Amerika Birleşik Devletleri'nin eski bir NATO büyükelçisi olarak bana sık sık eski Başkan Donald Trump'ın Kasım ayında yeniden seçilmesinin NATO'nun sonu anlamına gelip gelmeyeceği soruluyor.
Verdiğim cevap şu: Hem evet hem hayır.
Evet, Trump'ın seçilmesi NATO'dan çekilmeye karar verse de vermese de NATO için temel bir değişiklik anlamına gelecektir. Ama hayır, ittifak illa ki sona erecek diye bir şey yok.
Açıklamama izin verin.
Trump'ın NATO'ya -aslında Amerika'nın dünyadaki tüm güvenlik ittifaklarına- olan düşmanlığı iyi biliniyor. Başkanlık için ilk kez aday olduğunda sık sık NATO'nun "modasının geçtiğini" haykırdı ve göreve geldiğinde de defalarca NATO'dan çıkmakla tehdit etti. Hararetli bir tartışma sırasında o zamanki Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'a "NATO umurumda bile değil" diye bağırdı.
Toplantıda hazır bulunan bir AB yetkilisine göre Trump daha sonra Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'e "Şunu anlamalısınız ki eğer Avrupa saldırı altındaysa asla size yardım etmeye ve sizi desteklemeye gelmeyeceğiz" dedi. Ardından da ekledi: "Bu arada NATO öldü ve biz ayrılacağız, NATO'dan çıkacağız."
Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı geniş çaplı işgali pek çok kişiye NATO'nun değerini ve önemini ve ABD'nin Avrupa güvenliğine olan bağlılığını hatırlatırken, Trump farklı bir ders çıkardı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i "zeki", "anlayışlı" ve "dahi" olarak nitelendiren Başkan, fırsat verilmesi halinde Ukrayna'ya yönelik tüm ABD yardımlarını keserek ve Kiev'e Moskova ile anlaşma yapmasını söyleyerek savaşı "bir günde" sona erdirebileceğini ileri sürdü.
Bugün Trump'ın NATO'ya yönelik hoşnutsuzluğu azalmış değil ve Oval Ofis'e geri dönmesi halinde de bunun devam edeceğine şüphe yok.
Dahası, bir başkanın Kongre'nin onayı olmadan ittifaktan çekilmesini engellemek amacıyla yakın zamanda yürürlüğe giren Kongre kararına da kimse fazla güvenmemelidir. Hiç kimse bir Amerikan başkanını ABD ordusunun tüm gücüyle başka bir ülkeyi savunmaya zorlayamaz. Kongre bile.
Yasal olarak ABD (ya da diğer herhangi bir NATO üyesi) sadece "Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğini yeniden tesis etmek ve korumak için silahlı güç kullanımı da dahil olmak üzere gerekli gördüğü önlemleri" almakla yükümlüdür. Başka bir deyişle, her üye, bir müttefikine yönelik silahlı saldırı durumunda nasıl hareket edeceğine kendisi karar verecektir. Ve Madde 5'teki bu hüküm bile ancak tüm NATO üyelerinin bu taahhüdü yerine getirmeyi kabul etmelerinden sonra bağlayıcı olmaktadır.
Ancak bir güvenlik ittifakını etkili kılan şey yasal bir buyruk değildir. Müttefiklerin birbirlerine duydukları güven, birbirlerini savunacaklarına dair inançları ve bu taahhüdün düşmanlarının gözündeki inandırıcılığıdır. Yasal olarak bağlayıcı taahhütler bu güveni sağlamlaştırabilir, ancak bırakın inşa etmeyi, kendi başlarına devam dahi ettiremezler.
Ancak Trump'ın birçoklarının korktuğu gibi NATO'dan gerçekten çekilip çekilmeyeceği -ki 13. Madde uyarınca her anlaşma müttefiki bunu yapabilir- konumuzun dışında. Basit gerçek şu ki Trump'ın yeniden seçilmesi, NATO müttefiklerinin silahlı bir saldırı durumunda kendilerini savunması için ABD'ye duydukları güvenin temelden sarsılması olarak görülecektir. Üstelik Rusya'nın Ukrayna'daki acımasız savaşından sonra Avrupa'da böyle bir saldırı olasılığı daha da artmışken. Ne müttefik liderler ne de halkları Trump liderliğindeki bir Amerika'nın yardımlarına geleceğine dair herhangi bir inanca sahip olmayacaktır.
Bu gerçek NATO'nun sonu anlamına gelmese de, onu son 75 yıldır var olandan temelden farklı bir ittifaka dönüştürecektir. ABD resmen çekilse bile NATO bitmeyecek, sadece bir üyesi eksilecektir.
Elbette ABD diğer NATO üyeleri gibi değildir. Gerçek anlamda ittifakın belkemiğidir. General Dwight D. Eisenhower'dan başlayarak başkomutanı her zaman Amerikalı olmuştur. ABD ordusu aynı zamanda NATO'nun toplam kapasitesinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır ve silahlı kuvvetleri NATO müttefiklerinin çoğunun kendi ordularını inşa ettikleri çekirdeği oluşturmaktadır. Halen 100. 000'den fazla ABD kara, hava ve deniz kuvveti NATO'yu doğrudan desteklemek üzere Avrupa'da konuşlandırılmış durumdadır.
Ayrıca, müttefik hava kuvvetleri tarafından kullanılmak üzere Avrupa'da konuşlandırılan silahlar da dahil olmak üzere, ABD'nin nükleer cephaneliği "ittifakın güvenliğinin en büyük teminatıdır." Fransa ve İngiltere önemli nükleer kapasitelere sahip olsalar da, nükleer şemsiyeyi tüm müttefiklerine yayma istek ve yetenekleri belirsiz ve denenmemiş durumdadır.
Yine de NATO, ABD olmadan da potansiyel olarak güçlü bir askeri ittifak olmaya devam edecektir. Üyeleri arasında Avrupa'daki ülkelerin çoğu ve Kanada yer almaktadır ve örgüt kolektif savunma için oldukça gelişmiş ve potansiyel olarak çok etkili süreçlere, prosedürlere ve programlara sahiptir.
Bu potansiyelin gerçeğe dönüştürülüp dönüştürülmeyeceği elbette büyük ölçüde kalan üyelere bağlı olacaktır. ABD'nin olmadığı bir NATO, ABD'nin olduğu bir NATO kadar etkili olmayacaktır. Ayrıca Rusya ve diğer düşmanlar için daha az inandırıcı bir caydırıcı olacaktır.
Trump'ın seçilmesiyle NATO sona ermeyebilir, ancak ittifak güvenilir bir Amerikalı ortak olmadan önemli ölçüde zayıflayacak ve Avrupa'nın güvenliğini gerekenden veya arzu edilenden çok daha tehlikeli hale getirecektir. Üstelik bunun maliyetini sadece Avrupalılar değil Amerikalılar da üstlenmek zorunda kalacaktır.
Kaynak: Mepa News