik pozisyonunu değiştirerek bu halkın temel haklarına saygı göstermeye başlamadan Tel Aviv ile ilişkileri normalleştirmeye gitmesi halinde Suudiler bazı risklerle karşı karşıya gelecektir.
Filistin meselesi adil bir şekilde sonuçlanmadan İbrahim Anlaşmalarına girilmesi halinde Riyad yönetimi hem içeriden hem de bölgedeki diğer devletlerden belirli bir tepki görecektir. Suudilerin, API projesini terk ederek İsrail ile tam teşekküllü bağlar tesis etmesinden neler elde edeceği sorulması gereken bir sorudur.
Khaled Elgindy’nin bu husustaki görüşleri şu şekildedir:
“Son dönemde gündemden düşmeyen El Aksa’nın statüsü ile ilgili endişeler ve İsrailli yetkililerin de onayını alarak bölgedeki statükoyu her geçen gün biraz daha zedeleyen İsrail’deki aşırıcı kesimin neden olduğu sorunların iyice arttığı şu dönemde Suudilerin normalleşme hamlesi yapması halinde kazanacakları bunun beraberinde getireceği bedellerin yanında çok küçüktür.”
“İsrail’in Filistinlilere yönelik yaklaşımını değiştireceğine dair elde hiçbir gösterge yoktur. Günlük şiddet olayları seviyesinde dahi bu çatışmanın tansiyonunun düştüğü söylenemez. Bu çatışma küçülmüyor. Ne artan şiddetin ne de iyice kontrolden çıkan aşırıcı Yahudilerin durdurulması için bir adım söz konusu değildir. Benzer şekilde Filistinlilere yönelik seküler şiddetin engellenmesi ile ev yıkımlarının veya zorla tahliyelerin ertelenmesi de gündemde değildir.”
“Bütün bu saydıklarım olduğu gibi devam etmektedir. O nedenle, Suudilerin ahval bu vaziyette iken birden çıkıp normalleşme adımı atması insanlar tarafından garip karşılanacaktır. Ben şahsen böyle bir durumda büyük çaplı dahili bir tepkiye ilaveten bölgeden de bazı itiraz sesleri yükseleceğini düşünüyorum.”
İsrail’i resmen tanıma modası
Suudi Arabistan her ne kadar henüz İbrahim Anlaşmalarına iştirak etmemiş olsa da Arap bölgesindeki normalleşme gündemine doğru oluşan çekimin bir parçasıdır. Krallık İsrail’i resmi olarak tanımamaya devam etse bile bu eğilim belirli bir süre devam edecektir.
Suudi Arabistan ile İsrail arasında aslında on yıllardır devam eden üstü kapalı bir ortaklık zaten mevcuttu fakat bu ortaklık son yıllarda iyice açıktan işler hale geldi.
Örnek vermek gerekirse, Husilerin Abu Dabi’ye yönelik ocak ayında yaptığı saldırının hemen ardından Orta Doğuda ABD liderliğinde gerçekleştirilen Uluslararası Deniz Tatbikatı 2022 (IMX 22) programında Suudi Arabistan ile İsrail birlikleri beraber iştirak etti.
İsrailli yetkililerden alınan bilgilere göre İsrail’in o dönemki başbakanı Benjamin Netenyahu, Muhammed bin Selman ile 2020 yılının kasım ayında NEOM’da (Suudi Arabistan’ın yeni mega kenti) bir görüşme gerçekleştirdi.
Dikkatten kaçırılmaması gereken bir diğer nokta da Bahreyn’in Suudi Arabistan’dan bağımsız dış politika kararı almayan bir devlet olmasıdır. Bu demektir ki Riyad yönetimi, Bahreyn’in 2020’de İsrail ile normalleşme sürecine girmesine direkt olarak onay verdi.
Sayın Gause bu hususu şöyle açıklamaktadır:
“Diğer Arap devletlerinin İsrail ile ilişkileri normalleştirme sürecinin birçok başlığı Suudi Arabistan karşı çıkmadığı için görece kolay şekilde halledildi.”
“İsrail ile BAE ve Bahreyn arasında direkt uçuşların tesis edilmesi Tel Aviv yönetiminin bu devletlerle olan iletişimini çok daha kolaylaştırdı. Benzer şekilde Mısır toprağı olan Kızıl Deniz’deki adaları Suudi Arabistan’a devredilmesi İsrail’in verdiği gizli şekilde müsaade etmesi nedeniyle görece kolay şekilde halledildi. Bu yüzden, İsrail-Suudi Arabistan ilişkileri her ne kadar resmi olmasa da bölgedeki birçok hamle açısından yine de önem taşımaktadır.”
Riyad yönetiminin normalleşmeye doğru giden bu yolda devam etmesi, İran’ın Suudi hanedanlığının Batılıların kuklası olduğu ve İslam dünyasının liderliğini üstlenmeye layık olmadığına dair söylemlerini daha inanılır hale getirmektedir.
Suudi Arabistan, İbrahim Anlaşmalarına iştirak etme kararı aldığı anda Tahran yönetimi Riyad’daki liderliğe karşı elindeki Filistin kartını sert şekilde kullanacaktır.
İran, Suudi Arabistan’ın böyle bir hamle yapması halinde halkın çoğunluğunun hala Tel Aviv ile ilişkilerin bu şartlar altında normalleşmesine karşı çıktığı Arap devletleri ve Filistinliler üzerindeki yumuşak gücünü arttırma fırsatı elde edecektir.
Suudi Arabistan ile İsrail arasında diplomatik hususlarda herhangi bir şekilde bir anlaşma imzalanması Riyad yönetiminin bazı diğer Arap devletleri ile olan ilişkilerini de kötü etkileyebilir.
Irak meclisinin geçen ay aldığı karar ile İsrail ile normalleşmenin zikredilmesini dahi bir suç olarak kabul etmesi ve hatta İsrail’e seyahat eden veya İsrailli kurumlar ile iletişime geçen Iraklıların idam cezasına çarptırılacağını açıklaması göz önüne alındığında Suudi Arabistan’ın İbrahim Anlaşmalarına dahil olmasının iki ülke arasındaki ilişkiyi kimsenin tahmin edemeyeceği şekilde bozacağı aşikardır.
Bu endişeler bir yana bırakıldığında ise olası bir Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesinin başta ABD olmak üzere Batılı devletler nezdinde son derece mutluluk uyandıracağında şüphe yoktur.
Sayın Gause bu konu hakkında şunları söyledi:
“Kendinden önceki Trump hükümeti gibi Biden hükümeti de Suudi Arabistan’ın İbrahim Anlaşmalarına dahil etmekten son derece memnun olur.”
“Suudilerin İsrail ile iyi bir ilişkiye sahip olması Riyad yönetiminin Washington’daki faaliyetleri açısından da kesinlikle bir kolaylık sağlayacaktır. İsrail, başta Amerikan kongresinde olmak üzere Arap devletleri adına ABD’de en iyi lobi faaliyetleri yürüten devlettir. İsraillilerin uzun zamandır Biden hükümeti ve Amerikan Kongresine, geçmişte atılan Riyad’dan uzaklaşma hamlelerini tekrar değerlendirmeleri için telkinlerde bulunduğu bilinmektedir.”
Şunu belirtmekte fayda var ki Muhammed bin Selman ve Suudi Arabistan gelinen noktada Washington karşısında Cemal Kaşıkçı cinayetinin hemen ardından gelen süreçteki kadar savunma yapma ihtiyacı hissetmemektedir.
Biden’ın resmi olarak yakın bir tarihte Suudileri ziyaret edeceğini açıklaması, ABD hükümetinin Suudi Krallığını “dışlanan kişi” haline getirme hususunda herhangi bir adım atmayacağını göstermektedir. Bu da Riyad’ın Tel Aviv ile olan ilişkilerini normalleştirmesi sürecinin beraberinde getirdiği risklerin, Suudi Arabistan yönetiminin Washington ile daha güçlü bir ortaklığa sahip olunmasından elde edeceğini düşündüğü kazanımlardan daha ağır basmadığına işaret etmektedir.
Eldingy bu duruma şu ifadelerle açıklık getirmektedir:
“Büyük ihtimalle Suudi tarafında hala Washington’a yönelik bir miktar güvensizlik söz konusudur.”
“Bu nedenle, İsrail ile normalleşme sürecine gidilmesi Washington ile olan ilişkilerin iyileşmesine bir miktar yardım edecektir fakat söz konusu bu ilişkiler iki ülke arasında çalışma ortamını imkânsız hale getirecek derecede kötü değildir. Şahsen ben Suudilerin şu an için böyle bir bedel ödemeye yanaşacağını düşünmüyorum.”
Giorgio Cafiero tarafından kaleme alınan ve El Arabi El Cedid'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.