"Türkiye; şeffaf bir soruşturmayı destekleyeceğini söylüyor. İşbirliğine açık olduğunu dile getiriyor. Ama Trump, işi fazla kurcalamak istemiyor. Gelinen noktada Kaşıkçı’nın nasıl öldüğü konusu kapatılacak görünüyor."
Bu sözler TOBB Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Burak Bilgehan Özpek’e ait. Özpek, Suudi Arabistan’ın Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldüğünü açıklamasının ardından şeffaf bir soruşturma yürütülüp yürütülemeyeceği konusunda DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunurken, Kaşıkçı’nın ortadan kaybolduğu 2 Ekim tarihinden bugüne yaşananların gözden geçirilmesini istiyor.
DW Türkçe'den Hilal Köylü'nün haberine göre, Suudi Arabistan yönetiminin Kaşıkçı’nın 2 Ekim’de girdiği İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldüğünü aradan 18 gün geçtikten sonra açıkladığını hatırlatan Özpek, "Türkiye de uluslararası toplumla hareket etme çabasını öne çıkardı ama Suudi Arabistan’ın Kaşıkçı’nın ölümüyle ilgili dünya kamuoyuna karşı gösterdiği oyalama-zaman kazanma gayretlerine katkıda bulundu. Şimdi Suudi yönetimi etkin bir soruşturma yürütüleceğini söylese de ABD Başkanı Donald Trump’dan gelen işaretlere göre hareket edecek" diyor.
"Konuyu kapatmak istiyorlar"
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud, Kaşıkçı’nın ölümüyle ilgili olarak Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın danışmanlığını yapan Suud Kahtani’nin de aralarında olduğu üst düzey 5 kişiyi görevden alırken, Suudi istihbaratının da yeniden yapılandırılması talimatını vermişti. Bu süreçte ülkesine dönen İstanbul Başkonsolosu Muhammed Uteybi de görevden alınanlar listesine eklendi. Özpek, Suudi Arabistan’dan gelen bu hamlelerin Trump yönetimince "makul ve yeterli" bulunduğunu belirterek "Trump Kaşıkçı’nın ölümüyle gelişen olayları fazla kurcalamak istemiyor. Bu yöndeki tavrını da ortaya koydu. Anladığımız kadarıyla uluslararası toplumla hareket ediyor görünümündeki Türkiye de konuyu kapatmak istiyor" öngörüsünde bulunuyor.
Peki neden? Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’e yakın pozisyonunu ve Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler’i tehdit olarak algıladığını hatırlatan Özpek, "Türkiye, Suudi Arabistan’la Müslüman Kardeşler konusunda yaşadığı gerilimi büyütmek istemiyor. Bu yüzden de hem Müslüman Kardeşler ile hem de Suudi yönetimiyle bağlarını koparmadan denge politikası yürütmeyi tercih edecek" yorumu yapıyor. Türkiye’yi bu denge politikasını yürütmeye motive eden bir başka nedenin de ekonomik temelli olduğunu söyleyen Özpek, "Türkiye’nin elinde Kaşıkçı’nın ölümünü aydınlatacak ne olduğunu bilmiyoruz. Türkiye sürece hâkimmiş gibi davranıyor, şeffaf bir soruşturma beklentilerini destekliyor ama bu beklentiler ne kadar karşılanacak zamanla daha iyi anlayacağız. Şimdilik; açıklığa kavuşmuş bir durum yok" değerlendirmesini yapıyor.
"Kimse tatmin olmayacak"
Kaşıkçı’nın ölümüyle ilgili Suudi yönetimince yürütülecek soruşturmanın sonuç getirmeyeceğini Altınbaş Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Ahmet Kasım Han da söylüyor. Han, "Çünkü soruşturma veliaht prens Muhammed bin Selman’a ulaşmazsa, ki bu yönde şüpheler var, iş siyasete kalır. Kral babanın, prens oğlunu azledip azletmeyeceğine ilişkin süreç başlar, saray entrikaları devreye girer. Soruşturma sonucu ne hacıyı ne hocayı tatmin eder" diyor.
Kaşıkçı’nın ölümüyle ilgili şeffaf bir soruşturma yürütülebilmesinin nerdeyse tek koşulunun ABD’nin Suudi yönetimine "tam saha baskı" uygulaması olduğunu anlatan Han’a göre, bu koşul da Trump’ın isteksizliğiyle çoktan ortadan kalktı.
Peki, Türkiye bu tablonun neresinde? New York Times ve Washington Post gibi ünlü gazetelerin Kaşıkçı’nın ölümü söz konusu olduğunda Türkiye’de hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesiyle aynı çizgide buluştuğunu vurgulayan Han, "Türkiye, kontrollü veri paylaşımını öne çıkararak (istihbarat ve delil) hem ABD ile ilişkilerde yeni bir kapı açıyor hem de dikkatleri Suudi yönetiminin Kaşıkçı olayındaki sorumluluklarına çekiyor. Türkiye’nin yapacağı, denge politikasından şaşmamak olacaktır" değerlendirmesinde bulunuyor.
Han’a göre ABD-Türkiye-Suudi Arabistan hattındaki ilişkiler başta olmak üzere dünya siyasetinde henüz Kaşıkçı’nın ölümünü aydınlatacak koşullar da oluşmadı. Han, "Ne yazık ki bir kişinin, bir gazetecinin öldürülmesinin aydınlatılmasının bütün dünya siyasetinin, uluslararası ilişkilerin önüne geçecek koşulların oluşmadığını düşünüyorum. Suudi sarayında yaşanacaklar dünya siyasetinde neyin değişip, neyin değişmediğini bize açıkça anlatacak" yorumu yapıyor.