DW editörü Rainer Sollich'in yazısına göre, Başta Arap dünyası ve Müslüman ülkeler olmak üzere neredeyse bütün devletler ABD Başkanı Donald Trump'ı uyarmıştı. ABD Başkanını ikaz edenler arasında, Avrupa Birliği, Almanya, Britanya, Fransa, Rusya ve Papa da vardı. İsrail'in büyük gazetelerinde Haaretz ve Almanya Yahudileri Merkez Konseyi de Trump'ı durduramadı.
ABD Başkanı kulaklarını tıkamıştı. Ortadoğu'da şiddetin yeniden alevleneceği uyarılarını dinlemedi ve seçim kampanyasında verdiği sözü yerine getirerek tek taraflı bir kararla Kudüs'ü İsrail devletinin başkenti olarak tanıdığını ve Amerikan büyükelçiliğinin de üç semavi dinin kutsal kentine taşınması için direktif verdi.
Filistinlileri aşağılamak
Sembolik olmaktan da öte anlam taşıyan vahim karar karşısında bütün İslam âlemi aşağılanma ve siyasi hezimete uğratılma duygusuna kapılacaktır. Kudüs dini ve siyasi duyguların çabucak alevlenmesine yol açan bir mesele olagelmiştir. Siyasi düzlemde ABD gereksiz yere on yıllardır süregelen ve Kudüs'ün nihai statüsünün İsrail ile Filistinliler arasındaki doğrudan görüşmelerle belirlenmesi şeklindeki mutabakatı hiçe saydı. Filistinliler Kudüs'ün doğu kesimini bağımsız Filistin devletine başkent yapacaklardı. ABD, Trump'ın kararıyla, Doğu Kudüs'ün İsrail tarafından devletler hukukuna aykırı olarak ilhakına meşruiyet kazandıran tek devlet oldu.
Trump bu oldu bitti ile Filistinliler gibi bütün Müslümanlara da kendi zaaf ve aczini göstermiş oldu. ABD Başkanı çılgınlığa varan ve son derece tehlikeli olan kararıyla, öfke gösterileri, şiddet olayları, terör, protesto notaları, siyasi ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi gibi tepkilerin bizzat sorumlusu olacaktır. Bu karar hiçbir şekilde siyaseten gerekçelendirilemez. Trump sadece kasıtlı olarak ve doğuracağı tehlikelere aldırmayarak Ortadoğu ihtilafının üzerine benzin dökmüştür, o kadar.
Ortadoğu'nun oldubittileri
Protestolar işe yaramayacak ve Trump'ı kararından döndüremeyecek. Kurulduğu takdirde, bağımsız Filistin devleti kendine başka bir başkent aramak ve ağır siyasi tavizlere katlanmak zorunda kalacak. İsrail – ABD mihveri Arapların karşı koyamayacakları kadar sağlam bir evreye girdi. Hele sözde Filistin dostu bazı Arap ülkelerinin gerçekte çok farklı önceliklere yöneldikleri düşünülürse.
Kudüs'ün statüsünün tek taraflı değiştirilmemesi için ABD'yi uyaran Suudi Arabistan bölge egemenliği için yarıştığı İran ile ve tersyüz ettiği kendi yönetim yapısıyla uğraşmak zorunda. ABD gibi güçlü bir ortağa ihtiyacı olan Suudiler aynı zamanda diplomatik ilişkisinin olmadığı ve kendisi gibi İran'ı büyük tehlike addeden İsrail ile de işbirliği yollarını arıyor. Bir ara Ortadoğu barışının patronluk rolü biçilen Suudi Arabistan Trump'ın kararından sonra bu rolü oynayamayacak. Aslında Filistinlilerin kaderi ne Suudi Arabistan'ı, ne de kendi egemenlik arayışında radikal Filistinlilerin İsrail'e nefret söylemlerinin arkasına gizlenen İran'ı ilgilendiriyor.
Başkan Donald Trump Kudüs kararını açıkladığı konuşmasında, sadece realitelere uygun davrandıklarını ve Ortadoğu barışını sağlama hedefinden vazgeçmeyeceklerini söyledi. Bu ifadesinde ne kadar samimi olduğu tartışma götürür. Kararı izlemesinden endişe edilen gelişmelerin sıkıntısını Filistinliler kadar İsrailliler de çekecektir.