Suudi Arabistan Selefiliğin yayılmasını kontrol altına almaya çalışıyor, ancak böyle birşey olmayacak.
Veliaht Prens Selman, Selefilik içindeki radikal fikirlerin ülke dışına yayılmasını durdurmak için çok geç harekete geçti.
Yolsuzluk suçlamaları ile birçok Suudi milyarderi tutuklatmasından aylar önce, Veliaht Prens ilk olarak krallığın dini otoriterleri olan Selefi alimleri tutuklattı, susturdu, bazılarını da zindana attırdı. Söz konusu selefi alimlerin Orta Doğu’nun ve Kuzey Afrika’nın her tarafında, Şiiliğe karşı Sünniliği müdafaa ettikleri ve Beşar Esed’in devrilmesini destekledikleri için çok sayıda takipçileri vardır. Selman bu alimlerin televizyon programlarını yasaklattı ve milyonlarca takipçisi bulunan Twitter hesaplarına da sansür uygulattı. Prensin bu şekilde ağır önlemler almasının en büyük sebeplerinden bir tanesi de Selefi alimlerin, Selman’ın "ılımlı islam" söylemlerine, milliyetçilik ve sosyal liberalizm üzerine kurulu reform planlarına kesin olarak karşı çıkmalarıdır. Bir diğer sebep ise, Selman’ın İslam’ın nasıl yorumlanacağının kontrolünü elinde tutmak istemesidir. Veliaht Prens özellikle Suriye için yapılan direniş çağrılarının, aşırıcı düşüncenin yayılmasına yardım ettiğini düşünmektedir.
Ancak 'atı alan Üsküdar’ı geçmiş' olabilir. Prens krallık içerisindeki durumu değiştirmeyi başarsa dahi, selefi alimlerin tüm Müslüman dünyasındaki takipçileri, Şiileri gerçek Müslüman olarak görmemeye başladı. Bu durum artık geri çevrilemez noktaya ulaştı. Mısır’dan Lübnan’a, Ürdün’den Tunus’a birçok müslüman, Şiilerin Sünni toplulukları Şiilileştirmek için çalıştığını gördü. Suudi Selefi alimler hiç olmasaydı bile, dünyanın dört bir yanındaki diğer alimler bazı gerçekleri zaten yıllardır anlatıyor. Buna ek olarak, İran’ın Suriye ve Irak’ta yürüttüğü Şiilik ve yayılmacılık politikaları, mezhepçiliği bir numaralı direniş faktörü haline getirdi.
Selman'ın 'sansür stratejisi'
Selman’ın sansür furyasının kurbanlarından olan ve Twitter hesabını 21 milyon kişinin takip ettiği Muhammed Arefe hem Selefi hem de diğer İslami akımlar arasında saygı duyulan ve kabul gören bir isimdir. 2013 yılının Temmuz ayında kendisi; “Hizbullah ve İran’ın lideri Humeyni arasındaki ilişkinin amacı, Şiiliğin Arap dünyasında yayılmasıdır.” İfadelerini kullanmıştı. Bundan önce de, Şiilerin Irak’ta Sünnileri akıl almaz şekillerde katlettiğini şu ifadelerle dile getirmişti; “Onlara (Sünnilere) en ağır işkenceleri yaptılar. Küçük çocukları kaçırıp, kaynar suya attıktan sonra, derisini sanki koyun derisi yüzer gibi yüzdüler sonra da çocuğun ailesine o şekilde teslim ettiler. Örtüyü kaldırdıklarında çocuğun ailesi (o çocuğu) gördüler.” Arefe, Eylül ayında tutuklanıp sorgulandıktan sonra serbest bırakılmıştı. Belki de “temelli” olarak cezalandırılamayacak kadar güçlü olduğu düşünüldü. Ancak Suudi alimin artık ne Şiiler ne Suriye’deki savaş ne de Suudi Arabistan siyaseti hakkında konuşmasına izin veriliyor.
Selman’ın sansürlediği alimlerden bir diğeri de, aslen Suriye’nin Hama şehrinden olan ancak 20 yıl önce Esed ailesine karşı mücadele etmek amacıyla Suudi Arabistan’a göç eden Adnan el Arour oldu. Geçtiğimiz yılın Mart ayından itibaren sosyal medyada ve internetteki aktifliği yok denecek kadar az seviyeye indirildi ve Suudi kanallarında yayınlanan televizyon programı da yasaklandı. Kendisinin Twitter hesabını 3 milyon kişi takip ediyor.
Lübnan’ın Trablusşam şehrindeki Selefi liderlerle 2013 ve 2016 yılları arasında röportajlar yapan ekibimiz, Arefe ve Arour isimlerinin Lübnan’da akıl hocaları olarak kabul edildiğini gördü. Lübnanlı alimler sıklıkla bu isimlerin Şii karşıtı yazılarını 'retweet' ediyorlardı ve Lübnan’daki Selefi camiilerinin tekrar inşası için ayrılan fonların bir kısmının Suudi Arabistan’dan geldiğini söylediler. Hatta aralarından bazıları, Arour ve Arefe’nin fikirlerinden etkilenerek Suriye’de Esed’e karşı savaşmak için muhaliflere katıldı.
Selefilik, uzun bir zamandır bölgede popülerliğini artıran bir akım ve kendisini “Selefi” olarak tanımlayan milyonlarca insan var. Cihadi Selefilik ve Taklidi (ilmi manada) Selefilik gibi çeşitleri var.
Bir takım Selefiler siyasete katılmayı reddederken, bir kısmı da bunu gerekli görmektedir. Arap Baharından sonra “siyaset yanlısı” düşünce biraz daha ivme kazandı. Bu demek oluyor ki bu insanlar ülkelerinin geleceklerinde söz sahibi olmak istiyorlar.
"Selefilik dini bir akım olmanın ödesine geçti"
80’li yıllardan başlayarak, Selefilik dini bir akım olmanın ötesine geçti. Mısır gibi ülkelerde Selefiler binlerce cami, sosyal toplum örgütü ve yardım kuruluşlarından oluşan bir ağ ile halka hizmet götüren bir yapıya sahip oldular. Hayır işleri ve sosyal projeler sayesinde Nur Partisi 2011-2012 yıllarında yapılan milletvekilliği seçimleride toplam koltuk sayısının dörtte birini elde etmeyi başardı.
Tunus’ta Selefiler siyasete atıldı ve 2012 yılında iki ayrı parti kurdu. Libya’da Suudi Şeyh Rabia el Madhali’yi örnek aldığını belirten ve kendilerine Madhali denilen bir grup 2014 yılında birden ortaya çıktı. Bu grup ülkenin birçok bölgesini kontrol altında tutan Halife Hafter’in politikalarına dini bir dayanak oluşturmak amacıyla kuruldu.
Siyasi arenada Selefilik, baskıcı rejimlere ve İran yayılmacılığına karşı durmak ve bu iki noktada mücadele etmek isteyenler için harekete geçirici bir güç haline dönüştü. İran bugün daha önce hiç olmadığı kadar saldırgan ve yayılmacı ideolojisini ön plana çıkardı. Halk üzerinde etkili olan Suudi Selefi isimler yasaklansa dahi bu isimlere güç veren şartlar oldukları yerde duruyor olacak.
Selefilik hakkındaki en önemli nokta, bu akımın endişe duyduğu konuların uzun süredir sorun teşkil etmesidir. Bahreyn, Suudi Arabistan, Irak ve Suriye gibi ülkelerde Şii-Sünni gerilimi tırmanmaya devam ediyor. Sünni ulemanın son 30 yıldır devam eden 'demokratikleşme' süreci, Suudi Arabistan’ın sınırları dışındaki Selefi alimleri bir noktadan sonra kesinlikle kontrol edemeyeceği anlamına geliyor.
"Selefilik devam edecek"
Veliaht Prens, din hakkında yaptığı açıklamalar nedeniyle karşılacağı en ciddi muhalefeti dahi bertaraf edebilecek gibi duruyor. Ancak birşey kesin, alimlerin zindana atılması ve susturulması, talebeler ve müderrisler arasındaki ilişkiyi kopartsa dahi, genelde Selefilik özelde de siyasi Selefilik hayatına devam edecektir.
Gerek “Madhalya (şiddeti reddeden Suudi Selefilerin bir parçası olarak bilinirler)” gerekse Harakya (aktif Selefilik) ve hatta İskenderiye’nin Selefi Çağrısı isimli sivil toplum örgütü, Suudi Arabistan’da aynı fikirde oldukları insanlarla sıkı bir ilişki içerisindedir. Para ve lojistik bu ilişkinin bir parçası olabilir ancak ilmi çalışmalar ve dini rehberlik noktalarındaki işbirliği ve gönül bağı söz konusu ilişkinin çok büyük bir kısmıdır.
"Selman'ın müdahalesi Selefiliği durduramaz"
Selman tarafından başlatılan sansürleme sürecinin neden olacağı dalga etkisinin boyutunu analiz etmek kolay bir iş değildir. Selefi alimler genellikle Sünni devlet adamlarıyla karşı karşıya gelmekten imtina ederler ki bu Suudi alimlerin maruz kaldığı muameleye rağmen ülke içerisinde neden görece olarak çok da tepki görülmediğini açıklar. Suudi Selefiler, Selman’ın başlattığı süreç sonucunda apolitik bir tavır takınmaya başlayabilir. Bölgedeki diğer ülkelerdeki Selefi organizasyonlar ise pek sessiz değil. Örnek olarak Türkiye kaynaklı Davet ve Kardeşlik Vakfı* Suudi güvenlik güçlerinin alimleri alıkoymasını “Batı’ya uşaklık etmek” ve “Batı tarafından İslam’ı zayıflatma amacıyla girişilmiş bir proje” olarak tanımladı. Vakfın başkanı yaptığı açıklamada tutuklanan alimlerin derhal serbest bırakılmasını talep etti.
Selefiliğin gelişim süreci onlarca yıldır devam ediyor. Selman’ın müdahalesi bu akımın ilerlemesini kısa süreliğine yavaşlatsa dahi, güçlü bir momentum ile hareket eden ve ulusal kimliğin üzerinde birleştirici özelliği olan Selefiliği durduramaz.
Washington Post'ta yayınlanan bu analiz Mepa News okurları için tercüme edilmiştir.
*Davet ve Kardeşlik Vakfı makalede yer alan ifadeler hakkında tekzip yayınlamıştır. (Ulaşmak için tıklayınız)